İslam'da ve Osmanlılarda saat




Kandilli Rasathanesi müdürlerinden Muammer Dizer'in 1983 yılı Ramazan ayında Milliyet gazetesinde yayımlanan yazısı. Belirtmekte fayda var yazı 1983 yılında yazılmış. Bugün elimizdeki yeni bilgilerin ışığında yazılsaydı farklı bir yazı olurdu.

Bu vesileyle eski gazetelere bakmak isteyenlere bir iki anımsatma yapalım. Beyazıt Devlet kütüphanesi (bu yıl 125. yılını kutluyor) süreli yayınlar bölümünde baktığınız gazetelerin istediğiniz sayfalarının fotoğrafı çekiliyor ve cd'ye aktarılıp okuyuculara veriliyor.

Aynı hizmeti Taksim Atatürk Kitaplığı da yapıyor. Onların da çok güzel bir koleksiyonu var, üstelik kütüpheninin manzarası da enfes.

Çemberlitaş'ta bulunan Basın Müzesi'ni de ayrıca hayırla analım. Burada gazetelerin sayfalarını bilgisayar başında okuyabiliyorsunuz. Diğer kütüphanelere ve Basın Müzesi müdürü Saadet Altay Hanım'a çok teşekkür ederim.

Sadeleştirin!

Bugün Sabah gazetesinin 22. sayfasına gelince şaşırdım birden, Sarı zemin üzerinde bir Meistersinger saati sayfanın sol alt köşesindeydi. Gazetelerde hep dev markaların saatlerini görmeye alışkın olduğum olsa gerek sevindim. Evet Meistersinger'ın de reklamı yapılırdı tabii, niye tuhaf geldi ki bana diye kendimi ayıpladım.

Saatin altında ingilizce bir takım tumturaklı sözler yerine Meistersinger No.1 mekanik kurmalı (ETA 2801-2) safir cam, 43 mm yazıyordu.

Hemen altında da "Hayat zaten yeteri kadar karmaşık; zaman kavramınızı değiştirecek tek ibreli Meistersinger mekanik kol saatleri ile saatinizi sadeleştirin!" yazıyordu.

Gazetelerde dergilerde yayımlanan reklamlarda şikayetçi olduğum konu başka bir dilde ilan görmek. Bunun sebebi de kolaycılıktan başka bir şey değil. Özgün ilanın aynen yayımlanması kadar saçma bir şey olamaz bence.

Nicolas G. Hayek'in saatleri

Bugün Referans gazetesinin 17. sayfasına geldiğimde Nicolas G. Hayek'in bir fotoğrafıyla karşılaştım, haber isviçre saat endüstrisiyle ilgiliydi okudum ama pek fazla ilgimi çekmedi, benim ilgimi çeken Hayek'in saatleri oldu. Ne yazık ki Referans gazetesinin internet sitesindeki haberde farklı bir fotoğraf var.

Gazetedeki fotoğraf ise şöyle bir şey:



Elbette öyle değil ama kim olduğunu bilmesek elindeki ve kollarındaki saatler ile (her kolda en az 2 saat, bazı fotoğraflarda kollarındaki saat sayısı daha da artıyor) aklı fikri saat olan bir meczubu andırıyor gibi, Nicolas Beyin bu abartılı fotoğrafını görünce gülümsedim, ben en fazla 2 saat taşıyorum acaba bana da çatlak gözüyle bakıyorlar mıdır bilmem? Fakat 2 saat taşımak güzel oluyor aslında, neden 2 saat taşıdığımı soran oluyor mutlaka onlara bir tanesinin kurmalı diğerinin otomatik olduğunu söylüyorum :)

Böylece ya güzel bir sohbetin konusu aralanıyor veya yanınızdan hızla uzaklaşıyorlar...

ÇİZGİNİN SAATİ, SAATİN ÇİZGİSİ

Milliyet gazetesini okuyanlar Ercan Akyol'u ve onun çizgilerini tanır.

Ama Milliyet okuru olmayanlar için küçük bir özet yapmakta fayda var. 1953 doğumlu olan Akyol 1970'lerin başından beri çiziyor, 1988 senesinden bu yana da Milliyet gazetesinde Melih Aşık'ın "Açık Pencere" isimli köşesinde "Çiziyorum" başlıklı bir alanda ikamet ediyor. Bazen pul kadar küçülse de onun çizgilerine bakarak güncel siyasi düzen hakkında eleştiri yüklü özet bir bilgiye sahip olabilirsiniz. Ercan Akyol'un karikatürleri mizah dergilerinde örnekleri bolca görünenlerden değil, içi boş, bir anlık gülümseten çizgilerden değil, tam tersine acı acı gülümseten cinsten, soğukkanlı bir şekilde siyasi analizler de barındıran yapıtlar bunlar. Zaten mizahın varlık sebebinin isyan, sitem ve karşı çıkma olarak gördüğü için çizgileri hep insanca yaşamaktan yanadır, en başta bu yüzden çok severim kendisini.

Bilgisayarımın kasasında bir tane karikatürü de duruyor, her gün masaya oturduğumda önce bu karikatüre bakıyorum, yaşadığım dünyayı, ülkeyi, bu ülkede çoğunluğu oluşturanların zihniyetini bir kez daha anlamama yardımcı oluyor bu karikatür.



Kendisiyle söyleşi yapmak için gittiğimde kolundaki Zenith'in hikayesini sormak istedim ama önce herkese sorduğum bir soruyu, ilk saatini hatırlayıp hatırlamadığını sordum. Ercan Akyol'un ilk saati ilkokula giderken teyzesi tarafından hediye edilmiş. Kare şeklindeki bu saatin markasını ise hatırlamıyor.



Aslında kendine doğru dürüst bir saat almamış hayatında, hep saatler ona gelmiş! Babası ve dayısı saat meraklısıymış zaten, onlardaki saat merakının da bir tezahürü kolundaki Zenith. Ürettiği saatlerde, doğruluk, doğruyu arama, sadelik, zarafet ve evrensellik gibi kavramları temsil eden bir marka Zenith, bunlar da aslında kalendermeşrep ve rind bir insan olan Ercan Akyol'a ve çizgilerinin ruhuna uyan özellikler. Tabii bu tarifler 2000 yılı öncesi üretilen Zenith'ler için geçerli, bu tarihten itibaren daha süslü püslü saatler üretmeye başlayan Zenith bence yolundan sapmıştır, benim gönlüm eski Zenith'lerde kaldı.



Zenith'in Movado ile aşk yaşadığı zamanlardan kalma hoş bir saat bu.



Yazı ve fotoğraflar: Copyright© bizans@gmail.com
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...