Glashütte etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Glashütte etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BİÇİM İŞLEVİ İZLER


Mekanik saatlerden konuşurken ister istemez eğer karşınızda tarihe, mühendisliğe, matematiğe ve sanata ilgi duyan biri varsa konu bir yerde sanat ve zanaat ilişkisine gelir. Mekanik saatler mekanizmalarıyla vardır, bu mekanizmaların özellikli olanlarından her biri ise (kalibreler) bir okuldur. Okul/ekol bağlantılı sözcükler zaten.



Mekanizmalar da bir okuldur, incelendiğinde tarihsel gelişmeler, bilimsel ilerlemelerin getirdiği birikimlerin sonuçları ve estetik düzenlemeler de görülebilir. Ben pek takılmıyorum ayrıntılara, ancak bugüne dek üretilmiş birbirinden farklı mekanizmaları düşündüğümde zanaat ile sanat arasındaki, zanaat ile bilim arasındaki ve yine sanat ile bilim arasındaki bağıntıları görmemek, bundan heyecan duymamak olanaksız.

Sanatın tüm alanlarını etkileyen Bauhaus okulunun da amacı sanat ile zanaatı bir araya getirmekti. Bauhaus fikrinin son temsilcilerinden biri yine akımın/okulun ortaya çıktığı Almanya'dan dünyaya bir yapı olarak saati sunan Nomos markası.

Özellikli mekanizmalar ve bu mekanizmaların bulunduğu saatler ayrı bir kültür ocağıdır ve hepsi nev'i şahsına münhasır bir derstir aynı zamanda, taş üzerine taş konularak geliştirilen, kimi zaman insani hırsları veya hayal gücünü gösteren süslü püslü de olsa, kimi zaman ise daha sade ve daha mütevazı örnekleriyle de olsa ayrı ayrı filizler veren bir yapılar bütünüdür saat.



Bir başka konuşulmaya değer konu da Glashütte kasabası. 2500 kişilik bir nüfusa sahip bu Alman kasabası haklı ününden dolayı dünyada saatçilik deyince (İsviçre dışında) ilk akla gelen yerleşimlerden. 1990 doğumlu Nomos da işte bu Saksonya eyaletine bağlı Glashütte kasabasından çıkan ünlü markalardan biri.



Nomos saatlerinde mekanizma dahil bütün parçaları kendi üreten isviçre dışındaki ender işletmelerden biri. (Bu arada saatin üstüne "Swiss Made" gibi "Glashütte" yazmak da öyle kolay değil, saatin üstüne bu kasabanın ismini yazdırmak isteyen, saati oluşturan 50 parçadan fazlasını bu bölgede üretmek zorunda. Yani Glashütte bir nevi kalite damgası gibi hukuken de korunmaktadır.)



Nomos modelleri, Tangente, Orion, Ludwig, Tetra, Club, Tangomat ve Zürich ailelerinden oluşuyor.



Bütün Nomos'larda biçim/işlev uyumu ve sadelik ilk dikkati çeken unsurdur. "Az, çoktur" felsefesine de gönderme yaparlar. Fazlalıklardan arınmayı da simgelerler. Fakat saatin arkasını çevirdiğinizde renkli ve kıpır kıpır bir dünya ile de karşılaşabilirsiniz. Velhasıl Nomos iyidir, güzeldir.

________________________________
Ek okumalar, önemli bağlantılar:

- From Basel: The Nomos Tangente, Orion, and Ludwig "33"

- Nomos Forum

- NOMOS Encyclopaedia



"İnsanlar saati statü sembolü olarak görmeye başladı"



Melis Alphan
Fotoğraf: Garbis Özatay

Ünlü İsviçre saatlerinin Türkiye mümessilliğini yapan LPI firmasının genel müdürü Cent Uğurdağ:
"Yeni bir ev, araba ya da cep telefonu aldığınızda çok daha çabuk algılanabiliyor. Benim kolumdaki saatin nasıl bir saat olduğunu birinin hemen algılaması zor. Ancak ilgilenen anlayabilir. İlgilenenlerin sayısı da giderek artıyor"


