Saat tasarımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Saat tasarımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sarı, kırmızı ve mavi: Alain Silberstein



Alain Silberstein kendisini "saat mimarı" olarak tanıtan ve bu tanımlamayı haklı gösterecek saat tasarımlarına imza atan kısa saçları ve gür bıyığıyla ilginç bir adam. Sarı, kırmızı ve mavi renkleri imzası olarak kullanan bir saat tasarımcısı, veya kendi deyimiyle saat mimarı.

'Mimarisini yaptığı' saatlere baktığımızda biçim ve renk üzerinde olanca rahatlığıyla ve uçucu/hafif olarak da değerlendirilmesi mümkün olan bir tasarım anlayışı üzerinde ısrar ettiğini, küçük dokunuşlarla aynı yapısal mimariyi küçümen neşeli ayrıntılarla süsleyerek kullandığını görüyoruz.

Renk kullanımında ise sarı, mavi ve kırmızı'yı, s harfini andıran saniyeyi, mavi bir çubuğa benzeyen yelkovanı ve kırmızı bir üçgenle gösterilen akrep ibrelerini ise alamet-i farikası sayılacak bir şekilde kendine özgü bir şekilde kullanıyor.

Kimi hiç beğenmiyor bu saatleri, ciddiyetsiz buluyor, oyuncak gibi algılandığını düşünüyor, kimi neşeli bir ruh halinin tezahürü olduğunu, Yvan Arpa'nın tasarımları gibi saatçilik dünyasını değiştirdiğini savunuyor.

Benim kanaatim ise şu: Bir Alain Silberstein tasarımı kolumda görmek istemem, saatler söz konusu olduğunda tutucu bir yaklaşım sergiliyorum, fakat Alain Silbertein'ın tasarımlarının da saatçilik dünyasına yeni bir soluk, değişik bir yorum getirdiğini de görüyor ve takdir ediyorum.

Buraya kadar Alain Silberstein tasarımı saatlerde mesela ETA 7750 türevi mekanizma kullanılmasından, tourbillon saatlerinden hiç söz etmedik, çünkü Silberstein saatleri kadrandaki ve kasadaki göz alıcı ve dikkat çekici ayrıntılarıyla öylesine alıp götürüyor ki insanı bu tür konulara girilmesi neredeyse anlamsız.

Aslında Alain Silberstein saatleri tasarımlarını anlatarak başka bir noktaya gelmek istiyorum, görülüyor ki sadece tasarım üzerindeki yenilikçi (inovatif) bir anlayış dahi yeterli olabiliyor, hem bir tarz oluşturulabiliyor hem de üst sınıf saatler içinde kendine yer açabiliyor. Bunun için bütün saat parçalarını kendi üreten (manufacture) bir yapılanmaya da gerek yok. Bu söylediğim "Neden biz de kaliteli saat üretemiyoruz?" diyenler için bir yorumdur, yoksa kopya ve çiğnenip yutulmuş tasarımlarla Çin'de saat üretip ülkemizde satan şirket sayısı haddinden fazla zaten.

Peki neden ülkemizde kaliteli saat üretilemiyor? Çünkü yatırım yapmaktan hoşlanmıyoruz, acele tarafından para kazanmayı yeterli görüyoruz, uzun vadeli planlardan ise hiç hazzetmiyoruz.

Para ve zeka bence fazlasıyla var, olmayan şeyler ise sabır, yatırım bilinci, kendine güven ve kaliteli düşünce.

Alain Silberstein

In Conversation with Alain Silberstein - The Architect of Time (Su JiaXian)

Kendi saatini kendin tasarla



Bazen istediğiniz saati bulamazsınız. Bir yerini beğenirsiniz, bir başka yeri hoşunuza gitmez, keşke şöyle olsaydı dersiniz.

Blancier firması da zor beğenen saat meraklılarını düşünerek çok hayırlı bir iş yapmış. Satın almak istediğiniz saatin mekanizmasından kadran tipine varıncaya değin çeşitli özelliklerine kadar kendiniz belirleyip, ekranda görüyorsunuz, saate arkadan yandan bakıp görerek sipariş verebiliyorsunuz.

Satın alınmasa da bakılması ve beğeniye göre bir saat tasarlanması çok eğlenceli bir uygulama.


