'Sahtemiz olmasa değerimiz anlaşılmaz'

Sabah gazetesinde geçtiğimiz Temmuz ayında Glasshütte Original CEO'su Frank Müller'in görüşlerini içeren ve markaya ilişkin değişik bilgilerin verildiği, Fatih Atalay imzalı bir haber yayımlandı.

Kimilerine saçma gelebilecek ama haberde Müller Bey'in övünçle sözünü ettiği "Saatlerimizin sahteleri olmasaydı, bu tam bir felaket olurdu" ifadesini hiç beğenmedim, Frank Müller Bey "Demek ki biz kopyalanmaya değer saatler üretiyoruz" diyor yani bilinen tabirle 'taklitler asıllarını yaşatır' demeye getiriyor.

Frank Müller sahte saat ile gerçeğinin arasında farkın çok belirgin olduğunu belirterek, "Aradaki fark o kadar bariz ki, bu 3 tekerlikli bir Audi kullanmak gibi" demiş.

Bu aslında harcıalem sözlerden sonra benim en çok hoşuma giden cümleleri şöyle:

"Bizim saatlerimizi güzel kadınlara benzer. Glashütte Original saatlerine bakılmasını, yanınızdan geçen güzel bir kadına göz çevrilmesine benzetiyorum"



Haber şöyle devam ediyor:

"Yılda ortalama 8 bin saat sattıklarının altını çizen Müller, en çok saat sattıkları ülkelerin Çin ve Hong Kong olduğunu, Almanya'nın sıralamada ikinci, Amerika'nın ise üçüncü olduğunu vurguladı. Dünyada 53 ülkede Glashütte saatlerinin satıldığını, 2.5 senedir faaliyet gösterdikleri Türkiye'nin bugün 15. sırada yer aldığını belirtti. Bu kadar kısa bir zamanda 15. sıraya kadar yükselen Türkiye hakkında "Bizim açımızdan yeni bir pazar. Fakat büyümeye açık ve potansiyeli yüksek. İstanbul'u bir sıfatla nitelendireceksem 'sofistike' derim" değerlendirmesini yapan Müller, saatlerinin fiyatlarının 5 bin 500 Euro'dan 110 bin Euro'ya kadar çıktığını kaydetti. Müller, yakın zamanda tanıtacakları yeni koleksiyonlarında bulunacak birkaç saatin fiyatının 200 bin Euro seviyesinde olacağını sözlerine ekledi.

MÜLLER, üretim kapasitelerinin yüzdc 100 olduğunu kaydetti. Bir saatin 2-3 ayda tamamlandığını vurgulayan Müller, "Fakat daha karmaşık olanlar en az 6 ayda bitiyor. Saatlerimizde bulunan parçaların yüzde 95'ini kendi fabrikamızda üretiyoruz. Bir saatin üretilmesinde 150 farklı kişi çalışıyor" dedi. Müller, saatlerin insanların kişiliklerini temsil ettiğini belirtti.

SAAT sektöründe yeniliğin hiçbir zaman bitmeyeceğini vurgulayan Müller, her sene 3 yenilik yaptıklarını, rakiplerinin ancak 1 yenilikle seneyi kapattıklarını iddia etti.

'Bugün birçok prestijli saat üreticisi saatlerini İsviçre'de yaptırıyor. Siz Alman markası olarak dezavantajlı mısınız?' sorusuna Müller, "Biz Alman markası olmaktan gururluyuz. Sonuçta yıllardır Alman markalar kalite, teknoloji ve güvenin sembolü olmuştur" cevabını verdi. Bugün ürettikleri saatlerin yüzde 10'unun kadınlara özel olduğuna dikkat çeken Müller, gelecekte bu oranın yükseleceğini sözlerine ekledi."

Sabah, 13.07.2008

Eğitimsiz erkek pırlanta saat takar

Esra Çoruh

İyi eğitimli erkekler pırlantalı saat takmaz

'Glashütte Original' Alman yapımı lüks saat markalarının en ünlülerinden. Markanın CEO'su Klaus Grentrup 'Pırlantalı model siparişlerini sadece Arap ülkeleri, Çin ve Hong Kong'tan alıyoruz. Sanırım bu biraz eğitimle alakalı' diyor. Özellikle son günlerde hip hop yıldızlarından futbolculara erkeklerin de tercih ettiği 'pırlantalı' saatlerin popülerliğini ithal saatler satan ünlü mağazalara da sorduk. İşte klasik bir marka ve gün geçtikçe yayılan pırlantalı saat trendi

1845 yılında kurulan saat firması Glashütte Original, Alman yapımı lüks saat üretiminde giderek adını duyurmaya başladı. El yapımı klasik saatlerini teknolojik saat tutkunlarının yakından tanıdığı markanın CEO'su Klaus Grentrup, markanın kuruluş öyküsünü şöyle anlatıyor:

"Glashütte'nin kökleri 1845 yılına dayanıyor. Ferdinand Lange, ilk saat şirketini Saksonya'nın Müglitz kasabasında kurmuş. Gümüş madenciliği, kasabayı ayakta tutan şeymiş. Bu değerli metal, Glashütte ismiyle ölümsüzleştirilmiş. Sonraları gümüş kaynaklarının kurumasıyla, en büyük saat ustalarından Lange duruma el koyarak Glashütte'de bağımsız saat üretimi yapmaya karar vermiş. Ve böylece sadece bir şirket değil, tam anlamıyla bir endüstri yaratmış. Profesyonel iş arkadaşlarını ve diğer itibarlı saat yapımcılarını da kasabaya davet eden Lange, yine saat üreticisi olan damadı Assman ile 1852 yılında kendi şirketini kurmuş. Ve dünya çapında zamanı kesin olarak doğru gösteren saatleriyle ünlenmiş."

Uluslararası sergilerde pek çok ödül ve altın madalya alan markanın saat yapımında ilk hedefi en kaliteli ve en hassas saat düzeneklerini üretmek. Grentrup, komplike saatlerde mekanizması kadar zamana olan hassasiyetine de çok önem verdiklerini söylüyor. Glashütte Original saatleri klasik çizgisini geleneklerine bağlılıktan alıyor ama Grentrup'a göre asla eski kafalı ve tutucu bir marka değiller:

"Firmanın kuruluşu bu iki kavramın birleşiminden oluşuyor; hassasiyet ve fonksiyona ihtiyaç olan yerde en modern teknolojinin kullanılması. Üretimde, montesinde kalite ve klasik değerleri korumak için sadece ve sadece yetenekli sanatkarlar kullanılıyor." Bu kişiler geçmiş nesillerden gelen bilgilerin aktarımı ile eğitilmiş kişiler. Örneğin büyük yenilikler yansıtan PanoMatic Chrono modeli bu olgular ile üretilmiş bir saat. Bu saat yılın saati ödülünü 2005'te üçüncün kez almış. Bu doğrultuda Glashütte Original saatleri tarihte modern saat yapımında yeni bir sayfa açıyor."

SAAT KİŞİLİĞİ YANSITIR

Koleksiyonlarının yüzde 90'ının erkek saatlerinden oluştuğunu söyleyen firmanın yöneticisi Klaus Grentrup bunun nedenini şöyle açıklıyor; "Mekanik saatler genellikle ağır olduğu için kadınlar tercih etmiyor. Biz de şu an ince ve hafif mekanik saat üzerinde çalışıyoruz. Eminim, bu saatler ile pazarda yeni bir dönem başlatacağız." Erkeklerin taşıyabileceği tek takının saat olduğunu söyleyen Grentrup, saatlerin kişiliği yansıttığı görüşünde. Pırlantalı erkek saatlerinin çok sık görülmeye başladığını ve bunun bir trend olup olmadığı sorumuza ise şöyle cevap veriyor; "Biz moda olan saatler yapmıyoruz. Ama ısmarlama saat yaptığımız için pırlantalı model isteyenler oluyor. Ancak bu talep sadece Arap Ülkeleri, Çin ve Hong Kong'dan geliyor. Gelir düzeyi ne olursa olsun, iyi eğitim görmüş Amerikalı ya da Avrupalılar'da bu gösterişli saatleri göremezsiniz. Bunun biraz eğitimle alakalı olduğunu düşünüyorum."



Klasik saatleri ağırlıklı olsa da, son yıllarda çıkarttıkları spor mekanik saatleri ile genç kesimin de ilgisini çeken marka, ilk el yapımı dalgıç saatinin de üreticisi. Grentrup'a saatlerin fiyatları 5 bin Euro'dan 150 bin Euro'ya kadar çıkıyor. Hatta bu rakam istenilen özelliklere göre daha da artabiliyor. Türkiye'ye yeni giren markanın saat tutkunları tarafından çok iyi tanındığını söyleyen markanın CEO'su, beş yıl öncesine kadar sadece Almanya, Avusturya ve Hong Kong'da çok yaygın olan saatlerin dünya çapında kısaz sürede tanındığını ve mekanik saat meraklılarının el yapımı Glashütte saatlerinden vazgeçemediklerini belirtiyor. Ve markasını şu iddialı sözlerle tanımlamaya çalışıyor, "Saatlerimiz mekanik birer sanat eseri. Bir avuç sonsuzluğu bizden sonraki jenerasyonlara iletmemizi sağlıyor."

Sabah, 11 Mart 2006

Güneş Saati Nasıl Okunur?

Saat, tam ve çeyrek saatleri gösteren yere parelel çizgilerle bunları çaprazlama kesen üçü bükey, üçü dışbükey ve biri de düz olmak üzere, yedi burç çizgisinden meydana gelir. Milin altında, saat 8:30'da başlar. Levhanın sol üst köşesinden aşağıya doğru dik inen çizgi, öğle çizgisidir (Hatt-ı Zeval). Öğle namazı vakti, mil ucunun gölgesinin bu çizgi üzerine düştüğü zaman girer. 12'nin günbatımı olarak kabul edildiği sistemlerde (ki bu saatte öyledir) güneşin yengeç burcu üzerinde olduğu 21 Haziran'da (en uzun gün) öğle vakti saat 4'te başlar. Mermer levha üzerinde, dik inen çizginin hemen solunda, alttan ikinci ile üçüncü dışbükey çizgisinin arasında 'Hatt-ı Zeval' ibaresi açıkça okunur. Güneş saati üzerindeki içbükey ve dışbükey yedi burç çizgisi, altı dilim meydana getirir.

Sol üst köşeye yakın bir yerde bulunan milin solundaki kartuşlarda sırasıyla, 'el mazi ani'z seval' (öğleden sonraki saat) ibareleri görülür. 'El baki...' ile başlayan ibarenin üstünde 1'den başlayıp üstteki burçların arasında 8'e kadar devam eden sayılar ise, öğle vaktinin üzerinden kaç saat geçtiğini gösterir. Böylece üstteki sistemde öğle vakti 12 olarak kabul edilir. Halbuki altta sıralanan rakamlar 4 ile başlayıp 12 ile son bulur. Bu sistemde, güneşin batışı anında saat (12) ya da (0) kabul edilir. Batılılar bu sisteme italik sistem adı verirler.

Osmanlılar da diğer İslâm devletleri gibi, güneşin batışını, o günün sonu (veya sonraki günün başlangıcı) kabul ediyorlardı. Alaturka saat sistemi denilen bu sistemde günbatımında saat 12 veya 0'dır.

Kaynak: Osmanlı Güneş Saatleri, Doç. Dr. Nusret Çam, Ankara, 1990.

OSMANLI'DA SAAT

Saatleri Osmanlı güneş saatlerine göre ayarlamak.

Mekanik saatlerin tam olarak kullanılmaya başlanmadığı dönemlerde usturlap denen aletin yanı sıra, su ve güneş saatlerinden de faydalanılırdı. Güneş saatlerinin geçmişi çok eski uygarlıklara Mısır'a ve Çin'e gider. Güneş saatleri özel olarak hazırlanmış bir çubuğun, güneşin hareketlerine uygun bir şekilde, mermer veya taş bir zemin üzerine düşen gölgesini temel alarak zamanı ölçmeye dayanır.