Saat aslında insana dair sanıldığından çok daha fazla bilgi veriyor. Birinin saatine bakarak onun kişiliğini ve sosyal konumunu üç aşağı beş yukarı anlamak mümkün. Tabii artık saat bir ihtiyaç olmaktan çıktı ve giysileri tamamlayan bir aksesuvar halini aldı. Durum bu olunca, tek bir saatle yetinmek de zor oldu. Artık insanlar iş kıyafetleriyle ayrı, gündelik kıyafetleriyle ayrı, bir davete giderken ayrı, plajda ayrı saat takıyor. Her ne kadar rakamlar erkeklerin daha çok saat aldığını doğrulasa da burada da bir yanılsama var. Büyük saat her daim moda olduğu için birçok kadın erkek saatlerini tercih ediyor. İsviçreli saat markalarının Türkiye mümessilliğini yapan LPI firmasının genel müdürü Cent Uğurdağ şöyle diyor: "Değerli ve özel saatlere erkeklerin ilgisi daha fazla. Değerli derken, erkekler genelde taşlı, pırlantalı saat almıyor. Onların aldığı değerli saatler gerek malzemesi gerek içindeki mekanizmasından dolayı pahalı oluyor. Erkekler bu konuya daha çok özen gösteriyor."

LPI ne zaman kuruldu?

1993'ten beri bazı İsviçre saatlerinin Türkiye'deki mümessilliğini yapıyoruz. 13 yıl önce ilk markamız Tissot ile bu işe başladık. 1994'te Maurice Lacroix'nın, 1996'da ise TAGHeuer'in Türkiye mümessilliğini aldık. 2004'te yeni markalarla görüşmelerimiz başladı. Önce Baume&Mercier ve Cartier, ardından da geçen yılın sonunda Glashütte ve Blancpain'in Türkiye mümessili olduk.

"Saat bugün ciddi bir aksesuvar"

Bu işe girmeden önce de saatlere meraklıydınız herhalde.

İlk başta değildim. 1993'te tesadüfen saat işi yapmaya başladım. Sonradan ilgim arttı. Saat değişik bir ürün. Tekstil işiyle uğraşan biri her gördüğü kıyafete o kadar detaylı bakıyor mu bilmiyorum ama dünyanın her yanında saat işiyle uğraşanlar saate konsantre oluyor ve sevmeye başlıyorlar.

İnsanların genellikle tek bir saati mi var?

Bu biraz gelişmişlikle ilgili bir şey. Örneğin, Almanya'da insanların sahip oldukları yüz do- ların üzerindeki saat sayısı dört-beş yıl önce kişi başına 4,3'tü. Türkiye'de bununla ilgili bir araştırma yok ama saat 1970'lere kadar saat sa- dece fonksiyonundan dolayı alınan bir üründü.

1980'den sonra saat sadece fonksiyonuyla ön planda olan bir ürün olmaktan çıktı. Bugün ciddi bir aksesuvar. Modayla da çok bağlantılı. Farklı versiyonlarda saatler var. O yüzden de artık insanlar tek bir saatle idare etmiyor.

Saat kişinin kıyafetine mi uygun olmalıdır?

Sizde ne ön plandaysa, saat de ona uygun olmalıdır. Bir erkek çok iddialı bir ayakkabı giyiyor, çok iddialı bir kemer takıyorsa, takım elbisesi de buna uygun- dur. Saatin de bütün kıyafete uygun olması beklenir. Kadınlarda kıyafetin yanında kullanılan diğer aksesuvarlarla uyumlu olması önemli.

Bir de fonksiyonellik var. Deniz kenarında deri kayışlı bir saat kullanmanız çok mantıklı değil. Gece çok şık bir davete giderken spor saat takmanız da uygun değil, biraz daha abiye bir saat takmanız gerekir.

Hem kılık kıyafetiniz hem de içinde bulunduğunuz ortam hangi saatin takılmasının doğru olacağıyla ilgili ipuçları verir.

Saatin bir modası var mı?