Başka bir kendi saatini kendin tasarla sitesi

Ayrıca 121time.com adresinde de kendi İsviçre saatinizi tasarlayabiliyorsunuz.

1 gün 20 saat olabilir mi?



Dün gazetelerde güzel bir haberin yanında hoş reklamlar da vardı, ne yazık ki Haşmet Babaoğlu yazısını yazayım derken bu yazıyı bir gün gecikmeli aktarıyorum:

Öncelikle dünkü güzel ilanlar şöyle: Milliyet'te Brietling (3.sayfa) Hürriyet'te Longines (2.sayfa) ile Raymond Weil (4.sayfa) ve son olarak Türkiye'de Longines (tam sayfa). Bugün de (30 Aralık 2008) gazetelerde Longines (Hürriyet, Türkiye) ve Raymond Weil (Referans, Hürriyet, Vatan, Türkiye) ilanları güzeldi.

Sözünü ettiğim haber dün sadece 2 gazetede yayımlandı, bunu söylerken internet sitelerini dikkate almadığımı belirteyim.

Sabah gazetesinin arka sayfasındaki haber daha güzel kullanılmış bence, aynı haber Vatan gazetesinde arka sayfada logonun yanına yapıştırılmış gibi duran bir habercik olmuş.

Haber şöyle:

"İsviçreli saat tasarımcısı David Chanson, zaman kavramına yeni bir boyut getirdi. 34 yaşındaki tasarımcı, kendi adını taşıyan kol saatlerinde bir günü 24 değil 20 saat olarak hesapladı. Saatinin kadranında 12 değil 10 saat dilimi bulunan; dakika ve saniyeleri de buna uyarlayan Chanson, böylece kullanıcıların işinin "daha kolay" olacağını iddia eti."

Tabii haberi yazan bilmiyor, ancak bu sistem aslında hiç de yeni değil, 1789 devriminden sonra bir süre Fransa'da uygulanmış ancak tutulmamış. Hatta adını unuttuğum bir Türk saat ustasının 1910'larda bu şekilde yaptığı bir saat dahi var.

Oysa bir zamanlar Avrupa'da Aziz Benoit kuralları gereği gündüzler 7 saat, gece ise bir saatti :)

Uygun fiyata kaliteli saat



Melis Alphan

Saatleri Türkiye’de satılmaya başlanan Christina Hembo: “Saatlerim bugün moda yarın demode olanlardan değil. Bugün alıp beş yıl sonra hâlâ onu seviyor oluyorsunuz. Biz bunlara saat değil, ‘saati gösteren mücevher’ diyoruz”

Rolex’in bayisi olan ve Chopard, Breitling, Corum, Breguet, Longines, Mont Blanc gibi birçok prestijli markanın saatlerini Türkiye’de müşterilerine sunan Storks Mücevherat, portföyüne yeni bir isim ekledi: Christina Design London. Danimarka Kraliçesi ile sanat ve iş dünyasından pek çok kişinin tercih ettiği Christina Design London saatlerini Danimarkalı tasarım ikonu Christina Hembo tasarlıyor. Hembo’nun tasarımlarının özelliği her modelinde iyi kalitede pırlanta kullanılması ve uygun fiyata satılıyor olması. Fiyatlar 200-2000 euro arasında değişiyor.

Saatlerle ilgilenmeye ne zaman başladınız?
Kendimi bildim bileli mücevher ve saatlerle ilgiliydim. Küçüklüğümde bile sürekli mücevher mağazalarının vitrinlerini inceler, yeni bir şey gelip gelmediğine bakardım. O yüzden bugün yaptığım işi yapıyor olmam benim için çok normal.

Nasıl bir eğitim aldınız?
Danimarka’da yaşıyorum ama eskiden beri sürekli bir yerlerdeyim. Danimarka’da üniversitede önce işletme, sonra tasarım eğitimi aldım. İngiltere’ye gidip eğitimime orada devam ettim, üzerine bir de tasarım alanında yüksek lisans yaptım. Sonrasında kocamla birlikte markamızı kurmaya karar verdik. Kocam da ekonomi ve pazarlama alanında yüksek lisans yapmıştı. Markamızın adını Christina Design London koymaya karar verdik. Ben çizimleri yapıyordum, o işin satış-pazarlama kıs-mıyla ilgileniyordu. Bugün de aynı sistemle çalışıyoruz.