Günde beş kez namaz kılan, Ramazan'da da iftar ve sahur vaktini doğru bir şekilde bilmek zorunda olan Müslümanlar, zamanın ölçülmesine büyük bir ihtiyaç duydular.

Güneş saatlerinin (eski adıyla, basite) Osmanlı coğrafyasında yaygınlık kazanmaya başlaması dönemin şöhretli bilim merkezlerinden Semerkant Rasathanesi'nin yöneticiliğini yapmış astronom Ali Kuşçu'nun İstanbul döneminde gerçekleşti. Fatih Sultan Mehmet 200 akçe gibi yüksek bir gündelikle Ali Kuşçu'yu 1472'de İstanbul'a getirerek Ayosofya Medresesi'ne hoca olarak atadı. İstanbul'un enlem ve boylamlarına ilişkin bilinen eski değerleri düzelterek işe koyulan Ali Kuşçu, ilk basiteyi Fatih Camii'nde yaptırdı. Osmanlı'da Ali kuşçu ile yayılmaya başlayan güneş saatleri, yatay (masa tipi) ve dikey kadranlı (duvar tipi) olmak üzere iki çeşittir. İstanbul'da kayıtlara geçmiş 53 güneş saati arasında en yaygın grubu dikey kadranlılar oluşturuyordu. Bunların şehirdeki en gelişmiş örneklerini Üsküdar Mihrimah Sultan Camii'nin güneybatıya bakan dış cephesinde ve Eminönü'ndeki Yeni Camii'nin avlusunun Mısır Çarşısı'na bakan dış cephesinde görebilirsiniz.

Mihrimah Sultan Camii'nin Selman Ağa Çeşme Sokak tarafındaki kapıdan girerseniz, güneş saatinin bulunduğu mermer levhayı hemen sağınızdaki cephede demir tırnaklarla monte edilmiş bir şekilde görürsünüz.

Saatin üst kısmında ve sağ alt köşesinde sülüs hatla yazılı güzel bir kitabe dikkati çekiyor. Bu yazılardan, güneş saatini Saatizade Muhammed Arif'in 1769 (Hicri 1183) yılında yaptığını, Yeni Camii muvakkidi Derviş Yahya Muhiddin'in de taş üzerine çizdiğini anlıyoruz.

Güneş saati üzerindeki içbükey ve dışbükey yedi burç çizgisi, altı zaman dilimi oluşturuyor.

Yengeç'ten Oğlak'a sıralanan bu yedi burç, dilimlerin içinde ikişer ikişer gösteriliyor. Bu burçların bazıları solda, öğle çizgisinin (hatt-ı zeval) hemen dışında yer alırken, bir kısmıda yukarıda gün batımı çizgisinin hemen üzerinde konumlanıyor. Burçlar en altta yengeç (seretan) ile başlar ve yukarıya doğru aslan (esed), başak (sümbüle), terazi (mizan), akrep (akrep), yay (kavs) şeklinde sıralanıyor. Günbatımı çizgisinin üzerinde ise sağa doğru oğlak (cedi), kova (delv), balık (hut), koç (hamel), boğa (sevr) ile devam edip ikizler (cevza) burcu ile bitiyor.

Necip Fazıl Kısakürek, Saat isimli şiirinde zamanın şeytani acımasızlığı üzerine, "Zaman bir işvebaz kaçak hayalet / Eskiyenin kement atar boynuna" diyordu.

Kaynak: İstanbul'da Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey, Akdoğan Özkan, istanbul, 2008. sayfa: 180-181

100 efsanevi saat

Frederic Ramade tarafindan yazılmış, şu ana kadar üretilmiş efsanevi 100 saati içeren derleme kitabındaki saatler ve üreticileri şunlar:

A. Lange & Söhne - Lange 1

A. Lange & Söhne - Pour Le Merite

A. Lange & Söhne - Arkade

Alain Silberstein - Tourbillon Krono

Audemars Piguet - Millenary Quantieme Perpetual

Audemars Piguet - Royal Oak Chronograph

Audemars Piguet - Star Wheel

Audemars Piguet - Royal Oak Chronograph

Audemars Piguet - Poche Grande Complication

Audemars Piguet - Repetition Minutes Carillon Dame

Baume & Mercier -Hampton

Bell & Ross - Hydro Challenger

Blancpain - Eros Repetition Minutes Libertine

Blancpain - 1735

Blancpain - Fifty Fathoms

Boucheron - Rectangle A Godrons

Breguet - Tact 1160

Breguet - Sautant Tournant

Breguet - Astronomique 4254/1717

Breguet - Squelette Tourbillon 281

Breguet - Quantieme Pepetuel En Ligne

Breguet - Repetition 2603

Breguet - Thermometer 1682

Breguet - Type Xx

Breitling - Navitimer

Cartier - Panthere 1925

Cartier - Tortue

Cartier - Tank

Cartier - Santos

Cartier - Pasha

Chopard - Happy Diamonds

Corum - Admiral’s Cup

Corum - Tabogan

Daniel Roth - Tourbillon Double Face

Daniel Roth - Quantieme Perpetual İnstantane

Dunhill - Montre A Facettes

Ebel - Chronographe 1911

Eberhard - Chronographe Bipoussoir 1935

ETA - The Concord Delirium

Eterna - Kon Tiki

Eterna - Eterna-Matic

Franck Muller - Montre La Plus Compliquee Du Monde

Franck Muller - Curvex

Gerald Genta - Retro Donald

Girard Perregaux - F50

Girard Perregaux - Tourbillon Sous Trios Ponts D’or

Hamilton - Ventura

Hanhart - Fliegerchronograph

Harwood - Harwood

IWC - Da Vinci

IWC - Destriero Scafusia

IWC - Mark Xii

IWC - Portugaise A Rattrapante

Jaeger-Lecoultre - Duoplan

Jaeger-LeCoultre - Memovox

Jaeger-LeCoultre - Reverso

Jaeger-LeCoultre - Calibre 101

Lip - Mach 2000

Longines - Lindberg Angle Horaire

Mauboussin - Cosmos

Mdm - Hublot

Movado - Ermeto

Movado - Andy Warhol Times / 5

Movado - Polyplan

Officine Panerai - Luminor

Omega - Speedmaster

Omega - Seamaster 300m Gmt

Oris - Big Crown

Oris - Pointer

Parmigiani Fleurier - Automatique Squelette

Patek Philippe - Calatrava

Patek Philippe - 47665

Patek Philippe - Calibre 89

Patek Philippe - Nautilus

Patek Philippe - Quantieme Annuel

Patek Philippe - 3974

Piaget - Calibre Extra-Plat 9p

Piaget - Grande Sonnerie

Piaget - Extraplat A Cadran Jade

Piaget - Blue Passion

Pulsar - Spoon

Revue Thommen - Cricket

Rolex - Oyster

Rolex - Daytona

Seiko - Astron 3500

Seiko - Kinetic

Swatch - Skin

Tag Heuer - Monaco

Tag Heuer - Kirium

Tag Heuer - Carrera

Tissot - Moutre Du Tsar

Tissot - Astrolon Synthetic Idea 2001

Ulysse Nardin - Astrolabium

Ulysse Nardin - A Jacquemart Jungle

Ulysse Nardin - Chronometre Marine 1846

Universal Geneve - Aero Compax

Vacheron Constantin - Saltarello

Vacheron Constantin - Mercator

Vacheron Constantin - Tourbillon Squelette

Zenith - Rainbow Fly-Back

Zenith - Chronograph El Primero

Not 1: Liste için "my jekyll doesnt hide" isimli Ekşi Sözlük yazarına teşekkür ederim. Önce üreticilere, daha sonra zamanla adı geçen saatlere ayrıca link verilecektir.

Not 2: Liste çok sağlıklı değil, özellikle saat isimlerinde yazım yanlışlıkları var. Saat ve üretici isimleri tam olarak kontrol edilemedi. Hatalar olabilir. Az da olsa üretici isimlerinde de hatalar mevcut, örneğin "Revue Tommen" diye hatalı yazım, "Revue Thommen" şeklinde düzeltildi. Bunun gibi ufak tefek hataları gören lütfen mail atsın veya yorum kısmında hataya işaret etsin lütfen. Şimdiden teşekkürler.

- Maubossin, Mauboussin şeklinde düzeltildi (12.01.2009)
- Parmigiani Fleuries, Parmigiani Fleurier şeklinde düzeltildi (12.09.2009)

TAG Heuer'in CEO'su anlattı

Esra Çoruh

Başarının anahtarı imaja yatırım

İsviçre'nin ünlü saat markası TAG Heuer'in CEO'su Jean-Christophe Babin, F1 yarışlarında sponsoru olduğu McLane Mercedes takımını desteklemek için İstanbul'a geldi. Babin markanın yükselişini anlattı.

145 yıllık saat markası TAG Heuer, Formula 1'in resmi zaman tutucusu. Pek çok sporcunun ve Hollywood yıldızının da tercih ettiği markanın CEO'su olan Jean- Christophe Babin, daha önce Henkel grubunda genel müdür olarak çalışıyormuş. Babin'in saate ve spora olan tutkunluğu, TAG Heuer'den gelen teklifi hemen kabul etmesinde etkili olmuş. Babin "Henkel'deki görevimden ne kadar memnun olsam da TAG Heuer saatlerine olan merakımdan bunu hayalimdeki iş olarak görüyordum" diyor.

ÜRÜN SAYISINI AZALTTI

2000 yılı Ekim ayından beri dünya başkanı ve CEO'su olarak TAG Heuer'i yöneten Jean Christophe Babin, bu göreve gelir gelmez birçok yeniliğe imza atmış. Başarı sırrının doğru durum analizi ile ihtiyaçların saptanması ve böylece önceliklerin doğru sıralanmasında olduğuna inanan Jean Christophe Babin'in kariyeri bu ilkenin geçerliliğini kanıtlayan başarılarla dolu. Jean Christophe Babin'in TAG Heuer'in hissedarı Louis Vuitton, Moet, Hennessy tarafından transfer edilmesi markanın hızlı yükselişe doğru ilk adımı olmuş. Jean Christophe Babin'e marka için getirdikleri yenilikleri sorduğumda şunları anlatıyor; "Pazarlama harcamalarını yüzde 30 kısarak, imaj ve tanıtım harcamalarına yatırım yaptık. Marka imajının gücünü ve ürün kalitesini artırıcı girişimlerde de bulunduk." Jean-Christophe Babin, kronograf ve zaman göstergesini kombine ederek saat teknolojisinde bir ilke imza atarken birçok teknolojik buluşun gerçekleşmesini sağlamış. Bu yenilikler, TAG Heuer'in Cenevre Grand Prix'sinden ödülle dönmesinin önemli bir kanıtı. Her zaman ürün imajına yatırım yapmanın pazarlama yatırımından daha önemli olduğuna inandığını söyleyen Babin, 700 olan ürün çeşitliliğini 220'ye indirmiş. 2004 yılında TAG Heuer'in, en yenilikçi İsviçre şirketi olarak gösterilmesi de Babin'in başarısının bir başka örneği. İsviçre'nin en eski saat firmalarından birisi olduğunu söyleyen Babin, markanın erkekler için tasarlanan prestijli saatleriyle bugüne geldiğini belirtiyor. Daima yeni fikirler ve icatlar peşinde olan TAG Heuer'in, artık sadece erkekler için değil kadınların da tercih ettiği bir marka olduğunu da hatırlatıyor. Jean Christophe Babin, markanın yeni teknolojileri sürekli takip ettiğini, çağdaş tasarımları ve hassas mekanik aksamı nedeniyle tercih edildiğini ve aynı zamanda da bir prestij sembolü olduğunun da üzerinde duruyor.

