Isaac Rousseau etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Isaac Rousseau etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Güneş yok, bari Rolex icat edelim

Doğan Satmış

HER KENTİ AYRI ÖNEMLİ

İsviçre, Türkiye'nin neredeyse 20'de 1'i kadar küçük olsa da, biz Türkler bu ülkenin tüm kentlerinin adını ezbere biliyoruz. İsviçre'nin her kenti, doğduğu günden beri her Türkün kafasına kazındığından olacak Lozan, Montrö, Cenevre bize Kastamonu, Babaeski, Şırnak kadar tanıdık geliyor. (Lozan, kendi ülkesinde bile bizdeki kadar meşhur mudur, kuşkum var doğrusu.) İsviçre'nin Türklere tanıdık olan tek şeyi, kent isimleri değil. Saat markaları da bir o kadar tanıdık: Rolex, Omega, Swatch, Longines, Frank Muller... İsviçre kökenli Migros ise Bodrum gibi bildik. St Moritz gibi kayak merkezlerini, sosyetemiz çok yakından biliyor. Zengin Türklerin gizli hesapları nedeniyle İsviçre bankalarını ise, adlarını bilmeden tanıyoruz.

ASIRLAR BOYU GARANTİLİ

İsviçre'nin en çok bilinen ve takdir gören ürünü, çikolata ile birlikte saatleri. Saat, kişi başına milli geliri 45 bin doları aşan bu ülkenin para basma makinesi. Minicik saatler, Türkiye'de asgari ücretli işçilerin maaşlarının birkaç yıllığına satılıyor. Ama İsviçre saatlerinin bu kadar değerli olmalarının çok özel bir nedeni var. İsviçre saatleri, asırlar boyu garantili. Dünyanın en bilinen saat markalarından olan Patek Philippe'in Cenevre'deki müzesinde, aralarında 500 yıllık saatlerin de bulunduğu 2 bini aşkın ürün, tıkır tıkır çalışıyor. (Bu lafın gelişi, saatler aşınmasın diye şu anda çalıştırılmıyorlar. Ama hepsi sapasağlam.) Genelde burunlarından kıl aldırmayan ve Türklere hep uzaktan, küçümseyerek bakan İsviçreliler, bu saat müzesinde birkaç köşeyi Osmanlı'ya ve onun insanlarına ayırmaktan kaçınmamışlar. Patek Philippe Müzesi'nde dünyadaki ilk saatlerin günde bir saat kadar şaştığını, bunun sakıncalarını önlemek için kapaklarına bir güneş saati konulduğunu şaşarak gördük. Zaten İsviçreliler saat işini de, ülkelerinde güneş hiç görünmediği ve güneş saati işe yaramadığı için bu kadar geliştirmişler. Güneş saatli ilk saatler 1500'lü yıllara dayanıyor. Müzenin en nadide saatlerinin biri, 'Boğaziçi' adını taşıyor. Türk pazarı için, 1815 yılında bir başka ünlü saat markası Breguet tarafından yapılmış. Bu cep saatinin üzerinde dört minareli bir cami, Boğaziçi ve bir Osmanlı yelkenlisinin muhteşem seramiği var.

JEAN-JACQUES ROUSSEAU

Türkiye ile İsviçre'nin saat ilişkisi, 16. yüzyıla kadar dayanıyor. Müze kitapçığına göre, Cenevreli saatçiler 1628 yılında İstanbul'un Galata semtinde bir koloni kurmuşlar. (Bizim sonradan genelev kurduğumuz bölge olabilir.) O yıllarda koloni o kadar büyümüş ki, bir papaz tayin edilmiş, sonraki yıllarda kilise ve bir okul bile kurulmuş. Ve İtiraflar'ıyla biyografi yazımının öncüsü olan Jean Jacques Rousseau'nun babası Isaac Rousseau da, İstanbul'a yerleşen bu saatçilerden biriymiş. Özellikle saat onarımında ustaymış ve bir dönem Topkapı Sarayı saatçiliği de yapmış. Saat, namaz vakitlerinin bilinmesi için Türkler için çok önemliymiş.

Müzede, 'Osmanlı İmparatorluğu' adlı bir başka Breguet marka saat daha var. 1825'te yapılan bu saatin üzerinde ise o yıllardaki Osmanlı haritası yer alıyor.

