Uygun fiyata kaliteli saat



Melis Alphan

Saatleri Türkiye’de satılmaya başlanan Christina Hembo: “Saatlerim bugün moda yarın demode olanlardan değil. Bugün alıp beş yıl sonra hâlâ onu seviyor oluyorsunuz. Biz bunlara saat değil, ‘saati gösteren mücevher’ diyoruz”

Rolex’in bayisi olan ve Chopard, Breitling, Corum, Breguet, Longines, Mont Blanc gibi birçok prestijli markanın saatlerini Türkiye’de müşterilerine sunan Storks Mücevherat, portföyüne yeni bir isim ekledi: Christina Design London. Danimarka Kraliçesi ile sanat ve iş dünyasından pek çok kişinin tercih ettiği Christina Design London saatlerini Danimarkalı tasarım ikonu Christina Hembo tasarlıyor. Hembo’nun tasarımlarının özelliği her modelinde iyi kalitede pırlanta kullanılması ve uygun fiyata satılıyor olması. Fiyatlar 200-2000 euro arasında değişiyor.

Saatlerle ilgilenmeye ne zaman başladınız?
Kendimi bildim bileli mücevher ve saatlerle ilgiliydim. Küçüklüğümde bile sürekli mücevher mağazalarının vitrinlerini inceler, yeni bir şey gelip gelmediğine bakardım. O yüzden bugün yaptığım işi yapıyor olmam benim için çok normal.

Nasıl bir eğitim aldınız?
Danimarka’da yaşıyorum ama eskiden beri sürekli bir yerlerdeyim. Danimarka’da üniversitede önce işletme, sonra tasarım eğitimi aldım. İngiltere’ye gidip eğitimime orada devam ettim, üzerine bir de tasarım alanında yüksek lisans yaptım. Sonrasında kocamla birlikte markamızı kurmaya karar verdik. Kocam da ekonomi ve pazarlama alanında yüksek lisans yapmıştı. Markamızın adını Christina Design London koymaya karar verdik. Ben çizimleri yapıyordum, o işin satış-pazarlama kıs-mıyla ilgileniyordu. Bugün de aynı sistemle çalışıyoruz.


“Ryan Air’den ilham aldık”

İlk başta markanızı tanıtmak zor oldu mu?

Londra’da elimize saatleri alıp dükkân dükkân dolaştık. O ara bir tanıdığımız Danimarka’da beş hafta içinde bize bir sürü müşteri buldu. Hiç duyulmamış, yeni bir markanın ürünlerini ilk başta satmak çok zor. Ama müşterilerimiz bizim saatlerimizin pazardaki boşluğu dolduracağına ikna olmuştu. Bunlar İsviçre yapımı, en yüksek kalite pırlantalarla süslü saatler, ama fiyatları çok uygun. Yüksek kalite ve cazip fiyat birleşimi herkesin hoşuna gitti. Kimse bu fiyatlara bu kadar kaliteli saat yapmıyor. Fiyat politikamızı belirlerken de bize Ryan Air adlı havayolu şirketi esin kaynağı oldu. Sürekli Londra’dan Danimarka’ya Ryan Air ile acayip ucuza uçuyorduk. Diğer havayolu şirketlerinin Ryan Air’e göre neden o kadar pahalı olduğuna anlam veremiyorduk. Eğer uygun fiyatlara yüksek kalitede saatler üretemeyeceksek bu işi yapmayacağımıza karar verdik ama neyse ki başardık.

Saatleriniz hangi ülkelerde satılıyor?
Danimarka, Almanya, Hollanda, Rusya, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti... Orta Doğu’da yedi ülkede satıyoruz. En çok Almanya’da satış yapıyoruz.

Kim nasıl saat seviyor?

Benimkiler bugün moda yarın demode olan türde saatler değil. Bugün alıyorsunuz, beş yıl sonra hâlâ onu seviyor oluyorsunuz. Tasarımlarım feminen; biz bunlara saat değil, “saati gösteren mücevher” diyoruz. Bu konsept de her pazarda yer buluyor. Orta Doğulular bol pırlantalı modelleri tercih ediyor. Türkiye’de de durum benzer galiba. Buralara satış yaptığımızda tasarımı değiştirmiyorum ama pırlantaların sayısını artırabiliyorum. Bence pırlanta arttıkça saat güzelleşiyor zaten. Ve pırlantalar hiçbir zaman demode olmayacak, yüzyıllardır moda pırlanta. Pırlantasız bir tasarımım yok. Kadın saatlerimde en az 12 pırlanta oluyor.