YENİ MODELİ TEST EDİYOR

Babin, yeni bir saat çıkaracakları zaman tasarıma bir müdahalesi olmasa da, fikir alışverişinde bulunduğunu söylüyor. Model piyasaya çıkmadan önce yine kendisinin denediğini ve test ettiğini de ekliyor. Hatta, lüks spor saatlerinin gereksinimlerini daha iyi anlamak ve tasarımcıların yaptığı yeni prototipleri de test edebilmek için güneydoğu Fransa'daki Formula 1 yarış okulunda zaman geçirdiğini de söylüyor. Yeni bir saat geliştirme sürecinin modele göre değiştiğini belirten Babin, sadece estetik değişiklikler ya da sadece tasarım yapılıyorsa 6 ile 12 ay bir zamana ihtiyaç duyulduğunu, yeni bir teknoloji ya da mekanik aksam değişikliğinin ise 2 ile 4,5 yıl sürdüğünü anlatıyor. TAG Heuer'in kimlere hitap ettiğini sorduğumda Babin "Özellikle 25-40 yaşlarında erkekler bu markayı tercih ediyor. Ama sportif, bağımsız kadınlar için de feminen saatlerimiz var. TAG Heuer erkeklerin eşlerine satın alacağı bir saat değil, kadınlar bu saati gidip kendileri alıyorlar" diyor.

FEMİNEN TASARIMLAR TAG

Heuer marka elçileri olarak son reklam kampanyalarındaünlü Hollywood yıldızı Uma Thurman ve tenisçi Maria Sharapova gibi isimleri kullanarak da markanın kadınlara hitap ettiğini de vurgulamak istediklerini söylüyor ve koleksiyondaki feminen saatlerin her geçen yıl arttığını, şu an koleksiyonun yüzde 40'ının kadınlar için olduğunu belirtiyor. Babin'in hangi saati kullandığını sorduğumda, günlük hayatında "Carrera Tachymeter" modelini tercih ettiğini, spor yaparken ise "Formula 1" modelini kullandığını söylüyor. Babin'in tüm TAG Heuer koleksiyonundaki en beğendiği saat yine Carrera Tachymeter. Türkiye'de de markanın çok iyi tanındığını ve tutulduğunu söyleyen Jean- Christophe Babin, saatlerinin kısa sürede yükseliş gösterdiğini ve 20. sırada olduğunu anlatırken on sene içinde de ilk on yada onbeşe yükseleceğine de inandığını söylüyor. Türkiye'deki eğitimli genç jenerasyonun markayı tercih ettiğini de ekliyor. TAG Heuer saatlerinin fiyatlarına gelince; 700 YTL'den başlayan saatlerin fiyatları materyali ve fonksiyonuna göre 4000 YTL'ye kadar çıkıyor.



Zamanı yakalamak

Markanın geçmişi Edouard Heuer'in 1860 yılında İsviçre'deki Saint-Imier kasabasındaki atölyesiyle başlamış. Spor düşkünü olan Heuer, kendisini saat ve kronometre yaratmaya adamış. Saat sektöründe birçok dönüm noktası yaratan Heuer'in 1887 yılında icat ettiği mekanik kronograf, bugün de birçok marka tarafından kullanılıyor. 1916 yılında geliştirdiği saniyede 1/100'lük kronometre ve 1969 yılında da yaptığı ilk otomatik kronograf da yine Heuer'in icatları... 1920 yılından itibaren birçok olimpiyat ve Grand Prix yarışlarında yine Heuer'in zaman tutucusu kullanılmış. 1985 yılında TAG grubu ile birleşmesiyle prestijli spor saatlerinde öncü marka olmuş.


Raikkönen ve Montoya'nın da tercihi

1969'dan bu yana Ayrton Senna, Alain Prost, Mika Hakkinen gibi efsanevi pilotların tercihi olan TAG Heuer, dünyanın en hızlı ve teknolojik sporu olan Formula 1'in de resmi zaman tutucusu. 145 yıllık tarihinde, sayısız motor sporu organizasyonunda ve yarışında resmi zaman tutucusu olarak büyük tecrübe kazanan TAG Heuer, McLaren Mercedes takımı ile 20 yılı aşkın süredir yürüttüğü işbirliğini bu yıl da takımın pilotları, Kimi Raikkönen'i ve Juan Pablo Montoya'yı marka elçileri olarak destekleyerek devam ettiriyor. Formula 1 için özel tasarlanan TAG Heuer Formula modelini kullanan Kimi Raikkönen, "Zamanın bu kadar önem taşıdığı bir sporda, dünyanın en iyi saatlerinden birinin kolumda olduğunu bilmek bana güven veriyor" diyerek, TAG Heuer'in takımın resmi zaman tutucusu olarak en önemli parçalarından biri olduğunu da vurguluyor. Juan Pablo Montoya ise TAG Heuer'in yeni tasarlanan Carrera Tachmetre modelini tercih ediyor. "McLaren Mercedes'e geçmek ve bir TAG Heuer elçisi olmak benim için bir hayaldi" diyen Montoya, yeni TAG Heuer Carrera ve Link Serisi saatleri sadece takmakla kalmayıp, yeni modellerin tasarımı aşamasında da etkin bir rol oynuyor.

Sabah Pazar, 28.07.2005

"Burada saatler perçinlenmiş. Dakikalar prangada"

Mehmet Barlas

Sabah'ın Pazar Eki'nde Esra Çoruh'un "TAG Heuer" CEO'su Jean-Christophe Babin'le marka ve saatler üzerinde söyleşisi vardı.

Markanın geçmişi Edouard Heuer'in 1860'ta İsviçre'deki SaintImier kasabasındaki atölyesiyle başlamış. Spor düşkünü olan Heuer, kendini saat ve kronometre yaratmaya adamış. Heuer'in 1887'de icat ettiği mekanik kronograf, bugün de birçok marka tarafından kullanılıyormuş. 1985'te Heuer şirketi TAG grubu ile birleşince prestijli spor saatlerinde öncü bir marka çıkmış ortaya.

Yeni bir saat geliştirme süreci modele göre değişirmiş. Sadece estetik değişiklikler ya da sadece tasarım yapılıyorsa 6 ile 12 ay bir zamana ihtiyaç duyulurmuş. Yeni bir teknoloji ya da mekanik aksam değişikliği ise 2 ile 4.5 yıl sürermiş.

"Saat" denilen o büyülü aygıta benim gibi tutkun olanlar Esra Çoruh'un Babin'le yaptığı söyleşiyi bir nefeste okumuşlardır. Ben de birkaç yıl önce Cenevre'de, saatlerine kendi adını veren saat ustası Frank Müller'le uzun bir söyleşi yapmıştım.
İsviçreli saat ustaları, Heuer, Müller gibi kendi isimlerini verirler yarattıkları markaya.

Bu ustaların tarihteki en ünlüsü olan Abraham Louis "Breguet", İsviçre'nin Neuchatel kentinden Paris'e göç edip, 1775'te kendi markasını üretmiş. Otomatik (veya perpetüel) saati ilk o yapmış. Antişok sistemi saatlere sokmuş. Onun yaptığı saatleri Marie Antoinette de, Napolyon da kullanmış. "Tourbillon" diye bilinen regülatörü de o bulmuş.

Kol saatlerinin yaygınlaşmasının zaman aldığını biliyoruz. Çanakkale Savaşı'nda boğaz boğaza çarpışmalar yapılırken, İngiliz ve Anzac askerlerinin cep saatlerini iple bileklerine bağlamaları, kol saatinin yaygınlaşmasına neden olarak da gösterilir bazı kitaplarda.

Mekanik, güvenilir saat, uygarlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Bu şekilde açık denizlerdeki gemiler kum saatinden mekanik saate geçip, nerede bulunduklarını tam olarak anlayabilmişlerdir. Bu tür saati yanına alan ilk denizci Kaptan Cook'tur.

Saat bunun yanında, sanayi toplumlarının Kilise'ye karşı bağımsızlığını da simgelemiştir. Mekanik saatlerin icadından önce, toplumlar zamanı kilise çanlarından öğrenirlerdi. Yani "Zaman" bir anlamda kilisenin elindeydi. Modern çağda kentleşmenin simgesi, böylece kent meydanlarındaki saat kuleleri de olmuştur. İnsanın cebinde veya kolunda "Zamanı" taşıması, gerçekten büyüleyici bir duygudur. Bu yüzden insanların saatlere karşı garip bir tutkusu vardır. Çok büyük ve dünya çapındaki bir mücevher yapımcısı ile konuşuyordum. Onlar da kendi markaları ile bir kol saati çıkartmışlardı. Bunun nedenini sorduğumda şu cevabı almıştım:

- İnsanların saate karşı zaafı var. Bir yüzük veya bir kolyeyi satın almak isteyen kişi, üzerindeki kıymetli taşların değerini uzun uzun inceler. Oysa daha değersiz taşları bir saatin kadranı etrafına ve bileziğine dizip sattığınız zaman, kimse bunları incelemez. Saati satın alırlar. Bunun gibi altın saatlerdeki altının gerçek değeri de, satış fiyatının kat kat üzerindedir.

Bence mesela bir vitrinde "Roger Dubuis" marka saat görürseniz, bu ismin 1980 sonrasında marka olduğunu, daha önce bir saat fabrikasındaki ustaya ait olduğunu bilin. Bir "Officine Panerai"ye rastlarsanız, bunun ilk modelinin İtalyan denizciler için üretildiğini hatırlayın. Her saat markasının arkasında ilgi çekici öyküler bulunduğunu, Atlantik'i uçakla geçen ilk havacı Lindbergh'in bir kol saati değil bir "Diz saati" kullandığını bilmeseniz de bu bir problem yaratmaz.

Erkekler bizde ilk kol saatlerine sünnetlerinde gelen hediyeler arasında sahip olurlar. Acaba kızların ilk kol saati ne zaman hediye edilir onlara?

Sabah, 29.08.2005

HEYECANLARININ PEŞİNDE MURAT EVLİYAOĞLU

(…)

Böyle aşkla bağlı olduğunuz başka neler var hayatınızda?

Aşk kelimesi çok yoğun bir kelime. Tam karşılığı olmayabilir ama saatlere tutkum var. Babama, ablama çok düşkünüm. Spor hâlâ vazgeçilmezim.

Saat tutkusu…?

Profesyonel sporcu olup iyi kazanmaya başladığımda maaşımı alır almaz gider saat alırdım. Sonra saatlerimi kullandıktan bir süre sonra sıkılmaya ve satmaya başladım. Her sattığım saatin yerine yenisini alıyordum. 2000 yılında Emre Ergani ile birlikte ikinci el saat alıp satma işine girmeye karar verdik. Çünkü bu çok güzel bir aksesuar, hem kadın hem erkek için. İnsanlar belli bir dönem sonra sıkılıyor. Pahalı bir eşya olduğu için herkesin bütçesi olmuyor, ya da bir tane alabiliyor. Bodrum’da Havana’nın içinde hem sıfır, hem ikinci el saat satan bir yer açtık. Güzel de gitti. Ama sürekli başında durmam gerektiği için devam ettiremedim. Şimdi hobi olarak devam ediyorum.

Saat seçiminde kriteriniz nedir?

Saatlerin seri üretim olarak değil de sınırlı sayıda üretilmiş olması… Belli saat markaları var, onlardan olması. Ayrıca Formula 1 yarışlarında çıkan saatler de şu sıra çok prim yapıyor. Eskiden bir saat firması 100-150 yıllık olunca iyi oluyordu. Şimdi gelişen teknoloji ile 15 senede o markaların kalitesine ulaşan saat firmaları var. Saat dizaynları da çok gelişti. Çok konsept saatler üretiliyor.