Yine Osmanlı Sarayı'ndan çıkan ve açık artırma ile müzeye getirilen bir başka saatte ise, anne-baba ve iki yavrulu bir kuş ailesi; saat başı ötüyor. Günümüzde, insanların en büyük aksesuarı olan kol saatlerinin tarihi sadece I. Dünya Savaşı yıllarına (1915'ler) dayanıyor. İlk kol saatlerini askerler ve pilotlar kullanmış. Patek Philippe markası 1839'da kurulmuş. Patek, adını bir Polonyalı'dan alıyor, daha sonra Philippe ile ortak oluyor ve kendisi ayrılıyor. Patek Philippe günümüzde yılda sadece 30 bin saat üretiyor, kalite bozulmasın diye üretimini sınırlı tutuyor, kendi üretmediği hiçbir parçayı kullanmıyor. Ve iddialarına göre, 1839'dan beri sattıkları her saatin alıcısının kaydı tutulmuş durumda.

Dünyanın en komplike saati: 33 fonksiyonla Calibre 89

Patek Philippe Müzesi'nin en değerli parçalarından biri, firmanın 150. yılı şerefine sadece beş tane üretilen Calibre 89'un prototipi. Calibre 89 adı silahı andırsa da bu silah değil, benzersiz bir saat. Sarı, kırmızı, beyaz altın ve platinden üretilen saatin prototipi dışındakiler satıldı. Platin olanı 2004 yılında 5 milyon dolara bir daha satıldı. Şimdi 11 milyon dolar değer biçiliyor. Dünyanın en mükemmel saati olarak tanımlanan Calibre 89'un yapımı dokuz yıl sürdü, beş yılda tasarlandı, dört yılda imal edildi. Tam 33 ayrı fonksiyonu olan bu saat, 1728 parçanın bir araya getirilmesi ile oluşturuldu. Ve kendisinden önce bu rekoru elinde tutan tüm saatleri solladı. Bu saatin başka hiçbir saatte olmayan özelliği ise, her yılbaşı gecesi gelecek yılın Paskalya tarihini, 31 Aralık gecesi göstermesi. Saatin tüm fonksiyonlarını yazabilmek için, Patek Philippe'nin Türkiye'deki uzmanlarından yardım istedim.




İşte saatle ilgili bazı özellikler:

Çapı: 88.2 mm.
Kalınlığı: 41 mm.
Ağırlığı: 1 kilo 100 gram
Çerçeve: 18 ayar altın
Parça sayısı: 1728 (184 dişli, 332 vida, 415 pin, 68 zemberek, 429 mekanik parça, 126 mücevher, 8 gösterge, 24 kol, 2 ana gösterge).

33 fonksiyonu:

1- Saat
2- Dakika ve saniye
3- İkinci bir saat diliminde saat
4- Güneş doğuş ve batış saati
5- Zaman dengeleyici
6- Turbillon kurma sistemi
7- Sonsuz takvim
8- Yıl atlama göstergesi
9- Ayın günü
10-Yüzyıl, 10 yıl ve yıl
11- Haftanın kaçıncı günü
12- Ay
13- Dört yıllık dilim
14- Güneş kolu (Mevsim için)
15- Yıldız tablosu
16- Ay dilimi
17- Paskalya zamanı
18- Kronometre
19- Saniye ayırımı
20- Yarım saatlik zaman ölçer
21- Yarım günlük zaman ölçer
22- Büyük zil (Her çeyrekte saat sayısı kadar)
23- Küçük zil (Saat başı ve çeyreklerde, çeyrek sayısı kadar)
24- Dakika tekrarlayıcı
25- Alarm
26- Termometre
27- Kurma kolunun durumunu gösteren gösterge
28- Zemberek dolu mu, boş mu göstergesi
29- Astronomik saat
30- Astronomik dakika
31- Astronomik saat dünya saati farkı
32- Astronomik saniye
33- Burç gösteren güneş kolu

Calibre 89 saatinin başka hiçbir saatte olmayan bir özelliği var: Her yılbaşı gecesi gelecek yılın Paskalya tarihini, 31 Aralık gecesi göstermesi.

Sultanlar saat sever

Doğan HIZLAN

Saat kullananlar azaldı mı? Neden sordum biliyor musunuz? Çünkü genç kuşaktan birine saati sorduğumda, hemen arka cebinden cep telefonunu çıkarıp saate bakıyor. Oysa benim için her áletin kendine özgü bir kişiliği ve varoluş sebebi vardır.

Ben cep saatimi unutsam, hemen eve döner alırım, çünkü zaman duygusunu kaybedeceğim duygusuna kapılır, rahatsız olurum.

Şimdi çoğu evlerde sarkacıyla saat başını hatırlatan ağır saatler pek yok, yuvasından çıkıp saati bildiren guguklu saatlerin sesi de pek duyulmuyor.

Saatin tarihini merak edenler, özellikle Osmanlı sultanlarının saat tutkusunun nerelere vardığını öğrenmek için, tatlı bir dille yazılmış Otto Kurz’un Sultan İçin Bir Saat kitabından söz edeceğim.