“Ryan Air’den ilham aldık”

İlk başta markanızı tanıtmak zor oldu mu?

Londra’da elimize saatleri alıp dükkân dükkân dolaştık. O ara bir tanıdığımız Danimarka’da beş hafta içinde bize bir sürü müşteri buldu. Hiç duyulmamış, yeni bir markanın ürünlerini ilk başta satmak çok zor. Ama müşterilerimiz bizim saatlerimizin pazardaki boşluğu dolduracağına ikna olmuştu. Bunlar İsviçre yapımı, en yüksek kalite pırlantalarla süslü saatler, ama fiyatları çok uygun. Yüksek kalite ve cazip fiyat birleşimi herkesin hoşuna gitti. Kimse bu fiyatlara bu kadar kaliteli saat yapmıyor. Fiyat politikamızı belirlerken de bize Ryan Air adlı havayolu şirketi esin kaynağı oldu. Sürekli Londra’dan Danimarka’ya Ryan Air ile acayip ucuza uçuyorduk. Diğer havayolu şirketlerinin Ryan Air’e göre neden o kadar pahalı olduğuna anlam veremiyorduk. Eğer uygun fiyatlara yüksek kalitede saatler üretemeyeceksek bu işi yapmayacağımıza karar verdik ama neyse ki başardık.

Saatleriniz hangi ülkelerde satılıyor?
Danimarka, Almanya, Hollanda, Rusya, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti... Orta Doğu’da yedi ülkede satıyoruz. En çok Almanya’da satış yapıyoruz.

Kim nasıl saat seviyor?

Benimkiler bugün moda yarın demode olan türde saatler değil. Bugün alıyorsunuz, beş yıl sonra hâlâ onu seviyor oluyorsunuz. Tasarımlarım feminen; biz bunlara saat değil, “saati gösteren mücevher” diyoruz. Bu konsept de her pazarda yer buluyor. Orta Doğulular bol pırlantalı modelleri tercih ediyor. Türkiye’de de durum benzer galiba. Buralara satış yaptığımızda tasarımı değiştirmiyorum ama pırlantaların sayısını artırabiliyorum. Bence pırlanta arttıkça saat güzelleşiyor zaten. Ve pırlantalar hiçbir zaman demode olmayacak, yüzyıllardır moda pırlanta. Pırlantasız bir tasarımım yok. Kadın saatlerimde en az 12 pırlanta oluyor.

“Söylemiyorlar, ama erkekler de pırlanta seviyor”

Erkek saatleriniz de pırlantalı, değil mi?
Tabii ki. Bunlar öyle çok göze batan pırlantalar değil, küçük oldukları için çok şık duruyor. Erkek saatlerinin maskülen görünmesini istiyorum. Çünkü biraz feminen olursa erkeklerin hoşuna gitmez. Bence bu saatleri alan erkekler içinde pırlanta olmasından hoşlanıyor, sadece bunu söylemek istemiyor.

Saat tasarlarken nelere dikkat edilmeli?
Aklınızda fikirler olması gerek. Ben çok seyahat ederim ve gördüklerimi çizdiğim, not ettiğim bir defterim vardır. Koleksiyon hazırlamaya oturduğumda bu defter sayesinde aklımda birçok fikir oluyor. Ama saat tasarlarken benim dikkat etmem gereken en önemli şey, üzerinde çalıştığım modeli çok trendi yapmamak. Benim saat-lerim biraz klasik durmalı. En fazla, kayışları moda renklerde yapabilirim.

Christina Design London saatlerinin özellikleri neler?
Saatlerde 316 L çelik kullanılıyor. Bu çeliğin özelliği anti alerjik olması. Modellerin hepsi İsviçre yapımı ve İsviçre sertifikalı. Pırlantalar Top W ya da VVS kalite.

Her zaman kendi markanızın saatlerini mi takıyorsunuz?
Kesinlikle.

Peki kendi markanız dışında hangi markanın saatlerini beğeniyorsunuz?
Chopard.

Milliyet Cafe, 24.10. 2008, s.5
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...