Kısmen var, kısmen yok. Aslında saat çok klasik bir ürün. Otomobiller, binalar 50 yıl öncesinden çok farklı, teknolojinin bundaki etkisi büyük. Bugün saat üretiminde de teknoloji kullanılıyor ama prensibinde geçmişe göre çok büyük farklılıklar yok.

Biz ilk bu işe başladığımız yıllarda bayiler saate yandan bakıp inceliğiyle onun güzelliğini değerlendiriyordu. Bugün tekrar yandan bakıyor, inceyse "Bu ince" diyorlar, o kadar.

Kaba, biraz büyük saatler, özellikle yaz aylarında renkli saatler ilgi çekiyor. Ama genel olarak belirli bir fiyatın üzerinde saat alan erkekler deri kayışlı saatleri tercih ediyor.

Son dönemde pembe altın saatler rağbet görüyor. Koyu renkli kadranlar moda. Bütün moda markalarının da saatleri var. Bu yıl erkeklerin ceket kolu boyları kısa tutulmuş ki saatler gözüksün.



Müşterilerinizin çoğunluğu erkekler mi?

Bütün dünyada saat tüketicilerinin yüzde 60'ı erkekler, yüzde 40'ı ise kadınlar. Fakat bu oran son dönemde biraz yanlışlık içermeye başladı.

Kadınlar da çok iri, büyük erkek saatlerini alıyorlar. O yüzden bu konuda çok net bir şey söylemek mümkün değil ama erkekler daha çok saat kullanıyor. Değerli ve özel saatlere erkeklerin ilgisi daha fazla.

"Osmanlı saate meraklıydı"

Siz daha önce "Bizde saat kültürü yok" gibi bir açıklama yapmıştınız.

Bu biraz abartıldı. Saate gelişmiş ülkelerde olduğu kadar özen göstermiyoruz. İnsanlar maddi durumları iyileştikçe oturdukları evi, mobilyalarını, arabalarını, cep telefonlarını değiştiriyorlar ama çoğunluk saate bu özeni göstermiyor. Yoksa bunu kültür eksikliği olarak algılayamayız.

Sonuç olarak Türkiye'de 1983-84 yılına kadar resmi ve ciddi bir ithalat yapılması mümkün değildi. Halbuki Avrupa, Japonya ya da ABD'de yıllardır saatçilik sektörü gelişmiş vaziyette. Bizde hem insanlara bu sunulmamış hem insanların bunu alma imkanı çok küçük bir zümreyle sınırlı kalmış. Öyle olunca da insanların alışkanlıkları, ilgileri gelişmemiş.

Başka bir nokta daha var. Yeni bir ev, araba ya da cep telefonu aldığınızda çok daha çabuk algılanabiliyor. Ama şu anda sizin benim kolumdaki saatin nasıl bir saat olduğunu hemen algılamanız mümkün değil. Ancak çok ilgilenen birisi anlayabilir. Bilenlerin sayısı giderek arttığı için artık insanlar da saati yavaş yavaş bir statü sembolü olarak görmeye başlıyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda da saat prestij unsuruymuş. Hatta İsviçre'nin saat konusunda bu kadar güçlenmesinin nedeni de Osmanlı'ymış.

Osmanlı İmparatorluğu 1800'lerin başına kadar zenginliğin olduğu bir dönem. Avrupa ise o zamanlar çok iyi bir durumda değil. Daha sosyal bir yapıyla gelişiyor. O yüzden İsviçreliler o dönemde padişahın çevresine çok servis vermişler.

Hatta birçok saat markası yaptıkları özel modelleri önce getirip padişahlara göstermiş. Padişahlar da birçok saat ustasını çağırıp İstanbul'da misafir etmiş ve kendilerine özel saatler yaptırmışlar.

Saat kulelerine de çok özen gösterilmiş o dönemde. Dini faktör de var. Örneğin Teşvikiye Camii'nin yanındaki Teşvikiye kafe eskiden saat merkeziymiş. Orada saatlerin ayarları yapılıp halkın vaktinde camide olması sağlanırmış. Topkapı sarayında da çok değerli saatler var.