Benim gibi cep saati kullananlar, cep saatlerinin geçirdiği estetik aşamaları ve zevk basamaklarını okudukça, insanoğlunun saate olan düşkünlüğünün derecesini de öğrenecek bu kitaptan. Tabii cep saati kullananlarla sınırlandırmaya gerek de yok aslında.

Doğu’da saatçilik nasıl başladı, nasıl Batı’ya geçti ve nasıl oldu da öncülüğü Batı aldı.

Ottu Kurz’un kitabını her okur kendince okuyabilir. Saatin, saatçiliğin teknolojik tarihi de burada, Osmanlı sultanlarının saate verdikleri önem de...

Eğer biri değerli bir armağan düşünüyorsa, akla ilk gelen ya da getirilen, saattir. İstanbul’daki büyükelçilerin çoğu bu konuda ülkelerindeki yöneticileri uyarırlar.

Güneş saati, su saati, ‘batan çanak’ su saati neydi gibi soruların cevabını öğrendiğimiz kitaptan bir şey daha öğreniyoruz: Batı’ya ulaşan ilk İslám saati bir su saatiydi.

Eski saatlerin ayrıntısı bugün bizi şaşırtabilir. Sözgelimi ‘Fil Saati yarım saatte bir çaldığında; aynı anda (olan biteni görmek için) bir çift gözün yetemeyeceği kadar çok şey gerçekleşir. Üstteki kuş ötmeye başlar, kubbe döner; sol üstteki adam kolunu hareket ettirir; doğan, canavarlardan yukarı olanın ağzına, gagasından bir metal bilye düşürür; iki canavar hareket eder ve bilye sonunda küçük vazoya düşer; kátip dönüp bir cetvelin üzerinde saati gösterirken fil sürücüsü elindeki üvendireyi hareket ettirir ve filin kafası üzerindeki trampeti çalar.

Saatler ülkeden ülkeye giderler, yolculuklarında gelişmeyi tamamlarlar, Çin’den gelip Arabistan’a uğrar, oradan batıya geçer. Araştırmacının söylediğine göre, bugün kullandığımız en modern saatlerin bile düzenekleri eski ilkelere göredir.

Gelişen saate Doğu’da ilk ilgi gösteren Konstantinopolis fatihi II. Mehmed’dir.

‘Bu yeni icatlara, iki yüz yılı aşkın bir süre Doğu’da hiç kimse en ufak bir ilgi göstermedi. Tek istisna, Konstantinopolis fatihi II. Mehmed’dir. Elimizdeki bilgi, Kutsal Topraklar üstüne 1524’te bir kitap yayınlayan Fra Francesco Suriano’dan (1450-yaklaşık 1529) geliyor. Kitapta, II. Mehmed’in 1477’deki barış antlaşmasından sonra Venedik senyöründen, kendisine christallini (kristal işçisi) yapacak yetenekte birini, çalar saat yapabilecek birini ve iyi bir ressam göndermesini istediği söylenir. Söz konusu ressam, sultan için bir Meryem Ana resmetmek gibi beklenmedik bir sipariş alan Giovanni Bellini’ydi. Üstat Giovanni Bellini bütün bunları, Venedik’e dönüşünden sonra benim önümde nakletti’

Sonradan bu ilgiyi sürdüren Avrupalıların ‘Muhteşem’ diye nitelendirdiği I.Süleyman’dı.

‘Sultan Süleyman’a ulaşan saatlerden birisi epeyce farklı boyutlardaydı; arz odasına taşınabilmesi için on iki adam gerekliydi. 1541 yılıydı; Türkler Macaristan’ın başkentini fethetmişti, Kral Ferdinand çaresiz durumdaydı ve ancak bir barış antlaşmasıyla kendisini kurtarabilirdi. İlk iş, Avusturya elçilerini kabul etsin diye sultanın memnun edilmesiydi.’

15., 16. yüzyıllarda Avrupa’da, özellikle Augsburg’lu saatçilerin yaptıkları en görkemli saatler İstanbul’a gönderilirdi. Bu saatlerde Türk figürleri kahramanlığın simgesi olarak gösterilmişlerdi.

Bir tanesinde; saat çaldığında Türklerin koşup atlarına atlayıp savaştıkları, saatin çalması bittiğinde tekrar içeri girdikleri görülür.

Peki bu saatler saraya gönderildikten sonra, bakımını kimler yapardı:

‘Bir süre III. Murad’ın saray hekimliğini yapan ve daha sonra İtalya’ya göç edip 1593’te orada vaftiz edilen bir Yahudi olan Dominico Yerushalmi’ye göre sarayda, her ne zaman gerekirse saatleri tamir etmeleri için, özel eğitilmiş olan içoğlanları vardı.’