Mesela bir saat gördünüz ve çok beğendiniz. Ama bahsettiğiniz markalardan değil. Özel üretim değil. Yine de alır mısınız?

Çok güzel bir saat derim. Geçer giderim. Mutlaka belli bir marka olması lazım. Çünkü ben saate sırf dizayn olarak bakmıyorum. Baktığım zaman fabrikasına, ustasına, nasıl yapıldığına da dikkat ediyorum. Saatin içine giriyorum bakarken. Dolayısıyla bahsettiğiniz gibi bir saat heyecanlandırmaz beni.

Kaç saatiniz var şu anda?

Şu anda günlük kullandığım 2 saatim var. Ama 10 sene önce sorsaydınız 25 tane saatim vardı. Sonra seri üretim olan saatleri elimden çıkardım. Şimdi bu iki saatin dışında çok özel bir koleksiyon saatim var.

(…)
Röportaj: İpek Kigan, hillsider, Sayı: 51, haziran-ağustos 2008, Sayfa 48.

Güneş yok, bari Rolex icat edelim

Doğan Satmış

HER KENTİ AYRI ÖNEMLİ

İsviçre, Türkiye'nin neredeyse 20'de 1'i kadar küçük olsa da, biz Türkler bu ülkenin tüm kentlerinin adını ezbere biliyoruz. İsviçre'nin her kenti, doğduğu günden beri her Türkün kafasına kazındığından olacak Lozan, Montrö, Cenevre bize Kastamonu, Babaeski, Şırnak kadar tanıdık geliyor. (Lozan, kendi ülkesinde bile bizdeki kadar meşhur mudur, kuşkum var doğrusu.) İsviçre'nin Türklere tanıdık olan tek şeyi, kent isimleri değil. Saat markaları da bir o kadar tanıdık: Rolex, Omega, Swatch, Longines, Frank Muller... İsviçre kökenli Migros ise Bodrum gibi bildik. St Moritz gibi kayak merkezlerini, sosyetemiz çok yakından biliyor. Zengin Türklerin gizli hesapları nedeniyle İsviçre bankalarını ise, adlarını bilmeden tanıyoruz.

ASIRLAR BOYU GARANTİLİ

İsviçre'nin en çok bilinen ve takdir gören ürünü, çikolata ile birlikte saatleri. Saat, kişi başına milli geliri 45 bin doları aşan bu ülkenin para basma makinesi. Minicik saatler, Türkiye'de asgari ücretli işçilerin maaşlarının birkaç yıllığına satılıyor. Ama İsviçre saatlerinin bu kadar değerli olmalarının çok özel bir nedeni var. İsviçre saatleri, asırlar boyu garantili. Dünyanın en bilinen saat markalarından olan Patek Philippe'in Cenevre'deki müzesinde, aralarında 500 yıllık saatlerin de bulunduğu 2 bini aşkın ürün, tıkır tıkır çalışıyor. (Bu lafın gelişi, saatler aşınmasın diye şu anda çalıştırılmıyorlar. Ama hepsi sapasağlam.) Genelde burunlarından kıl aldırmayan ve Türklere hep uzaktan, küçümseyerek bakan İsviçreliler, bu saat müzesinde birkaç köşeyi Osmanlı'ya ve onun insanlarına ayırmaktan kaçınmamışlar. Patek Philippe Müzesi'nde dünyadaki ilk saatlerin günde bir saat kadar şaştığını, bunun sakıncalarını önlemek için kapaklarına bir güneş saati konulduğunu şaşarak gördük. Zaten İsviçreliler saat işini de, ülkelerinde güneş hiç görünmediği ve güneş saati işe yaramadığı için bu kadar geliştirmişler. Güneş saatli ilk saatler 1500'lü yıllara dayanıyor. Müzenin en nadide saatlerinin biri, 'Boğaziçi' adını taşıyor. Türk pazarı için, 1815 yılında bir başka ünlü saat markası Breguet tarafından yapılmış. Bu cep saatinin üzerinde dört minareli bir cami, Boğaziçi ve bir Osmanlı yelkenlisinin muhteşem seramiği var.

JEAN-JACQUES ROUSSEAU

Türkiye ile İsviçre'nin saat ilişkisi, 16. yüzyıla kadar dayanıyor. Müze kitapçığına göre, Cenevreli saatçiler 1628 yılında İstanbul'un Galata semtinde bir koloni kurmuşlar. (Bizim sonradan genelev kurduğumuz bölge olabilir.) O yıllarda koloni o kadar büyümüş ki, bir papaz tayin edilmiş, sonraki yıllarda kilise ve bir okul bile kurulmuş. Ve İtiraflar'ıyla biyografi yazımının öncüsü olan Jean Jacques Rousseau'nun babası Isaac Rousseau da, İstanbul'a yerleşen bu saatçilerden biriymiş. Özellikle saat onarımında ustaymış ve bir dönem Topkapı Sarayı saatçiliği de yapmış. Saat, namaz vakitlerinin bilinmesi için Türkler için çok önemliymiş.

Müzede, 'Osmanlı İmparatorluğu' adlı bir başka Breguet marka saat daha var. 1825'te yapılan bu saatin üzerinde ise o yıllardaki Osmanlı haritası yer alıyor.

Yine Osmanlı Sarayı'ndan çıkan ve açık artırma ile müzeye getirilen bir başka saatte ise, anne-baba ve iki yavrulu bir kuş ailesi; saat başı ötüyor. Günümüzde, insanların en büyük aksesuarı olan kol saatlerinin tarihi sadece I. Dünya Savaşı yıllarına (1915'ler) dayanıyor. İlk kol saatlerini askerler ve pilotlar kullanmış. Patek Philippe markası 1839'da kurulmuş. Patek, adını bir Polonyalı'dan alıyor, daha sonra Philippe ile ortak oluyor ve kendisi ayrılıyor. Patek Philippe günümüzde yılda sadece 30 bin saat üretiyor, kalite bozulmasın diye üretimini sınırlı tutuyor, kendi üretmediği hiçbir parçayı kullanmıyor. Ve iddialarına göre, 1839'dan beri sattıkları her saatin alıcısının kaydı tutulmuş durumda.

Dünyanın en komplike saati: 33 fonksiyonla Calibre 89

Patek Philippe Müzesi'nin en değerli parçalarından biri, firmanın 150. yılı şerefine sadece beş tane üretilen Calibre 89'un prototipi. Calibre 89 adı silahı andırsa da bu silah değil, benzersiz bir saat. Sarı, kırmızı, beyaz altın ve platinden üretilen saatin prototipi dışındakiler satıldı. Platin olanı 2004 yılında 5 milyon dolara bir daha satıldı. Şimdi 11 milyon dolar değer biçiliyor. Dünyanın en mükemmel saati olarak tanımlanan Calibre 89'un yapımı dokuz yıl sürdü, beş yılda tasarlandı, dört yılda imal edildi. Tam 33 ayrı fonksiyonu olan bu saat, 1728 parçanın bir araya getirilmesi ile oluşturuldu. Ve kendisinden önce bu rekoru elinde tutan tüm saatleri solladı. Bu saatin başka hiçbir saatte olmayan özelliği ise, her yılbaşı gecesi gelecek yılın Paskalya tarihini, 31 Aralık gecesi göstermesi. Saatin tüm fonksiyonlarını yazabilmek için, Patek Philippe'nin Türkiye'deki uzmanlarından yardım istedim.




İşte saatle ilgili bazı özellikler:

Çapı: 88.2 mm.
Kalınlığı: 41 mm.
Ağırlığı: 1 kilo 100 gram
Çerçeve: 18 ayar altın
Parça sayısı: 1728 (184 dişli, 332 vida, 415 pin, 68 zemberek, 429 mekanik parça, 126 mücevher, 8 gösterge, 24 kol, 2 ana gösterge).

33 fonksiyonu:

1- Saat
2- Dakika ve saniye
3- İkinci bir saat diliminde saat
4- Güneş doğuş ve batış saati
5- Zaman dengeleyici
6- Turbillon kurma sistemi
7- Sonsuz takvim
8- Yıl atlama göstergesi
9- Ayın günü
10-Yüzyıl, 10 yıl ve yıl
11- Haftanın kaçıncı günü
12- Ay
13- Dört yıllık dilim
14- Güneş kolu (Mevsim için)
15- Yıldız tablosu
16- Ay dilimi
17- Paskalya zamanı
18- Kronometre
19- Saniye ayırımı
20- Yarım saatlik zaman ölçer
21- Yarım günlük zaman ölçer
22- Büyük zil (Her çeyrekte saat sayısı kadar)
23- Küçük zil (Saat başı ve çeyreklerde, çeyrek sayısı kadar)
24- Dakika tekrarlayıcı
25- Alarm
26- Termometre
27- Kurma kolunun durumunu gösteren gösterge
28- Zemberek dolu mu, boş mu göstergesi
29- Astronomik saat
30- Astronomik dakika
31- Astronomik saat dünya saati farkı
32- Astronomik saniye
33- Burç gösteren güneş kolu

Calibre 89 saatinin başka hiçbir saatte olmayan bir özelliği var: Her yılbaşı gecesi gelecek yılın Paskalya tarihini, 31 Aralık gecesi göstermesi.

Sultanlar saat sever

Doğan HIZLAN

Saat kullananlar azaldı mı? Neden sordum biliyor musunuz? Çünkü genç kuşaktan birine saati sorduğumda, hemen arka cebinden cep telefonunu çıkarıp saate bakıyor. Oysa benim için her áletin kendine özgü bir kişiliği ve varoluş sebebi vardır.

Ben cep saatimi unutsam, hemen eve döner alırım, çünkü zaman duygusunu kaybedeceğim duygusuna kapılır, rahatsız olurum.

Şimdi çoğu evlerde sarkacıyla saat başını hatırlatan ağır saatler pek yok, yuvasından çıkıp saati bildiren guguklu saatlerin sesi de pek duyulmuyor.

Saatin tarihini merak edenler, özellikle Osmanlı sultanlarının saat tutkusunun nerelere vardığını öğrenmek için, tatlı bir dille yazılmış Otto Kurz’un Sultan İçin Bir Saat kitabından söz edeceğim.

Benim gibi cep saati kullananlar, cep saatlerinin geçirdiği estetik aşamaları ve zevk basamaklarını okudukça, insanoğlunun saate olan düşkünlüğünün derecesini de öğrenecek bu kitaptan. Tabii cep saati kullananlarla sınırlandırmaya gerek de yok aslında.

Doğu’da saatçilik nasıl başladı, nasıl Batı’ya geçti ve nasıl oldu da öncülüğü Batı aldı.

Ottu Kurz’un kitabını her okur kendince okuyabilir. Saatin, saatçiliğin teknolojik tarihi de burada, Osmanlı sultanlarının saate verdikleri önem de...

Eğer biri değerli bir armağan düşünüyorsa, akla ilk gelen ya da getirilen, saattir. İstanbul’daki büyükelçilerin çoğu bu konuda ülkelerindeki yöneticileri uyarırlar.

Güneş saati, su saati, ‘batan çanak’ su saati neydi gibi soruların cevabını öğrendiğimiz kitaptan bir şey daha öğreniyoruz: Batı’ya ulaşan ilk İslám saati bir su saatiydi.

Eski saatlerin ayrıntısı bugün bizi şaşırtabilir. Sözgelimi ‘Fil Saati yarım saatte bir çaldığında; aynı anda (olan biteni görmek için) bir çift gözün yetemeyeceği kadar çok şey gerçekleşir. Üstteki kuş ötmeye başlar, kubbe döner; sol üstteki adam kolunu hareket ettirir; doğan, canavarlardan yukarı olanın ağzına, gagasından bir metal bilye düşürür; iki canavar hareket eder ve bilye sonunda küçük vazoya düşer; kátip dönüp bir cetvelin üzerinde saati gösterirken fil sürücüsü elindeki üvendireyi hareket ettirir ve filin kafası üzerindeki trampeti çalar.

