Atın kolunuzdaki saati denize!



Başlıktaki cümle bir kitaptan. Önünde saygı ve sevgiyle eğilmek istediğim bir zekaya ve birikime sahip olan yazarın beni allak bullak eden kitabının adı ise şöyle: Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış (eserin özgün adı: Pip Pip: A Sideways Look at Time). Yazara gelince aklı ve kalbi birlikte çalışan, vicdan sahibi Jay Griffiths namında çevreci bir İngilizdir kendileri.

Elbette ben kitabı heyecanla okudum/okuyorum ama kitabı okumak isteyenlerden/okumuş olanlardan canları sıkılanlar olmuştur/olacaktır, çünkü yazar küresel şimdiki zamanın (UTC) dünyamızı bozduğuna inanıyor ve egemen zaman/saat dayatmasının diğer zamanları, farklı insan topluluklarının, hatta cinslerinin (kadınların ve erkeklerin bile zamanı yaşayışı farklı) coğrafya ve kültürlerin zamanı başka türlü algılamasının önüne set çektiğini, aslında modern insanın zamanı hiç anlamadığını anlatıyor. Bu benim de katıldığım bir düşünce, yine de saatleri denize atmaya karşıyım. :)

Ama saatlere ve zamana bakışın ifratten tefrite varan ölçüde ele alındığı ve bu devasa konunun çok istismar edildiği ayan beyan ortada. Hemen her şeyi mucizevi olduğu iddia edilen araçlar ve nesnelerle çözmek mümkün değil, bunun için insan yahut doğanın katkısı gerekiyor. Demek istediğim benim için bir mekanizmanın içindeki ruh çok daha önemlidir kendisinden, çünkü saatler en azından nesne olarak zanaat, bilim ve sanat arasında simgesel/kültürel bir köprüdür. Herşeyi daha küçük parçalara bölen ve hızlı hayatın ilerleme olduğunu iddia eden anlayış ise külliyen yanlıştır, Jay Griffiths işte bu sığ anlayışı -arkasındaki tarihsel, insani ve ekonomik nedenleri de göstererek- eleştiriyor.

Yazar "vakit nakittir" düşüncesinin saçmalığını, insanın zamanı kullanarak kendini ve dünyayı yok etmesini milyon tane örnekle anlatıyor, bütün bunları da adeta hesaplaşma denebilecek acı/keskin bir dil ile yapıyor. Yazar tek bir zamanın olmadığını yeryüzünde pek çok zamanın bulunduğunu da incelikli -bazen bıçak gibi acıtan biçimde- bir şekilde anlatıyor.
Bunca takdir etmeme karşın kitabı sular seller gibi okumuyorum, aksine çok yavaş ilerliyorum, kitabı edineli epey zaman olduğu halde henüz bitiremedim, çünkü yeniden dönüp okudUğum kısımlar var, çünkü her satırda bilgiler mevcut, bunca bilgiden sarhoş olup (kitabın arkasında ise yayıncılığımızın kara noktalarından olan ve kitabın güzelliklerinden biri olan dizin ve çok sağlam bir bibliyografya var) başka başka kitaplara/makalelere savrulmamak mümkün değil.

Bir saat satın almanın "statü ve onur" elde etmenin bir yolu olduğuna inanılan zamanlar da yaşandı, yaşanıyor. "Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış" saati, zaman bilgisini elde tutan yöneticilerin/zalimlerin, iktidar sahiplerinin bu bilgiyi kendi çıkarlarına yontmalarını (çalışma saatleri, kölelik) toplumların yapay ve zorla düzenlenmiş adaletsiz dilimlere ayrılması (sınıf farklılıkları) ile ortaya çıkan çelişkilerin ve insan/doğa tahribatının acıklı tarihi olarak da okunabilecek ağıt gibi bir kitap -en azından ben böyle okuyorum.



"Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış" önemli bir yapıt ve zengin bir referans kaynağı aynı zamanda.

Ayrıntı yayınları iyi ki bu kitabı yayımlamış. (Yayımlamış ama bu güzelim kitap ne yazık ki gereken ilgiyi görmemiş, adeta görünmeyen bir kitap olmuş. Çok az satmış. 2003 yılında 2000 adet basılan kitap çoktan tükenmiş olmalıydı, oysa halen satılıyor! (Aslında bu çok kötü bir şey değil, yani bu kitabın kitlelere dönük basit içerikli kitaplardan bariz bir farkı var, yine de çok satılmasını ve bilinçli okunmasını isterdim. Kitabın az satmasının nedeni tam da yazarın eleştirdiği insan tipinde bulunuyor aslında, her türlü egemen iktidarın kendi zaman anlayışını, basit ve zeka seviyesi düşük yayınların bolluğunda iyi kitaplar arada böyle kaynıyor işte.)

Ben bu kitaptan çok şey öğrendim, ve öğrenmeye devam ediyorum. Jay Griffiths'e hayranım, onun yazı gücü, anlatım biçimi hiç utangaç değil ve dar kalıplara sığmayacak bir yapıda.

Yazılarının özgül ağırlığı yüksek, boş konuşmayı hiç sevmiyor. (Ancak bütün hayranlığıma karşın bu değerli yapıtın içinde bulunan fikirlerin bir kısmını onaylamıyorum, sanat, bilim ve zanaat üçgenine yeterince eğilmediğini düşünüyorum, keşke Ahmed Eflaki Dede gibi ustalarımızın yaptığı saatleri görseydi!

Yazar kitapta kaybolan değerler adına katılmadığım bazı fikirler de öne sürüyor, bazen onu anlıyorum ve hak veriyorum. Bazen kolumdaki mekanik saatin güzelliği nedeniyle onaylamıyorum. Bu da benim kusurum olsun!)

Kitabın çevirmeni Ertuğ Altınay'ın da bu zorlu çeviri serüveninden alnının akıyla çıkmış, iyi bir çeviriye imza atmış. Tebrik ederim.

Kitabı yayına hazırlayan Çiçek Öztek ise bu kitap hazırlanırken bunca yoğun bilgiyle mücadele ettiği için saygıyı ve sevgiyi özellikle hak ediyor.

Çevirmene ve editöre çok daha uzun zaman verilmesini dilerdim. Bu kitap çok değerli bir eser. Bir kitaba, daha iyi olması için harcanan her vakit okuru da ödüllendirir.

Tik tak, saatlerle ilgilenen, zamanı düşünen herkesin elinin altında bulunması gereken bir başyapıt.





1 yorum:

  1. "Kitap için" isimli güzel mekanda bu kitaptan epeyce vardı.

    Artık yok ;)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...