fotoğraf/photo (c) bizans |
Buluşmak, zamanı ince ince örmeye başlayan görünmeyen ipliklerin çözüldüğü andır. İnsanın saati, hasretin saati bu kutlu, bu heyecanlı anı bekler. Hasretin saati çok sabırlıdır, fakat aynı zamanda çelişkilerle doludur. Diğer saatlere benzemeyen hasretin saati hem dağılmak için bekler, hem bütün olmak için, hem çoğunlukla hiç gerçekleşemeyecek yeni kararlar almak için bekler, hem de yeniden doğmak için.
Bir zamanlar varlıklarıyla bir âlemin aynası olan muvakkitlerin, farkında olmadan güneşe ve onun ışığına bağlı binlerce senelik tarihe sahip kadim bir tarikatın mensupları olmaları gibi, kederle bekleyen insan ve onun saati, güneşini ve bulutunu hep kalbinde taşıyan insandır.
Zaman makineleri hiç acele etmez, suyu akışına bırakıp bekler, zaten acele edildiği vakit tadı bozulur güzelliğin, olgunlaşmamış bir kavuşmanın da kimseye bir faydası yoktur, hep boşlukta asılı kalır cümleler.
Lakin hasretin saati uzun süre dayanmaya ayarlı ve kimyasal maddelerin istilasına maruz kalmış bir saat değildir, doğal olduğu için bozulmaya yüz tutan bir yanı da vardır, hiç uysal değildir, huzursuz, kuruntulu ve alıngandır.
Hasretin saati hep biriktirir, harfleri daha daha yakınlaştırır, kağıda daha fazla mürekkep döker, içlidir, asabidir, gölgelidir.
Şımarık renklere sahip olan, gölge tutmayan, giderek daha hızlanan bir dünyadan uzak durmayı yeğler hasretin saati, biraz serin havaları, loş mekanları, bulutlu günleri sever, fırtınalı ve yağmurlu günleri sever. Hasretin saatinin bir ruhu vardır ve eski aşk romanlarındaki ıstırap dolu satırları okudukça teselli bulur.
Hasretin saati zamanı sadece kendisine değil, sana ve bana da bölmesini bilir, bencil değildir, elindekileri isteyenlerle bölüşür, bu yüzden saftır, aldatılması, aldanması çok kolaydır.
Vakit geçer, akrep ve yelkovan gelip gider, geriye seninle ben kalırız, hep bir şeyleri tamir eden güzel ellere sahip şairlerinin göçüp gittiği diyarlarda, yanımızda kitaplar, eski günlerin kokusu kalır.
Sevgili Mehmet !
YanıtlaSilAdına iklim, zaman veya her ne derset diyelim adı saat. Aklımın saati, ruhumun saati, duygularımın saati, hasret saati, sevgi ve aşk saati.. daha uzar gider. Hepsinin işleyişi, ilerleyişi farklı farklı diğerine göre..
Yine çok temiz ve yumuşacık ifade etmişsin. Bu yazı benim aklıma KÜÇÜK PRENS kitabındaki aşağıdaki bölümü getirip koydu bu satte..
“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
Ertesi gün küçük prens yine geldi.
“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.
Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır.
“Gelenek nedir?”
“Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri kızlarla dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
Küçük Prens'in harika bölümlerinden birisi bu, ben de çok severim. Yeniden okumak çok iyi geldi, teşekkür ederim. :)
YanıtlaSil"...bazısı da ayrıca kurulan bir düğme ile, ayar edilmiş oldukları saniyeye geldikler mi, sanki zamanın altın yumurtasını doğuruyorlarmış gibi, birdenbire bir çığlık koparırlardı. bunlar da münebbihli saatlerdi. ekser evlerin diğer odalarında hanımların ötede beride duran küçük saatleri olur, bunların bazısının cevahirle süslenmiş mineli kapakları bulunur, beylerrin ceplerinde yahut masaları üstünde duran, iri, altın kapaklı, kimi alaturka, kimi alafranga saati bildiren ve kimi iki yüzlü ola, bir tarafı ezanî saati, diğer tarafı avrupaî saati gösteren hususî saatleri olur, ve bütün bu, çoğu küçücük delikleri küçücük altın anahtarlarla uzun uzun kurulan cep saatlerinin daha ince daha mahrem sesleri de sanki eşyalardan sızar, ceplerden taşar, için için akardı. öyle ki bu evlerde inceden inceye tekmil bu saatlerden zayıf bir su sesi gibi hâsıl olan gizli uğultu, geçen zamanın uğultusu, dikkat olunsa, derinden derine sezilirdi. bu, gûya eski zaman evlerinin çarpan kalplerinin sesiydi."
YanıtlaSilbu da abdülhak şinasi çınar'ın "fahim bey ve biz" kitabındaki saat ve zaman bahsinin bir başka güzel geçtiği 25-26. sayfadaki bölüm. bana sizi hatırlatmıştı. şimdi kitaplığı karıştırıp hemen buluverdim ve tam bu sayfanın kulağını kıvırdığımı farkettim. demek buraya yazmak içinmiş:)
@aglea,
YanıtlaSilEnfes bir alıntı yapmışsınız, çok sevindim, okurken ağlamaklı oldum adeta. Teşekkür ederim. Üstadın diğer kitaplarında da "Çamlıca'daki Eniştemiz"de de böyle beni benden alan cümleler vardır.
Abdülhak Şinasi Hisar benim kahramanlarımdan, eşsiz benzersiz yazarlarımdan biri. Tıpkı onun gibi Refik Halid Karay, Nezihe Muhiddin okumaktan müthiş bir keyif alıyorum. Ben bu harikulade yazarlarımızı okurken, sanki Woolf, Beckett, Joyce yahut Calvino okur gibi büyüleniyorum. Bazen öyle cümleler çıkıyor ki karşıma, sevdiğim batılı yazarları unutuyorum, "işte benim durmak istedğim yer bu kelimelerin yanı" diyorum.
Edebiyatın kana hemen karışan cinsini seviyorum, bu tür ince edebiyat, üstelik aracısız bir şekilde kollarını açmış bekleyen bizim yazarlarımızda var.
Tekrar teşekkür ederim, çok yaşayın.
ben teşekkür ederim. zevkti. öyle şahane bir eser ki. tam da dediğiniz gibi kana karışıveren, has edebiyat, aracısız, zarif ve derin...
YanıtlaSil(harf hatalarımı heyecanla yazarken farketmemiştim)