Saatler ülkeden ülkeye giderler, yolculuklarında gelişmeyi tamamlarlar, Çin’den gelip Arabistan’a uğrar, oradan batıya geçer. Araştırmacının söylediğine göre, bugün kullandığımız en modern saatlerin bile düzenekleri eski ilkelere göredir.

Gelişen saate Doğu’da ilk ilgi gösteren Konstantinopolis fatihi II. Mehmed’dir.

‘Bu yeni icatlara, iki yüz yılı aşkın bir süre Doğu’da hiç kimse en ufak bir ilgi göstermedi. Tek istisna, Konstantinopolis fatihi II. Mehmed’dir. Elimizdeki bilgi, Kutsal Topraklar üstüne 1524’te bir kitap yayınlayan Fra Francesco Suriano’dan (1450-yaklaşık 1529) geliyor. Kitapta, II. Mehmed’in 1477’deki barış antlaşmasından sonra Venedik senyöründen, kendisine christallini (kristal işçisi) yapacak yetenekte birini, çalar saat yapabilecek birini ve iyi bir ressam göndermesini istediği söylenir. Söz konusu ressam, sultan için bir Meryem Ana resmetmek gibi beklenmedik bir sipariş alan Giovanni Bellini’ydi. Üstat Giovanni Bellini bütün bunları, Venedik’e dönüşünden sonra benim önümde nakletti’

Sonradan bu ilgiyi sürdüren Avrupalıların ‘Muhteşem’ diye nitelendirdiği I.Süleyman’dı.

‘Sultan Süleyman’a ulaşan saatlerden birisi epeyce farklı boyutlardaydı; arz odasına taşınabilmesi için on iki adam gerekliydi. 1541 yılıydı; Türkler Macaristan’ın başkentini fethetmişti, Kral Ferdinand çaresiz durumdaydı ve ancak bir barış antlaşmasıyla kendisini kurtarabilirdi. İlk iş, Avusturya elçilerini kabul etsin diye sultanın memnun edilmesiydi.’

15., 16. yüzyıllarda Avrupa’da, özellikle Augsburg’lu saatçilerin yaptıkları en görkemli saatler İstanbul’a gönderilirdi. Bu saatlerde Türk figürleri kahramanlığın simgesi olarak gösterilmişlerdi.

Bir tanesinde; saat çaldığında Türklerin koşup atlarına atlayıp savaştıkları, saatin çalması bittiğinde tekrar içeri girdikleri görülür.

Peki bu saatler saraya gönderildikten sonra, bakımını kimler yapardı:

‘Bir süre III. Murad’ın saray hekimliğini yapan ve daha sonra İtalya’ya göç edip 1593’te orada vaftiz edilen bir Yahudi olan Dominico Yerushalmi’ye göre sarayda, her ne zaman gerekirse saatleri tamir etmeleri için, özel eğitilmiş olan içoğlanları vardı.’

*

Osmanlı başkentinde saat ve cep saatleri onarılıyor ama taşrada durum böyle değildir.

17. yüzyılda, artık elçilik heyetlerine bağlı cep saatçilerinden söz edilmediğini belirtiyor araştırmacı, çünkü, ‘Cenevreli bir cep saatçileri kolonisi, İstanbul’un banliyösü ve yabancılar semti olan Galata’da yerleşmişlerdi.’

Yavaş yavaş onların da ünleri sona ermiş. Galata’ya giden son cep saatçilerinden biri de Jean-Jacques Rousseau’nun babası Isaac Rousseau’dur. Rousseau, ünlü kitabı İtiraflar’da anlatır:

‘Babam, tek kardeşimin doğumundan sonra İstanbul’a doğru yola koyuldu ve orada saray saatçiliğine getirildi. Onun yokluğunda annemin güzelliği, zekásı ve ev kadınlığı bir dizi hayranı cezbetti, bunların arasında Mösyö de La Closure en ısrarla ilgi gösterenleriydi. Otuz yıllık bir sürenin ardından annemden söz ederken derinden duygulandığını gördüğüme göre, tutkusu olağanüstü şiddetli olmalıydı. Annemin, erdeminden daha kuvvetli bir savunma siláhı vardı. Kocasını şefkatle seviyordu. Onun geri dönmesi için diretti. O da tüm beklentilerinden vazgeçip Cenevre’ye koştu. Dönüşünün talihsiz meyvesi, bendim.’

Ünlü düşünür Voltaire de, çiftliğinde cep saatleri yapıp Türklere sattı.

Kitaptaki, Türk pazarı için yapılmış İngiliz saatleri önemli bir bölüm. Edward Prior imzalı saatler konusunda ayrıntılı bilgi, saatin tarihine yaşama biçiminden notlar düşüyor.

Sultan İçin Bir Saat, sadece Osmanlı’nın saate olan tutkusunu, bir mücevher gibi algılanışını anlatmıyor, saatin Doğu’dan Batı’ya sonra tekrar Batı’dan Doğu’ya gidişini, gelişimini anlatıyor. Hiç kuşkusuz, bu doğrultuda zevklerin tarihi de diyebiliriz.

Saatçilik tarihinin içinde, Osmanlı’nın Batı’yla olan ekonomik ilişkilerinin bir yüzünü de görebilirsiniz.

Okurken, öğrenebilir, eğlenebilirsiniz. Saatçilik tarihinden fotoğraflar da kitabı görsel açıdan zenginleştiriyor.

Saate meraklıysanız ve Osmanlı tarihine dair farklı bir detayı görmek istiyorsanız, sakın bu kitabı kaçırmayın.

Sultan İçin Bir Saat

Yakındoğu’da Avrupa Saat ve Saatçileri

Otto Kurz

Kitap Yayınevi

KİTAPTAN

Avusturya haracı

Artık, otorite sahibi her Türk saatlerden payını almakta diretiyordu. Türk başkentine yaklaşan bir büyükelçi kervanının yükleri, bir saatçi dükkánını andırıyordu. Yol üstünde mahalli paşalara nezaket ziyaretleri yapılıyor, saatler takdim ediliyor ve paşaların himayesi sağlanıyordu.

Zaman ilerledikçe, saatler daha iddialı bir hale geldi, bu da onların artık saatçiler, kuyumcular, ince iş marangozları, ressam ve mekanik müzik uzmanlarından oluşan bir ekip işi olduğu anlamına geliyordu: Bu gerekli işbölümü, değişik loncaların, yasa veya geleneğin gücüyle kendi ayrıcalıkları olan bir iş için hariçten birince asla yapılmamamış gerektiği konusundaki ısrarıyla daha da karmaşıklaştı. Çok sayıda ustayla sanatçının bir arada ve zamana karşı çalışması gerektiğinden, elçilik heyetinin kimi zaman Türkiye’ye gitmek üzere yola çıkamadığı ve saatler Augsburg’dan henüz gelmemiş olduğu için Viyana’da bekletildiği oldu. Daha da utandırıcı bir durum, 1606’da. saatçiler, günü gelmiş alacakları kendilerine ödeninceye dek sultan için tahsis edilen hediyeleri ellerinde tutmaya karar verdiklerinde ortaya çıktı. İmparator kendisine ait bazı saat ve cep saatlerinden zaman zaman yoksun kalmak ve onları Türkiye’ye göndermek zorunda kalıyordu.


Hürriyet, 26.02.2005

650’nin üzerinde mekanik parçası varsa o bir grand komplikasyon saattir



Evrim SÜMER

Sadece sipariş üzerine ve elde üretildiyse 650’nin üzerinde mekanik parçası varsa bilin ki o bir grand komplikasyon saattir

Eşinin 1997’deki ölümünden sonra ekibin başına geçen Francine Cousteau, Kaptan Cousteau’ya 50 sene evvel Oscar getiren Silent World belgeselini yeniden çekmeye karar vermiş; yanına UNESCO ve kendileri gibi yenilikçi olarak tasvir ettiği IWC’yi almış, ekibini toplayıp, Alcyon isimli turbo yelkenli teknesiyle Kızıldeniz’e dalmıştı. Film çekildi, montajlandı, İsviçre Lüks Saat Fuarı’nda dünya basınına ve VIP konuklara tanıtıldı. IWC’nin bu vesileyle yenilediği Aquatimer dalgıç saatleri koleksiyonu da işte bu sırada sunuldu. Koleksiyon içinde en ilgi çeken ve kuşkusuz en çok ilgi görecek olan, ilk filmin yapıldığı 1953 senesini temsilen 1.953 adet üretilen ve Cousteau Divers (Cousteau Dalgıçları) ismini taşıyan model. Biz de Türkiye pazarına iki sene önce giren 136 senelik marka IWC’nin genç ve başarılı Marka Müdürü Gianfranco D’Attis ile markayı ve Cousteau ekibi ile işbirliğini konuştuk.



Yeni Aquatimer koleksiyonunda 12 model var. Bu koleksiyonda kafa karıştıran birçok düğme yok, ancak işlevleri çok daha gelişmiş. Çelik model 1.000 metre derinliğe dayanıklı. Fotoğrafta gözüken Cousteau Dalgıçları modelinin arkasında ekibin teknesi Alcyon’un ismi ve logosu engrave edilmiş. Bu model Silent World filminin ilk yapım senesi olan 1953’ü sembolize ediyor ve 1953 adet üretildi. Saat, renklerini Kızıldeniz ve mercan kayalıklarından almış, o yüzden kayışı lacivert, kadranı ise lacivert ve turuncu. Koleksiyonda titanyumdan üretilen ve 2 bin metreye kadar dayanıklı modeller, otomatikler ve kronograflar da var.

Türkler dalgıç saatlerini sevdi

IWC ve diğer markalar arasındaki fark nedir? Bir noktadan bakınca hepsi eski firmalar, hepsi çok iyi saatler yapıyor.

- IWC lüks saat yapan şirketler arasındaki mühendistir diyebiliriz. Teknik anlamda yenilikçiyiz ve mekanik olarak kuvvetliyiz. Ayrıca tasarımlarımız zamansız, belli bir dönemin modasına takılıp kalmıyoruz. IWC diğer şirketlerin yaptığı gibi gövde gösterisi yapmaz. Bizde de bol kas var ama biz mütevazıyız. Gösteriş yapmak isteyenlerin değil, gerçek saat severlerin ve işi bilenlerin tercih ettiği bir markayız. Saatlerimizin yüzde 80-90’ı Schaffhausen’daki merkezimizde elde üretiliyor.

Hedef kitleniz kim?

- Erkekler ama belli yaş gruplarına göre ayırmak zor. 30 - 40 yaş arası erkekler, ilk defa IWC alanlar. 40 yaş üzerindekiler de önemli bir müşteri grubunu oluşturuyor.

Müşterileriniz yaşlılar yani?

- Her yaşa ve hayat tarzına hitap ediyoruz ama bazı saatleri taşıyabilmek için belli bir hayat tarzı, birikim, eğitim ve görgü gerekir.

Türkiye’deki IWC pazarı nasıl?

- Türkiye’de ciddi bir potansiyel olduğunu gördük. Türkiye modaya ve trende çok düşkün bir alıcı kitlesine sahip. Mesela bu günlerde tanıtılan yeni Aquatimer serisine ciddi bir talep var.

Türkiye’de en çok hangi modeller tercih ediliyor?

- Potuguese koleksiyonu ve pilot saatlerinden oluşan Spitfire koleksiyonları, komplike saatler hem Türkiye’de hem de dünyada en çok satanlar. Yeni Aquatimer koleksiyonu da bunlara eklenecek gibi duruyor.

Cousteau ekibi ile nasıl buluştunuz?