“Söylemiyorlar, ama erkekler de pırlanta seviyor”

Erkek saatleriniz de pırlantalı, değil mi?
Tabii ki. Bunlar öyle çok göze batan pırlantalar değil, küçük oldukları için çok şık duruyor. Erkek saatlerinin maskülen görünmesini istiyorum. Çünkü biraz feminen olursa erkeklerin hoşuna gitmez. Bence bu saatleri alan erkekler içinde pırlanta olmasından hoşlanıyor, sadece bunu söylemek istemiyor.

Saat tasarlarken nelere dikkat edilmeli?
Aklınızda fikirler olması gerek. Ben çok seyahat ederim ve gördüklerimi çizdiğim, not ettiğim bir defterim vardır. Koleksiyon hazırlamaya oturduğumda bu defter sayesinde aklımda birçok fikir oluyor. Ama saat tasarlarken benim dikkat etmem gereken en önemli şey, üzerinde çalıştığım modeli çok trendi yapmamak. Benim saat-lerim biraz klasik durmalı. En fazla, kayışları moda renklerde yapabilirim.

Christina Design London saatlerinin özellikleri neler?
Saatlerde 316 L çelik kullanılıyor. Bu çeliğin özelliği anti alerjik olması. Modellerin hepsi İsviçre yapımı ve İsviçre sertifikalı. Pırlantalar Top W ya da VVS kalite.

Her zaman kendi markanızın saatlerini mi takıyorsunuz?
Kesinlikle.

Peki kendi markanız dışında hangi markanın saatlerini beğeniyorsunuz?
Chopard.

Milliyet Cafe, 24.10. 2008, s.5

Zamanın usta şarkıcısı MeisterSinger artık Türkiye'de


İstanbul'da en sevdiğim saatçilerden olan Tevfik Aydın'ın önünden geçerken, kapının hemen yanında, her zaman Oris'lerin durduğunu gördüğüm köşede önce MeisterSinger logosunu (ki bu simgenin bu saate çok yakıştığını düşünüyorum) sonra da saatleri gördüm. Çok sevindim çünkü tasarım ve mühendislik olarak Alman saatlerini çoğu İsviçre saatinden daha çok severim. Alman saatlerindeki temel nokta gösteriş için olmamaları, mühendisliğe önem vermeleri, amaca yönelik tasarım geliştirmeleri, sade olmaları, temiz görünmeleri, azla yetinmesini bilmeleri, şahsiyet sahibi olmaları bence önemli özellikler. Bir yerde bütün yolların Roma'ya çıkması gibi saatler de İsviçre'yi gösterir, bu artık kaçınılmaz, ama her zaman bu böyle değildi elbette ibre daha önce başka ülkeleri gösteriyordu.

Meistersinger de öyledir, kalbi İsviçre ürünü olmakla birlikte bedeni tekrarlanan kalıplarının dışına çıkmasını bilmiştir. MeisterSinger Nº 01 bir mesela, bence bir saatçilik harikası, tam istediğim gibi sade bir görünüme sahip ve güçlü bir mekanizması var. Manfred Brassler'in bu saatleri tasarlarken geçmişten de ilham aldığını düşünüyorum, çoğu modelde saniye ibresinin olmaması hoş bence, akrep ile yelkovan birleşmiş akrepyelkovan olmuş, yüzyıllar önce de öyleydi, yelkovan ve saniye ibreleri çok sonra çıktı.



İçeriye girip fiyat aralığı nedir diye sordum. Ortalama 1000 Euro civarında imiş.

Brietling manzarası

Bugünkü Milliyet'in 3. sayfasında alışılageldik bir Brietling reklamı var. Zaten bu Navitimer modeli saatin tasarımını da kaç 10 yıldır değiştirmedikleri gibi reklamları aynı şekilde değiştirmeden yayımlıyorlar. Hatta geçen günlerde yayımlanan (Ekim 2008) Financial Times'ın How to Spend it ekinde 1960'larda yayımlanan Brietling reklamı vardı ki reklamdaki saat ile günümüz Brietling modelleri arasında pek bir değişiklik göremedim. Bu yüzden Brietling benim kişisel sözlüğümde 'sıkıcı'nın karşılığıdır. Gerçi anlatılan ilginç öyküler var, bu saatlerin pilotların hayatını kurtardığına dair. Takdir etmemek mümkün değil. Ama biraz daha yaratıcı olmaları gerektiğini düşünmekteyim.



