Sadece saniyeleri gösteren saat

Özdemir Asaf (1923-1981)
 
Aziz şairimiz Özdemir Asaf'ın 1971 yılında İstanbul'da Bebek semtinde açtığı bar ve restoranın adı "şimdi" imiş.

Mekânın ismine yakışır bir de saati varmış. Sadece şimdiyi gösteren bir saat duvarda insanları seyrediyor, bu saati görenler evvela şaşırıyor, sonra gülümsüyormuş.

Özdemir Asaf, restoranın duvarındaki saatin akrep ve yelkovanını çıkarttığından geriye sadece saniye ibresi kalmış.

Bir şairden söz ediyoruz, şairin zamanından, geçmişin, geleceğin şimdiye bağlandığı bir ömürden. Şairler dünyaya, zamana ve insana nasıl bakıyor, gönüllerinde büyüyen kelimelerle mi, dağı taşı yakan gözleriyle mi?

Bence saatlere ve edebiyata düşkün olan herkesin bilmesi gereken bir Özdemir Asaf şiiri var, okuyalım, bir deftere yazalım, düşünelim:


KELİMELER... 
Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler 
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini.
 
Tissot seven automatic © bizans

 

Gümüş Atların Zamanı



Geçmişin insanları otomatlar karşısında büyüleniyordu. Şimdi şu güzel mekanik Arap atlarını görünce aynı şekilde şaşırma sırası bizde. Tabiatı taklit etmekten öte, işin içine sanatı, bilgiyi, tarihi duyguları, geçmişe özlemleri de katarak başka bir şeyler yapılıyor. Saatlerin kimi insanı çok etkilemesi bundan.

https://i.vimeocdn.com/video/552258062.jpg?mw=1920&mh=1080&q=70



Eskiden padişahların, soyluların duyduğu yükte ağır, pahada yine ağır bedeller ödeyerek satın aldıkları, izledikleri, hayran oldukları zevk sahibi zihinlerin ürettiği otomatlar şimdi fuarlarda, müzelerde herkesin görebileceği tadını çıkarabileceği mekânlarda sergilenebiliyor.

http://mywatch.ru/netcat_files/2576_6668.jpg


Bir nevi geçmişe saygı abidesi olan Hippologia, Sandoz koleksiyonunda bulunan eski otomatlardan ilham alınarak Parmigiani Fleurier ustaları tarafından üretilmiş.


Saat, 2200 parçadan oluşuyor, 30 cm boyunda ve 55 kilo ağırlığında.
Bir dakikalik videoyu izlerken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur isimli romanında, altını çizdiğim cümleler geldi aklıma:


"Atlar yelelerini sallıyarak koşuyorlardı. Biraz ilerilerindeki bir telgraf direğinin ucundan geniş kanatlı bir kuş havalanmıştı."


Ayrıca bakınız: SIHH 2016: Parmigiani Fleurier "Hippologia"

Çölde gitar çalmak: The Big Watch Book



Bir saat dergisi daha yayımlandı. Bunca derginin içinde yeni bir derginin getirdiği nedir diye soracaksınız belki,

The Big Watch Book diğer dergilere benzemiyor, çünkü editörlüğünü üstlendiğim bu dergide 8 yazım bulunuyor.^^

Şaka bir yana, yıllık bir dergi olan The Big Watch Book, Esquire bünyesinde çıkıyor ve Esquire dergisinin saat editörü Özge Dinç ile birlikte hazırladığımız yayında, saatlerin sadece maddi yönlerinin değil manevi taraflarının da önemli olduğunu vurguluyoruz. Bence çağımızda unutulan şey işte bu; saatler yüksek teknoloji ürünü nesneler evet ama insandan uzak makineler değil.

Saat dergilerini çok seviyorum, günlerce aç kalmış biri gibi bu dergileri okurum, Saat Dünyası ve Watch Plus dergilerine olan sevgimi herkes bilir, her iki dergiye de ufak tefek yazılarla katkıda bulundum. Editörlüğünü yaptığım bir dergiyle okumaktan hoşlandığım diğer dergilerin arasında olmak beni çok sevindiriyor. Elbette diğer dergileri de yani  Revolution ve QP dergilerini de çok beğeniyorum. Yine de insan içinde okumak istediği yazıların daha çok olduğu bir dergi istiyor.

Ben dergilerde, saatlerin düşünceli olan yüzüyle ilgili yazılar okumak istiyorum, teknik gelişmelerle çok az ilgileniyorum, bir ibrenin kırmızıya boyanıp piyasaya sürülmesinin ardından büyük övgülerle karşılanmasıyla ilgilenmiyorum, hele akrebe saat ibresi, yelkovana ise dakika ibresi diyen çevirmenlerin olduğu yazıları okumak beni biraz rahatsız ediyor.

The Big Watch Book dergisinde Ahmed Eflaki Dede ile Abraham-Louis Breguet'yi karşılaştıran bir yazım var mesela, Doğu ile Batı saatleri, saatçileri çok ilgilendiğim konular. Bu tür ayrıntılar hayata bakışla ilgili, saatlerin müziğiyle, kumlara yazılan harflerle, rüzgârla ilgili.

Peki ama özetle nasıl bir dergi bu derseniz, çölde gitar çalmak gibi derim: Bombino - Mahegagh

Kum saatlerindeki taneciklere hiç dikkat ettiniz mi?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...