- Biz sosyal sorumluluk sahibi bir firmayız. Ekolojik önemi olan bir projeye katkı vermek istiyorduk ve karşımıza Cousteau ekibi çıktı. Silent World Revisited filminin yapımı IWC için ticari bir amaçtan çok hayat tarzına uyan bir işbirliği. Kaptan Cousteau’nun hayat anlayışı ‘Sevdiğin şey için iyi bir şeyler yap’tı. Kaptan Cousteau kendi gemisinin, Calypso’nun mühendisiydi. Bir yandan bütün bunları ailesiyle yapıyordu. Ortak noktamız da buradaydı zaten. İki taraf da yenilikçi, güçlü, yaratıcı, zamansız. Kaptan Cousteau gösterişi sevmezdi, biz de sevmiyoruz.

Gerçekten pilot, dalgıç olmayanlar kolunda pilot ve dalgıç saatleriyle dolaşıyor. Bu nasıl bir hayat tarzı? Trendlerin kurbanı mı oluyoruz?

- Saatler fonksiyonlarına göre kategorize ediliyor ama sadece o konuyla ilgili kişiler tarafından takılacak diye bir kural yok. Biz bir dünya, bir hayat tarzı yaratıyoruz. Sonuçta tüm saatlerin temel işlevleri aynı, bazısında daha fazlası var.

IWC markalı saatler hangi fiyatlara satın alınabiliyor?

- 3 bin dolardan 360 bin dolara kadar modellerimiz var. Ama işin içine en komplikasyon ve mücevher girince üst sınır sonsuz olabiliyor.

Komplikasyon, grand komplikasyon saat ne demek?

- Basit bir saatin üretimi için yaklaşık bir hafta gerekir. Komplike denince üretim süresi altı aya kadar çıkabiliyor. Saat mekanizması komplikeleştikçe, hassasiyet ve ustalık artıyor. Grand komplikasyonda modeller sadece 50 adet üretiliyor, dünyanın yapımı en zor saatleri. Ve sadece siparişle üretiliyorlar. Bir grand komplikasyon saatte 650’nin üzerinde mekanik parça var.

Meşhur müşterileriniz kimler?

- Elton John, Boris Becker, Hugh Grant, Tom Ford, Giorgio Armani, ismini sayamayacağım kadar çok kişi var. Türkiye’dekilerin isimlerini veremiyoruz ama de ciddi bir müşteri ve koleksiyoner kitlemiz olduğunu söyleyebilirim.

Saatler / Geyikler

Oray Eğin

Lale Müldür’ün çok sevdiğim bir şiir kitabının adı Saatler / Geyikler. Dün, Milliyet’teki köşesinde Güngör Uras fiyatı 500 bin YTL’yi bulan saatlerden bahsetmiş. Tabii bu fiyatlara yönelik şaşkınlığını da saklamamış.

Saat piyasasındakiler erkeğin koluna taktığı aksesuarlara neden bu kadar para yatırdığını soranlara “Çünkü kimse restoranların, kulüplerin içine Porsche’lerini, Mercedes’lerini, Ferrari’lerini sokamıyor” derler. Erkek için aksesuar çok sınırlı zaten, saat bu konuda en baskın olanı.

Yine derler ki “Bir tourbillon’u olanın hayatta istediğini yapması için hiçbir engel yoktur.” Yerçekiminin saatlerin geri kalmasına sebep olan etkisini yok eden bu mekanizmayı yapan çok az saat ustası kaldı İsviçre’de ve maalesef yaşları çok ileri olduğu için giderek nesilleri tükeniyor. Elle yapılan bu saatlerin yüksek fiyatları da bu yüzden zaten. Tourbillon saatler de kolda takılmak için değil, kasada tutulmak için alınan antikalar gibi.

Saat dünyası içine girildiğinde sizi daha da çeken bir bataklık gibidir. En iyisi uzağında durmak ve hiç bulaşmamak. Bir kere dalındığında maddi ve manevi yıkımlara sebep oluyor. Bir saat beğeniyorsunuz, giderek başka mekanizmalarını istiyorsunuz. Fiyatlar da yerinde durmuyor tabii ki. Hep bir üst, bir üst derken insanın alamayacağı noktaya kadar varıyorsunuz. İş, Güngör Uras’ın şaşkınlıka anlattığı 500 bin YTL’lik saatlere kadar varıyor işte.

Ama illa saat piyasasına dalacaksanız, birkaç tavsiyede bulunayım.

İnsanın kolundaki saati yapan firmanın sadece saatçilik konusunda uzmanlaşmış olması gerekir. Diğer saatlere küçümsenerek bakılır. Her ne kadar popüler olsalar da, işi bilenler Cartier, Bvlgari, Chopard markalarına sempatiyle yaklaşmazlar. Rolex ve maalesef Uras’ın taklidini aldığı Franck Muller de fazla popüler olduğundan küçümsenir: ‘Yeni para’ ve ‘sonradan görme’ derler bu saatler için...

Akşam, 11.08.2008, sayfa: 4.

Bir Öykü

Ahaz'ın Öyküsü
Endülüs'te, Kastilya ve Leon Kralı x. Alfonso (Akıllı Alfonso) bir dizi astronomi kitabının çevrilmesini emrettiğinde, kitaplar arasında, değişik saat yapımı yöntemlerini içeren bir cilt de bulunuyordu. Burada tarif edilen bir cıvalı saat düzeneği, bir usturlabı hareket ettiriyor ve değişik çanlardan oluşan bir sistemi harekete geçirebiliyordu. Bu düzeneğin tarifinde, sabit ve sürekli bir güç sorununu çözmek için çok ilginç bir yöntemle karşılaşırız. Düzenek, tekerlek şeklinde dizilmiş ve birbirine çok küçük deliklerle bağlı on iki bölmeden oluşuyordu. Bölmelerin yarısı cıvayla doldurulup, tekerlek bir mil üzerine oturtuluyor ve bir iple ucuna asılan ağırlık sayesinde döndürülüyordu. Tekerleğin hareketi, ağır ağır bir bölmeden diğerine geçen cıvanın iğmesiyle yavaşlıyordu. 13. yüzyıl sonlarında Fransa'da hazırlanmış bir Kitabı Mukaddes'te yer alan ve Yahuda Kralı Ahaz'ın Eski Ahit'teki öyküsünü betimleyen minyatürden de açıkça anlaşıldığı gibi, bu tür taslaklar Batı'ya da aktarılmıştı. Öyküde, Tanrı , kuşkucu Ahaz'a zamanı geriye döndürecek güce sahip olduğunu gösterir.

P DERGİSİ KIŞ/2003/SAYI28 ZAMAN VE SANAT S.16

Saatleri toparlama enstitüsü



'Saatçılar Yuvası' 50 yıldır memleketin saatçilerine malzeme sağlıyor. Babasının izinden giden Yüksel Özcan zembereklerin ruhunu anlatıyor

PINAR ÖĞÜNÇ

'Saatçılar Yuvası' 50 senedir Sirkeci'de, 35 senedir de bu handayız. Babamın vefat ettiği 1989'dan beri onun yadigârını tek başıma yaşatmaya çalışıyorum. Babam Kemal Özcan'ı bilmeyen saatçi yoktur. Asıl işimiz tamirat değil, saat aksamı satıyoruz. Bazı parçaların imalatını da yapıyoruz: Saat mikaları, kurmalı masa saati zemberekleri, cep saatlerinin kurma anahtarları... Genelde pek hanım işi değildir, zaten handa da tekimdir. Herkes bilir, 'abla' diyerek hürmet eder. Ben gençkızlığımdan beri babamın yanına gelir giderdim, severdim bu işi, mecbur kalmış değilim. Üç kız kardeşiz biz, biri vefat etti, içlerinden ben çıktım saatçi. Çok isteyenim oldu, istemedim, hiç evlenmedim. Pişman da değilim.

En basit saatte yüzlerce parça vardır, bu çekmecelerin içinde hepsinin tek tek yerini bilirim, şaşırırlar: Avare çarkı, karanfil, cırcır makara, raket... Arada saat mikalarını keserim tornada. Bir de tabii artık pil değiştirme işimiz var. Zaten hep pilli saate döndü, onların da tamiri olmaz. Hele Çin malı saatler, pilden daha ucuz neredeyse. Bir de artık herkes cep telefonunun saatine bakıyor, kolunda saati olan azaldı. Hâlâ kurmalı saat kullanan geldiğinde çok mutlu olurum. Genelde yaşlı kişilerdir, ama meraklı gençler de var tek tük.

Saatlerin en çok balansı kırılır, ben de balans kısmını severim zaten, kalbidir çünkü. Şimdiki saatlerde entegresinde ya da bobininde sorun olur. Başka? Kadran boyalarını yaparım, rakamları yazarım, akrebi, yelkovanı boyarım; ince bir iştir. Saatler hassastır, içini o kadar bilsem de bozulduysa bir derdi var gibi gelir bana.

Rahmetli babamın saatlere özel ilgisi vardı, hatta bir saat fabrikası kurmak istedi, olmadı. Çok muteber bir işti onun zamanında. Saatçilere çok emeği vardır; yazdığı 'Kurma Direk Benzerleri Kitabı' hâlâ temel bilgi kitabıdır. Saatçilik Dergisi çıkarıyordu, onları ciltlettim şimdi. Öldüğünde 'Ulu çınar devrildi' dediler, birçok saatçi babam için yazılar yazdı. Saat tamirine merakı yoktu, saatleri severdi. Bir yandan da güzel şiir yazardı. Güneşi batarken görür, hemencecik Eski Türkçe karalamaya başlardı. Ben de arada bir yazarım işte. Okumayı severim. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü severek okumuşumdur meslek itibarıyla da.

Radikal Cumartesi, 19.08.2006, sayfa 2.

Saat dünyasının kralları




Vacheron Constantin, Breguet, Patek Philippe ve Audemars Piguet gibi geçmişten gelen isimlerle kolunuzdaki saatler arasındaki bağlantıyı biliyor musunuz? Onlar, saatlerin dünyasını yönetmiş ve geliştirmiş taçsız krallardı.

Azize BERGİN

Kolunuzdaki saat sizin en büyük yardımcınız, uyarıcınız ve de bir bakıma kişiliğinizin aynası. Saat satın alırken zevkinize ve ihtiyacınıza uygun bir model seçiyorsunuz. Ama sessizce zamanın akıp gidişini size bildiren bu sevimli aletlerin yaratıcılarının kimler olduğunu hiç düşündünüz mü? Vacheron Constantin, Breguet, Patek Philippe ve Audemars Piguet gibi geçmişten gelen isimlerle kolunuzdaki saatler arasındaki bağlantıyı biliyor musunuz? Onlar saatlerin dünyasını yönetmiş, geliştirmiş taçsız krallar.

İnsanoğlu, yaşamını mağaralarda sürdürürken de zamanı öğrenme isteğine karşı koyamıyordu. İlkel yöntemlerle gece ve gündüz ayırımını yapıp, kısıtlı bilgisiyle zaman dilimlerini saptamaya çalışıyordu. Bugün bizler nasıl günlük hayatımızı zamanın akışına göre düzenlemek zorundaysak, atalarımız da aynı kaygıları taşıyorlardı.

Zamanı ölçme tutkusu, uygarlıklar geliştikçe azalmak yerine daha da arttı. Yüzyıllar boyunca zaman ölçme tutkusu azalmak şöyle dursun, giderek çoğaldı ve bu alanda yeni buluşlara yol açtı. İngiltere, Hollanda, İsviçre ve Fransa'da zamanı ölçme tutkunları yaptıkları çalışmalarla insanlığa yeni icadlar kazandırdılar. Bir süre sonra da zaman ölçen aletlerin yapımı bir sanayi dalına dönüştü.