Belki de saatin tasarımını değiştirmeye gerek yoktur, yanı herkes mutludur, ona bir şey diyemem, benim merak ettiğim başka bir şeydi. Bu durmadan hep aynı şekilde yayımlanan ilanda saatin arkasındaki manzarayı merak ediyordum. Belki benim gibi merak eden başkaları vardır diye saatin arkasındaki gerçeği göstermek istiyorum, iyi seyirler, bence reklamdaki saatten daha heyecan verici:

Jaeger-Lecoultre ve Altın Sokak



Geçtiğimiz Cuma günü (10 Ekim) Nişantaşı'na uğradım. Sabah saat 10 suları. Abdi İpekçi Caddesi'ndeydim. Milliyet gazetesinin efsane yayın yönetmeni Abdi İpekçi'nin adını taşıyan bu cadde acılı bir anının izlerini taşısa da temiz ve pak görünüşüyle her şeyi unutmuşa benziyor.

Sırtımı Abdi İpekçi'nin heykeline çevirdiğim vakit Cartier mağazasını gördüm. Gidip bakayım hangi saatler var diye ama kapalıydı. Yokuşu geri çıkmaya başladım ve Altın Sokak'a geldim. Sokağa girdim ve Jaeger-Lecoultre marka saatlerin segilendiği güzel bir butik gördüm. Ben vitrindeki saatleri seyrederken kapı tık diye açıldı ama ben kendimi bu pahalı ortama yakıştıramadığımdan içeriye girmek girişiminde bulunmadım. Kapı yeniden kapandı.

Vitrindeki Jaeger-Lecoultre saatlerini seyretmeye devam ettim. Henri Cartier-Bresson'un bazı fotoğraflarına bakarken, Leonardo da Vinci'nin resimlerine bakarken ne hissediyorsam aynı şeyleri hissediyordum. Hayranlık ve insan uygarlığının geldiği noktanın bir tezahürünü görmenin verdiği haz. Brancusi'nin bir heykeline bakar gibi baktım. Nazım Hikmet'in, Turgut Uyar'ın, Cemal Süreya'nın, İlhan Berk'in, Enis Batur'un şiirlerini okur gibi mutluydum.

Kapıya baktım tekrar. Acaba bir saat kataloğu var mıdır ellerinde? diye düşündüm. Kapıya yürüdüm ve açılmasını bekledim. Soğukkanlı ama güleryüzlü bir şekilde içeriye davet edildim. Saatlerin fiyatlarını sormak niyetinde değildim ama merak da ettiğimden sordum.

Tahmin edileceği üzere saatler pahalıydı. Ama hepten de ulaşılamaz değildi. Sıkı bir ekran kartı ve şahane bir monitörlü bilgisayar veya kaliteli bir dslr fotoğraf makinesi fiyatına iyi bir saat edinmek mümkün açıkçası. Saatin fiyatını artıran unsurlardan mesela kronometreye ben ihtiyaç duymam, günlük hayatta bu özelliği kullanmadıkları halde insanların gidip kronometreli saat almalarına da şaşırım zaten. İşte böyle kronometre gibi saatlere eklenen her unsur fiyatı artırıyor ama tabii saatin değeri de artıyor.

Mekanik bir saatin değerini artıran her eklenti aslında bir mühendislik ve tasarım buluşuyla çözülüyor ve bu da elbette ucuz olmuyor. Bazı saatler niye diğerlerinden farklıdır? Neden onları gördüğümüzde aklımıza kazınırlar da diğer saatleri gördükten sonra hemen unuturuz? İşte Jaeger-Lecoultre gibi şirketlerin farkı da burada. Unutulmayacak saatler üretiyorlar.

Dışarıya çıktığımda elimde muazzam fotoğraflarla dolu bir kitap vardı. Aslında sadece kitap demek yetmez kitap güzeli demek daha doğru. Bakana huzur veren siyah beyaz manzara fotoğrafları eşliğinde saat mekanizmalarının büyülü dünyasına bir yolculuk kitabı.

Mim Kemal Öke caddesine doğru giderken iwc saatlerinin butiğe de takıldım. Oldum olası iwc saatlerine bayılırım zaten. Onları seyrederken yağmur başladı. Mim Kemal Öke caddesinde de çok güzel saatler gördüm. Onlar da başka bir yazının konusu.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...