*

Osmanlı başkentinde saat ve cep saatleri onarılıyor ama taşrada durum böyle değildir.

17. yüzyılda, artık elçilik heyetlerine bağlı cep saatçilerinden söz edilmediğini belirtiyor araştırmacı, çünkü, ‘Cenevreli bir cep saatçileri kolonisi, İstanbul’un banliyösü ve yabancılar semti olan Galata’da yerleşmişlerdi.’

Yavaş yavaş onların da ünleri sona ermiş. Galata’ya giden son cep saatçilerinden biri de Jean-Jacques Rousseau’nun babası Isaac Rousseau’dur. Rousseau, ünlü kitabı İtiraflar’da anlatır:

‘Babam, tek kardeşimin doğumundan sonra İstanbul’a doğru yola koyuldu ve orada saray saatçiliğine getirildi. Onun yokluğunda annemin güzelliği, zekásı ve ev kadınlığı bir dizi hayranı cezbetti, bunların arasında Mösyö de La Closure en ısrarla ilgi gösterenleriydi. Otuz yıllık bir sürenin ardından annemden söz ederken derinden duygulandığını gördüğüme göre, tutkusu olağanüstü şiddetli olmalıydı. Annemin, erdeminden daha kuvvetli bir savunma siláhı vardı. Kocasını şefkatle seviyordu. Onun geri dönmesi için diretti. O da tüm beklentilerinden vazgeçip Cenevre’ye koştu. Dönüşünün talihsiz meyvesi, bendim.’

Ünlü düşünür Voltaire de, çiftliğinde cep saatleri yapıp Türklere sattı.

Kitaptaki, Türk pazarı için yapılmış İngiliz saatleri önemli bir bölüm. Edward Prior imzalı saatler konusunda ayrıntılı bilgi, saatin tarihine yaşama biçiminden notlar düşüyor.

Sultan İçin Bir Saat, sadece Osmanlı’nın saate olan tutkusunu, bir mücevher gibi algılanışını anlatmıyor, saatin Doğu’dan Batı’ya sonra tekrar Batı’dan Doğu’ya gidişini, gelişimini anlatıyor. Hiç kuşkusuz, bu doğrultuda zevklerin tarihi de diyebiliriz.

Saatçilik tarihinin içinde, Osmanlı’nın Batı’yla olan ekonomik ilişkilerinin bir yüzünü de görebilirsiniz.

Okurken, öğrenebilir, eğlenebilirsiniz. Saatçilik tarihinden fotoğraflar da kitabı görsel açıdan zenginleştiriyor.

Saate meraklıysanız ve Osmanlı tarihine dair farklı bir detayı görmek istiyorsanız, sakın bu kitabı kaçırmayın.

Sultan İçin Bir Saat

Yakındoğu’da Avrupa Saat ve Saatçileri

Otto Kurz

Kitap Yayınevi

KİTAPTAN

Avusturya haracı

Artık, otorite sahibi her Türk saatlerden payını almakta diretiyordu. Türk başkentine yaklaşan bir büyükelçi kervanının yükleri, bir saatçi dükkánını andırıyordu. Yol üstünde mahalli paşalara nezaket ziyaretleri yapılıyor, saatler takdim ediliyor ve paşaların himayesi sağlanıyordu.

Zaman ilerledikçe, saatler daha iddialı bir hale geldi, bu da onların artık saatçiler, kuyumcular, ince iş marangozları, ressam ve mekanik müzik uzmanlarından oluşan bir ekip işi olduğu anlamına geliyordu: Bu gerekli işbölümü, değişik loncaların, yasa veya geleneğin gücüyle kendi ayrıcalıkları olan bir iş için hariçten birince asla yapılmamamış gerektiği konusundaki ısrarıyla daha da karmaşıklaştı. Çok sayıda ustayla sanatçının bir arada ve zamana karşı çalışması gerektiğinden, elçilik heyetinin kimi zaman Türkiye’ye gitmek üzere yola çıkamadığı ve saatler Augsburg’dan henüz gelmemiş olduğu için Viyana’da bekletildiği oldu. Daha da utandırıcı bir durum, 1606’da. saatçiler, günü gelmiş alacakları kendilerine ödeninceye dek sultan için tahsis edilen hediyeleri ellerinde tutmaya karar verdiklerinde ortaya çıktı. İmparator kendisine ait bazı saat ve cep saatlerinden zaman zaman yoksun kalmak ve onları Türkiye’ye göndermek zorunda kalıyordu.


Hürriyet, 26.02.2005
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...