Onsekizinci yüzyılın ortalarında bilim ve teknikten yararlanarak saat üreten bazı aileler, bu işin kârlı bir meslek olacağının bilincindeydiler. O ailelerin isimleri bugün de saygıyla anılıyor. 1755 yılında saatçilik 'bilimsel'' bir sanat olarak tanımlanmıştı. Paris'te saatçilikle ilgili tartışmalar sürüp giderken Montesquieu, Bufon ve Diderot büyük düşünürler, eserlerini yaratmakla meşguldüler. O tarihlerde 24 yaşında olan Jean Marc Vacheron adında bir delikanlı da İsviçre'nin Cenevre kentinde kendi adını taşıyan bir saat atelyesi kurmaya çalışıyordu. Bu genç adama göre, hayatta önemli olan zamandı ve onun ilerleyişini saptayabilmek daha da önemliydi. Jean Marc Vacheron, atelyesinde yılmadan çalışmalarını sürdürdü ve bugün yanımızdan hiç eksik etmediğimiz saatlerin öncülerini imal etti.

İDEALİST GENÇLER

Aşağı yukarı aynı tarihlerde, Versailles'de yaşayan Louis Breguet adında 15 yaşında bir delikanlı adayı da saat üretmeyi aklına koymuştu. Paris'te Ferdinand Berthoud ve Jean Antoine Lepine adındaki saat ustalarının yanında çıraklık yaptıktan sonra kendi atelyesini kurdu. Yıl, 1775'ti. Abraham Louis küçük eyeleri, cımbızları ve de kafasını kullanarak hedefine ulaşma çabasındaydı. Bu genç adamdan önce saat yapımı çok ilkel koşullar içindeydi. Ama Abraham Louis, çalışmaları sırasında yeni teknikleri denemekten asla kaçınmamıştı.

Breguet'nin dehası, hayatı boyunca ona yeni ufuklar açtı. Breguet, kurmalı saatleriyle üne kavuştu. Duvar ve masa saatlerinin bir anahtarla kurulup çalışması o dönem için şaşırtıcı bir gelişmeydi. Saat kurmaya yarayan anahtara, mucidinin adı verildi. Breguet, 1823 ile 1830 yılları arasındaki dönemde, pandüllü beş adet saat örneği hazırlamıştı. 1810 yılında ise Napoli kraliçesi için bileğe takılan bir saat yaratmıştı. Ayrıca Fransa Kraliçesi Marie Antoinette için de o döneme göre çok karmaşık bir tekniğe sahip ilginç bir kol saati hazırlamıştı.

Louis Breguet'nin saatçilikteki buluşları, bu mesleğin devlerini de harekete geçirmişti. Baba- oğul Vacheron'lar, 1819'da François Constantin ile ortak oldular. Böylece saatçiliğin tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu. Karmaşık tekniğe rağmen saatlerin birer sanat eserine dönüştürülmesi sağlandı.

SAATÇİLER DERNEK KURDU

Georges Leschot, 1839'da saatçilikte büyük bir yeniliğe imzasını attı ve saatlerin bazı parçalarının fabrikada üretilmesini sağladı. Birbirinin eşi olan parçaların seri olarak imal edilmesi, saatçiliğin bir sanayi dalına dönüşmesinde önemli rol oynadı. Aynı yılın bir mayıs günü, Patek, Czapek ve Cie'nin fabrikada üretilmiş ilk saatleri Cenevre'de satışa çıkarıldı. O tarihte Antoine Norbert de Patek 27 yaşındaydı. Yılda 200 saat imal edebiliyordu.

Altı yıl sonra Fransız saatçi Jean Adrien Philippe saat imalâtına bazı yenilikler getirdi. Kol saatlerinde rakamların rahatça görülebilmesini sağlayan ise Patek Philippe oldu. Aynı dönemde, saatçilikte önemli gelişmeler yaşandı. Joux Vadisi'nde Jules Audemars ve Edward Piguet, güçlerini ve bilgilerini birleştirerek 'saatçiliğin aristokratları' ünvanını kazandılar. 1881 yılında, 30 yaşlarındaki bu iki genç bir saatçilik derneğini kurdular. 1912'de Vacheron Constantin, Paris'te terör rüzgârları eserken saat modellerinde bir yenilik yaptı ve 'Tonneau' yani 'fıçı'' adıyla bilinen saatler, daha sonraki dönemlerde Cartier'ye de ilham kaynağı oldu.

Patek Philippe, 'Calatrava' adıyla bilinen saatı 1932 yılında satışa çıkardı. 1955 yılında geniş tabanlı, camları bombeli saatler büyük ilgi görmeye başladı. Altın çerçeveli büyük saatlere ilgi de giderek artıyordu. Daha sonraları spor saat modelleri moda oldu. Arnold Schwarzenegger'in 'Terminator'' filmlerinde kullandığı saatler de bu modelin benzerleriydi.

Modern zamanların dâhi saatçisi Breguet, 30 yaşında iken İsviçre saatçiliğini gölgede bırakmak için geceli gündüzlü çalışmaya koyulmuştu. Yılda 18 bin saat üretebilen fabrikası sayesinde bu hayalini bir anlamda gerçekleştirmiş oldu.

Saatlerin dünyasında 70'li yıllara damgasını vuranlar ise Chaumer kardeşlerdi. Breguet'nin fabrikasını satın aldıktan sonra, yeni modeller üretmeye başladılar.

SWATCH EZDİ GEÇTİ

1999'da Swatch grubu yılda 100 bin saat üretecek kapasiteye ulaştı. Saatçiliğin öncülüğünü yapan firmalar artık birer sanat eseri niteliği taşıyan saatlerini üretmeyi sürdürüyorlar. Bugün ultra modern atelyelerde ve fabrikalarda geceli gündüzlü çalışılıyor ve her yaşa, her zevke uygun binbir çeşit saat, alıcılarını bekliyor.

Saat imalâtçılığı, bir zamanlar sadece erkeklere özgü bir meslekti. Karmaşık çalışma yöntemlerini kadınların benimseyemeyecekleri sanılıyordu. Fakat bugün dünyanın en güzel, en değerli saatlerini üretenler arasında kadınlar da yer alıyor.

BREGUET

Abraham Louis Breguet (1747 - 1823) daha on dört yaşındayken saatçiliğe ilgi duymaya başlamıştı. 1775'te Paris'te bir atelye kurdu. Bu dâhi saatçi, yuvarlak saat modelleriyle üne kavuşmuştu.

VACHERON CONSTANTIN

Jean Marc Vacheron, 1755 yılında 24 yaşında iken saatçiliğe başlamıştı. Oğlu, 1819'da François Constantin ile ortak oldu. 1839'da da Georges Leschot ile birlikte çalışmaya başladılar. Böylece saat sadece el emeğiyle üretilen bir alet olmaktan çıktı.

PATEK PHILIPPE

1 Mayıs 1839'da Patek, Czapek ve Cie, Cenevre'de atelyelerini kurdular. Antoine Norbert de Patek, Jean Adrien Philippe ile ortak oldu. Saatlerinin makineleri çok eski de olsa, seçtikleri model sadeliğiyle ön plana çıkarıyordu.

AUDEMARS PIGUET

Jules Audemars ve Edward Piguet, saatçilik şirketlerini 1881'de kurdular ve özellikle cep saati yaptılar. Günümüzde kadınlar da erkeklerle birlikte saat işinde çalışıyorlar.

Kaynak: Hürriyet Tarih, 4 Haziran 2003, Sayfa: 12-13

Fascinatio nugacitatis



Fascinatio nugacitatis.

En küçükte bile ne büyüleyicilik.

Güvercinin Gerdanlığı / Alamut'a dönüş, Ernst N. Heine. (Roman)

Bence küçük parçalarında büyüleyicilik olan bir şey de iyi bir mekanik saattir.





Saatin uzun tarihi

İnsanoğlu zaman kavramının bilincine ne zaman vardı tam olarak bilinmiyor. Gök cisimlerindeki hareketlilik, mevsimlerin belirli bir düzende bir saatin çarkı gibi dönerken ve hiç sapmadan sürekli birbirini takip etmesi takvimleri, dönemleri ve aralıklar düşüncesini belki buradan da zaman kavramını doğurduğu söylenebilir.

İnsanlar zamanı göstermek için ilk önce gündüzü bölümlere ayırmaya başladılar. Sümer, Babil, İbrani ve Mısır kültürlerinde iki ayrı yöntem kullanılmaktaydı. Bunlardan birincisi gölgelerin uzunluğunu gözlemlemek en eskisiydi. Günü bölerken öğle vaktini başlangıç noktası olarak belirlemişlerdi.

GÜNEŞ SAATLERİ

Romalı bilgin Plinius, Naturalis historia (Doğa Tarihi) adlı yapıtında, söylediğine göre başlangıçta gündüz bölünmemiş; Roma hukukunun en eski yasa derlemesi On İki Levha Yasaları'nda (İÖ 5. yüzyıl) yalnızca gündoğumu ve günbatımı belirtilmiştir. Roma'da ilk güneş saatleri İÖ 3. yüzyılda inşa edildi. Doğru yapılmış bir güneş saati ancak daha sonradan yapıldı ve hemen ardından da (İ.Ö. 159) geniş çatılı bir binanın üstüne halkın yararlanması amacı ile bir su saati inşa edildi.

Zamanı belirlemekte kullanılan aygıtlardan ilkinin, İÖ 3500'lerde Yakındoğu'da geliştirilen gonomon alduğu sanılmaktadır. Düşey bir çubuk ya da sütundan oluşan bu basit araç, çevresinde oluşan gölgenin uzunluğunun ölçülmesiyle zaman hakkında kabaca bir fikir verebiliyordu.

MISIR GÖLGE SAATİ

Bilinen ilk güneş saati, günümüze kadar ulaşan bir Mısır gölge saatidir. Yeşil bir şistten yapılmış olan bu araç, düz bir levha ile bunun bir ucuna dikilen çubuktan oluşuyordu. Üstüne altı zaman dilimine ayrılmış bir ölçek kazılı olan bu levha, doğu-batı doğrultusunda yerleştiriliyor ve ucundaki çubuk sabahları doğu, öğleden sonraları ise batıya gelecek biçimde yönlendiriliyordu. Çubuğun ölçek üstündeki gölgesi saati belirliyordu.

BEL-USUR'UN SAATİ

Geçmişi çok eskiye dayanan başka bir araç da, İÖ 300'lerde Babilli astronom Bel-Usur'un yaptığı sanılan yarıküresel bir güneş saatidir. Taş ya da ağaçtan yapılan bu araç, küp biçimindeki bir kütle ile buna açılmış yarıküresel bir oyuktan oluşuyordu. Oyuğun ortasına bir ucu yarıkürenin merkezinde olan bir işaret çubuğu yerleştirilmişti. Çubuğun gölgesinin gün boyunca yarı kürenin iç yüzeyinde izlediği yol yaklaşık olarak dairesel bir yay oluşturuyordu. Bu yayın uzunluğu ve konumu mevsimlere göre farklılık gösterdiğinden, yarıkürenin iç yüzeyine birden çok yay kazınmıştı. Her yay 12 eşit parçaya bölünmüş ve böylece Güneş'in doğuşundan batışına kadar geçen süre 12 eşit zaman dilimine ayrılmıştı. Ortaçağ Avrupa'sında en tanınmış Arap gök bilgini ve matematikçi Bettanî'ye (858-929) göre, 10. yüzyılda bile islâm ülkelerinde bile yararlanılan başlıca saat türüydü. Osmanlılar da güneş saatini çok kullanmışlardır. Özellikle büyük camilerin dış avlu duvarlarında güneş saatleriyle karşılaşılır.