Saat alırken nelere dikkat etmek lazım?

Kullanma şartlarınıza uygun olmalı. Örneğin, devamlı denize giriyorsanız deri kayışlı bir saat almamalısınız. Bütün takılarınız beyaz altınsa sarı renkli, altın veya altın kaplama bir saat almanız çok tavsiye edilen bir şey değil.

***

Kişiye özel kadran

Yedi İsviçre markasının mümessilliğini yapıyorsunuz. Bu markalardan biraz bahseder misiniz?

Tissot en uygun fiyatlı markamız. Fiyatlar 150-200 YTL'den başlıyor, 1000 YTL'ye kadar çıkıyor. Tissot'nun fiyat avantajına rağmen çok teknolojik saatleri var. Maurice Lacroix ağırlıklı olarak mekanik saatler yapıyor. Fiyatları 500-20 bin YTL arasında değişiyor. TAG Heuer dünyanın en prestijli spor saat markası. Hem şık hem spor saatleri var. Fiyatlar 1000- 5 bin YTL arasında. Baume&Mercierlüks ve kısmen mücevher saatler üretiyor. Fiyatları ortalama 3-4 bin YTL civarında. Cartier'nin kalem ve çakmaklarını satışa sunuyoruz. Glashütte ve Blancpain İsviçre'nin üst düzey ve pahalı saat markaları. El işçiliği söz konusu, özel malzemeler kullanılıyor. Bu markalardan saat alan kişilere özel kadranlar yapılabiliyor, makinesinin üzerine isim yazdırılabiliyor. Fiyatları 4-20 bin YTL arasında değişiyor.

Şimdiye kadar hep toptancılık yaparken kısa süre önce ilk mağazanızı açtınız.

Yedi-sekiz ay konsept üzerinde çalıştık. Mağazada saat ve çikolatayı kombine ettik. Başka yerlerde de, hatta yurtdışında da şubeler açacağız. "İnsanlar saati statü sembolü olarak görmeye başladı"

Milliyet Moda, 21.09.2006, sayfa: 6.

'Sahtemiz olmasa değerimiz anlaşılmaz'

Sabah gazetesinde geçtiğimiz Temmuz ayında Glasshütte Original CEO'su Frank Müller'in görüşlerini içeren ve markaya ilişkin değişik bilgilerin verildiği, Fatih Atalay imzalı bir haber yayımlandı.

Kimilerine saçma gelebilecek ama haberde Müller Bey'in övünçle sözünü ettiği "Saatlerimizin sahteleri olmasaydı, bu tam bir felaket olurdu" ifadesini hiç beğenmedim, Frank Müller Bey "Demek ki biz kopyalanmaya değer saatler üretiyoruz" diyor yani bilinen tabirle 'taklitler asıllarını yaşatır' demeye getiriyor.

Frank Müller sahte saat ile gerçeğinin arasında farkın çok belirgin olduğunu belirterek, "Aradaki fark o kadar bariz ki, bu 3 tekerlikli bir Audi kullanmak gibi" demiş.

Bu aslında harcıalem sözlerden sonra benim en çok hoşuma giden cümleleri şöyle:

"Bizim saatlerimizi güzel kadınlara benzer. Glashütte Original saatlerine bakılmasını, yanınızdan geçen güzel bir kadına göz çevrilmesine benzetiyorum"



Haber şöyle devam ediyor:

"Yılda ortalama 8 bin saat sattıklarının altını çizen Müller, en çok saat sattıkları ülkelerin Çin ve Hong Kong olduğunu, Almanya'nın sıralamada ikinci, Amerika'nın ise üçüncü olduğunu vurguladı. Dünyada 53 ülkede Glashütte saatlerinin satıldığını, 2.5 senedir faaliyet gösterdikleri Türkiye'nin bugün 15. sırada yer aldığını belirtti. Bu kadar kısa bir zamanda 15. sıraya kadar yükselen Türkiye hakkında "Bizim açımızdan yeni bir pazar. Fakat büyümeye açık ve potansiyeli yüksek. İstanbul'u bir sıfatla nitelendireceksem 'sofistike' derim" değerlendirmesini yapan Müller, saatlerinin fiyatlarının 5 bin 500 Euro'dan 110 bin Euro'ya kadar çıktığını kaydetti. Müller, yakın zamanda tanıtacakları yeni koleksiyonlarında bulunacak birkaç saatin fiyatının 200 bin Euro seviyesinde olacağını sözlerine ekledi.

