MUTLU SAAT YOKTUR



Belki vardır, bilmiyorum. Fakat şimdiye kadar mutlu görünen bir saate rastlamadım. Belki “o saat” mutludur, hani her saatseverin gönlündeki o sihirli saatten söz ediyorum. Tasarımındaki kusursuzluğu, yine kusursuz bir mekanizma ile tamamlayan o efsunlu saat, düşlerde görünen cinsten ebedi saadeti kişiye yaşatan saat. Yok öyle bir şey elbette. Öyle bir sanat eseri var mıdır? Belki vardır, bilinmez. Ancak o muazzam sanat eserinin varlığı bile, sanatın artık görüp göreceği son nokta olacağı için, bu da sonsuzluğa tekabül edeceği için, yok öyle bir şey.

Öyleyse ‘mutlu saat yoktur’ diyebilirim. Güzel ve insana dokunan saatler vardır, maddi uygarlığın bir ürünü olmasına karşın manevi bilincin cisimleşmesi olan kederli saatler vardır. Sözü edilen bu saatlerin sayısı ve ayırt edici özellikleri bilinmiyor, çünkü insanın gözpenceresindeki ışıkla yıkanır bu saatler. Ama sayısız mutsuz saatin içinden huzura erişmiş bir zaman makinesi, yine kendi gibi mutsuz bir insanı nasıl avutur? Nasıl olur da insanın kalbindeki gölgeli bölmelerde kendine yuva bulur?

Taşa kazınmış kengeryaprakları, yüzyıllar sonra sırrını kendine bakan bir başkasına anlatabiliyorsa, aynı toprakta bir vakitler yaşamış ancak farklı dillerde zamanın derin ilmekleriyle örülmüş bir ağda muazzep ruhlar da aynı şekilde anlaşabilir, haberleşebilir. Mutsuzluk sadece insana has bir duygu değildir, insanın dokunduğu her nesne ile bulaşıcı bir hastalık gibi yayılır ve durup ince şeyleri anlamaya çalışan kimseciklerin merakını artırır.

Merak saatin doğasında hüküm süren kanatlı düşsel yaratıklardan grifon gibidir, kendisi ortada yoktur, şurada burada izleri vardır, iki veya üç boyutlu olan resimlerini, heykellerini görebilir fakat ona ulaşamayız. Demek istediğim saatin içindeki merak ile karşılaşmaya çalışmak hepten yanlıştır, merak saatin içinde değildir, mutsuzluk buna izin vermez.

Mekanik bir zaman aracıyla yapılan her yolculuk yekpare bir kubbenin altında yalnızlığımızı büyütür, bir yandan yapısındaki matematik ile, işleyişindeki ahenk ile, duyan kişiye iç sesini duyuran ezgisi ile gönlümüzü okşamaya çalışması nafile bir çaba gibi görülebilir, oysa güzellik işte buradadır, merakla düşündüğümüz her an aklımızdan ne gelip gidiyorsa, ne kalbimizi sızlatıyorsa, nice pişmanlıkların izini belleğimizde buluyorsak, hepsi bileğimizde tıkır tıkır çalışmaktadır.

Mutlu bir saat olmadığı gibi mutlu bir insan da yoktur. Aptal insan vardır, huzursuz insan vardır, gözüne perdeler inmiş insan vardır, mutlu olduğunu zanneden insan da vardır, öyle zannetmektedir biçare, oysa zaman nice dersler barındırır. Mutlu bir saate tesadüf edilemeyeceği gibi mutlu bir insana da rastlamak mümkün değildir. Bunu ben değil yine insanın kendisi söylüyor, tarih boyunca gelip giden insanlar söylüyor, aşınan merdivenler söylüyor.

Düşünelim, güzel bir günü zehir etmek insana mahsus bir özellik değil midir? İnsan yapımı olsa da bir saat asla bunu yapmaz. Sağır bir duvar gibi kimi insanlar ışıksızdır, dünyaya sadece acı getirmişlerdir, sadece kendilerini düşünmüşlerdir, bölmüşlerdir, güzel şeyleri yakmışlar, güzel yapıları yıkmışlardır.

Bir zamanlar çok yaşlı bir saate dokunmuştum, yanımda saatin tercümanı da vardı. Saat yorgun ama meraklı sesiyle yaşadıklarını anlattı, tercüman da bana aktardı: Yaşlı saat insanların zaman içinde ne kadar kötü olabileceklerini gördüğünü, aynı zamanda insanın içinde iyiliklerin de yaşadığını bildiğini söylemiş, bütün mesele tavır ve düşünüşle ilgiliymiş.

Saatler acı çeken ruhlara benzer, insanın kendi kendine söylenmesine, zaman içinde kabuk bağlayan hatıralara sürekli geri dönmesine neden olurlar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...