SU SAATLERİ

İÖ ikinci binyılda, azalan su basıncını dengelemek için eğimli kaplar ve değişik gün uzunluklarını ayarlayan cetveller kullanılmaya başlandı. Bunlar büyük olasılıkla gece nöbetlerini düzenlemek için yapılmış saatlerdi. Yunan meclis ve mahkemelerinde konuşma sürelerini sınırlamak için suyun boşalmasına dayalı basit saatler kullanılıyordu. Roma orduları da üç ya da dört kez tutulan gece nöbetlerinin süresini belirlemek için aynı yöntemden yararlanıyordu.

Su saatinin, Kuzey Amerika Yerlileri ve bazı Afrika halklarının kullandığı bir türü, batıncaya kadar bir delikten su alan küçük bir kayık ya da yüzen bir kaptan oluşuyordu. Bir başkasında ise kabın içine su dolduruluyor, su bir delikten boşalırken kabın üstünde bulunan ve kalan suyun düzeyini ölçen çizgilere bakılarak zaman okunuyordu. Babil'de Kaldelilerin bulduğu sanılan bu aracınİÖ 14. yüzyıldan kalma örneklerine Mısır'da rastlandı.

El-Cezeri'nin su saati ve davulcular saati

ilk yarım saatte sağdaki şahin ağzındaki topu sağdaki yılana bırakır. Daha sonra yılan topu vazoya koyar. Fil sürücüsü balta ile filin başına vurur. Top filin göğsünden çıkıp, karnında asılı duran çana düşünce ses çıkar ve yarım saat geçtiği anlaşılır. Kalan yarım saatte ise aynı olaylar düzeneğin sol tarafında cereyan eder ve bir saat geçmiş olur.

Artuklu hükümdarı Nasıreddin Muhammed'in Diyarbakır'daki sarayında görev yapan mühendis el-Cezerî'nin (12-13. yüzyıllar) 1205 dolayısında yazdığı mekanik âletler kitabı Kitab-ül Hiyel'in 1315 tarihli bir nüshasında yer alan "Davulcular Saati" adlı otomat, ön yüzünün ardındaki gizli, mekanik aygıtlarla çalışıyordu. Kale siperinin yukarısındaki diskler saat başı renk değiştiriyor, kale siperinin üzerindeki figür saat başı bir mazgal ilerliyor, ortada duran kartal öne eğilip gagasında tuttuğu topu kovanın içine bırakıyor, top kovanın içine düşünce bir ezgi duyuluyor, aşağıdaki çalgıcılar çalgılarını çalmaya başlıyorlardı.

PROCOPIUS'UN SAATİ

Helenistik dönemde su basıncını sabit tutan taşma tanklarıyla donatılmış yeni "içe akışlı" su saatleri geliştirildi. Bu saatlerle zamanı ve astronomik olayları sürekli olarak gösteren, zillerin ve değişik işaretlerin kullanıldığı mekanik sistemler oluşturulabiliyordu. Romalı mimar Vitruvius bu tür aygıtlardan söz etmektedir; Filistin'de Gazzeli Procopius ise doğduğu kentin meydanına suyla çalışan böyle bir otomatik saat yapmıştır (İ.S. 530). Bu makine, saatleri birden altıya iki ardıl dizi olarak gösteriyordu ve her saat başında çalan çanların sesi uzaklardan bile duyuluyordu. Saatin düzeneği, mekanik figürleri hareket ettiren bir yapıya sahipti: Ön yüzünün üstündeki alınlıkta yer alan Medusa'nın gözleri her saat başında hareket ediyordu. Altta ise, önlerinde güneş tanrısının bir aşağı bir yukarı yürüdüğü on iki kapı vardı. Her saat başında kapılardan biri açılıyor ve dışarı, mitologyadaki on iki işinden birinin başında temsil edilen Herakles çıkıyordu. Procopius, müzikal ve mekanik figürler arasında, çırptığı kanatları ile saati kaplayan bir kartalı diğerlerinden ayrı tutmuştu. Geceleri, saatin kapılarının eşiklerinin ardında bir ışık dolaşıyordu. Benerzer saatler daha sonra Bizans imparatorluk sarayında da yapıldı ama Hıristiyan dünyasında bu iş için gerekli teknik ustalık hızla kayboldu.

YAPAY GÖK KUBBE

1232 yılında, Şam sultanı el Eşref, II. Frederich'e olağanüstü değerli bir " yapay gök kubbe" hediye etmiştir. Bu gök kubbenin üzerinde yıldızların yörüngeleri ve gündüz ve gece saatleri izlenebiliyordu. Bu pahalı ve bakımı zor saat otomatların çoğu, saraylarda ya da zengin evlerinde düzenlenen eğlencelerde konukları eğlendirmek amacıyla kullanılıyordu. Amacı dua vakitlerini belirtmekten ibraret olan çok daha basit türdeşlerine kıysala pek de yaygın değillerdi.
Şam'da 10. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında Emeviye Camii'nde bulunan bir saatten söz edilir; sureliyeli mühendis Rıdvan'a göre, bu saat, namaz vakitlerini gösteriyordu. Yunanca-Latince-Arapça bir yazıtta ise, Sicilya'nın Norman kralı II. Roger'ın da, 1142 yılında Palermo'da saatleri gösteren bir saat inşaa ettirdiği anlatılır.

USTURLAB



Usturlab, eski gök bilginleri tarafından gök cisimlerinin konumlarını ve ufuk çizgisine göre yüksekliklerini belirlemekte kullanılan bir aygıttır. Ortaçağın sonlarına doğru, aygıta Güneş'in yükselimini gösteren tablolar eklenmiş ve böylece usturlab denizciler için enlem belirlemekte kullanılan bir seyir âleti durumuna gelmiştir. Ama, ilk biçimiyle usturlab, bir halkayla asılan ahşap bir diskten oluşuyordu. Diskin kenar çevresi daire derecelerine ayrılmıştı; diskin merkezinde bir pime, Güneş'e ya da bir yıldıza işaret edecek biçimde çevrilebilen ve albidad denen iki uçlu bir cetvel ya da ibre takılıydı. Daha sonraları usturlablar genellikle metalden yapılır oldu ve aygıtın ön yüzüne bir yıldız haritası levhası, arka yüzüne ise burçlar kuşağı halkası eklendi. Bu donanımın yardımıyla, günün hangi saatinde bulunulduğu saptanabiliyor, Güneş'in yüksekliği ölçüldükten sonra konumu burçlar kuşağı halkası üzerinde belirlenebiliyor, saat çemberine çizilen bir çizgiyle zaman bulunabiliyordu.


Kaynak: P DERGİSİ, KIŞ 2003/SAYI 28 S. 8,10,12,14,16,17

Mekanik saat



Pilli saatlere benzemeyen, hepsinin teker teker kendine ait bir ruhu ve atan kalbi olan saatlerdir mekanik saatler; 10 dolarlık bir Poljot da, 100 bin dolarlık bir Breguet de...

Mekanik saatin ne olduğunu tam olarak anlamak için, Horology tarihi incelenmeli önce... Sonra şu anlaşılmalı: Mekanik saatleri anlamak ve koleksiyonunu yapmak zor iştir, sadece zaman yetmez, sadece aşk yetmez, sadece uğraşmak yetmez, sadece para gömmek yetmez, hepsi lazım.

Mekanik saat ustalığı, Almanya ve İsviçre'nin Almanya bölgesi denen yerde konuşlanmıştır genel olarak... "Ama panerai italyan markası", "Ama vacheron Constantin Fransız markası" lafları boş; zira ikisinin de üretimhanesi İsviçre'de...

Çok derin teknik ayrıntılara gitmeden dökelim:

1. Mekanik saatler pilli saatler kadar dakik değillerdir.

"isviçre saati bu, ölümüne dakik" benzeri laflar, anca toplum tarafından çok kaliteli olduğu düşünülen, ama mekanik saat dünyasında 'yeni başlayan' düzeyinde olan saatlerin reklam sloganıdır. Mekanik saatlerle aşk meşk yaşamaya başlamadan önce; aşırı dakik olmadıklarını, haftada 30 sn - 5 dk kadar yamulmanın normal olduğunu kabul etmek gerek. Saatin yerle yaptığı açı bile dakikliğini etkiler, saniye çatalı saatte 10.000-40.000 defa hareket eder ki, ben de günde bu kadar hareket etsem birkaç saniye şaşarım herhalde...

2. Saati kurduktan sonra, pandül hareket ederek kurulma direncini boşaltır, saat bu sayede ilerler...

Kabaca söylemek gerekirse; makina dizayn edilirken, extra aparatlar eklenip çalışma süresi artırılabilir. Kendinden kurmalı (otomatik/automatic) saatler ise; bu işlemi saatin göbeğindeki yelkene benzer mekanizmayla yaparlar, o yelken, saat hareket ettikçe döner, saati kurulu tutar... Saatin bileğe takıldığında çalışması gibi olay yok...

3. Mekanik saatler bakım gerektirir.

Bu bakım saatin fiyatıyla alakasız... Bir mekanik saatin, parça değişimi + rutin bakımı saatten pahalıya gelebilir; zira artık dedike işçilik (kısacası bir veya daha fazla kişinin, belirli bir süre, sadece tek müşteriye özel çalışması) ucuz bir şey değil. Saatin içindeki makinenin işçilik maliyetiyle ilgisi yok, daha ucuz makineye servis vermek için daha az zaman ayrılmıyor.

4. Vacheron Constantin (veya X) iyi bir markadır, ama bir saatin üstünde Vacheron Constantin yazıyorsa, "O saatle villa satın alırım ben aaabi", veya "Bu saati ben dükkanına götürürsem hemen bana karşılığında para veriyorlar" lafları şehir efsanesi. Değerlerini pek kaybetmezler, belli bir noktadan sonra değer kazanmaya başlarlar; ama hiç bir zaman o markanın butiğine girip, al saatini ver paramı diyemezsiniz, saat işi yapan mağazalara satabilirsiniz veya koleksiyonculara...

5. Her mekanik saat markasının kendine has bir hayran kitlesi ve topluluğu vardır; arkadaş arayan bulur.

6. Rutin bakımları sağlandığında, ömür boyu hatta ömürler boyu işlemeye devam ederler.

7. Mekanik saat ustalığı, alaydan yetişip 2 senede piri olunacak bir hadise değil, 10 yıllarca uğraşmak ister...

Çok başarılı saat ustaları ara sokakta boktan bir dükkanda bulunmazlar, öyle birine saatinizi emanet ederseniz saati bozup size öyle geri vereceği şüphesizdir. Büyük saat ustaları, saat firmalarının bünyelerindedir.

Mekanik saatlerle ilginiz yoksa ama babanızdan dedenizden vs, çalışmayan bir mekanik saat kalmışsa, restöre edilsin istiyorsanız; o saati köşe başındaki saatçiye götürmek yerine, paranıza kıyıp markası neyse onun servisine vermek en temizi.

Yazan: solak
Büken: bizans
(Metin yazarın izniyle alınmıştır.)

Saatin söylediği şey



Dergi biriktirmenin güzelliklerinden biri de zaman içinde daha önce okumadan geçtiğiniz veya o an için gözünüze/dimağınıza çarpmayan bir yazının veya söyleşinin daha sonra başka bir şey ararken pat diye karşınıza çıkması. Evdeki dergileri karıştırırken yine böyle oldu. Mesela P dergilerindeki müthiş saat reklamlarını gördüğüm zamanki gibi Portreler dergisini de karıştırırken yine böyle sevindim, çünkü bir Şule Gürbüz söyleşisi vardı. Ama asıl önemlisi söyleşinin bir yerinde hoş bir sözü vardı Şule Hanım'ın, hemen blog için not alıyorum:

"Elektronik saatler çıktı ama mekanik saatin yerini almadı. Mekanik saat her zaman için daha pahalıdır. Elde etmesi daha zordur. Ona ulaşmak daha görgü, daha kültür ister başka türlü bir insan ister."

Portreler, yıl: 2, sayı: 4, Ocak-Mart 2005, s.55
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...