MÜLLER, üretim kapasitelerinin yüzdc 100 olduğunu kaydetti. Bir saatin 2-3 ayda tamamlandığını vurgulayan Müller, "Fakat daha karmaşık olanlar en az 6 ayda bitiyor. Saatlerimizde bulunan parçaların yüzde 95'ini kendi fabrikamızda üretiyoruz. Bir saatin üretilmesinde 150 farklı kişi çalışıyor" dedi. Müller, saatlerin insanların kişiliklerini temsil ettiğini belirtti.

SAAT sektöründe yeniliğin hiçbir zaman bitmeyeceğini vurgulayan Müller, her sene 3 yenilik yaptıklarını, rakiplerinin ancak 1 yenilikle seneyi kapattıklarını iddia etti.

'Bugün birçok prestijli saat üreticisi saatlerini İsviçre'de yaptırıyor. Siz Alman markası olarak dezavantajlı mısınız?' sorusuna Müller, "Biz Alman markası olmaktan gururluyuz. Sonuçta yıllardır Alman markalar kalite, teknoloji ve güvenin sembolü olmuştur" cevabını verdi. Bugün ürettikleri saatlerin yüzde 10'unun kadınlara özel olduğuna dikkat çeken Müller, gelecekte bu oranın yükseleceğini sözlerine ekledi."

Sabah, 13.07.2008

Eğitimsiz erkek pırlanta saat takar

Esra Çoruh

İyi eğitimli erkekler pırlantalı saat takmaz

'Glashütte Original' Alman yapımı lüks saat markalarının en ünlülerinden. Markanın CEO'su Klaus Grentrup 'Pırlantalı model siparişlerini sadece Arap ülkeleri, Çin ve Hong Kong'tan alıyoruz. Sanırım bu biraz eğitimle alakalı' diyor. Özellikle son günlerde hip hop yıldızlarından futbolculara erkeklerin de tercih ettiği 'pırlantalı' saatlerin popülerliğini ithal saatler satan ünlü mağazalara da sorduk. İşte klasik bir marka ve gün geçtikçe yayılan pırlantalı saat trendi

1845 yılında kurulan saat firması Glashütte Original, Alman yapımı lüks saat üretiminde giderek adını duyurmaya başladı. El yapımı klasik saatlerini teknolojik saat tutkunlarının yakından tanıdığı markanın CEO'su Klaus Grentrup, markanın kuruluş öyküsünü şöyle anlatıyor:

"Glashütte'nin kökleri 1845 yılına dayanıyor. Ferdinand Lange, ilk saat şirketini Saksonya'nın Müglitz kasabasında kurmuş. Gümüş madenciliği, kasabayı ayakta tutan şeymiş. Bu değerli metal, Glashütte ismiyle ölümsüzleştirilmiş. Sonraları gümüş kaynaklarının kurumasıyla, en büyük saat ustalarından Lange duruma el koyarak Glashütte'de bağımsız saat üretimi yapmaya karar vermiş. Ve böylece sadece bir şirket değil, tam anlamıyla bir endüstri yaratmış. Profesyonel iş arkadaşlarını ve diğer itibarlı saat yapımcılarını da kasabaya davet eden Lange, yine saat üreticisi olan damadı Assman ile 1852 yılında kendi şirketini kurmuş. Ve dünya çapında zamanı kesin olarak doğru gösteren saatleriyle ünlenmiş."

Uluslararası sergilerde pek çok ödül ve altın madalya alan markanın saat yapımında ilk hedefi en kaliteli ve en hassas saat düzeneklerini üretmek. Grentrup, komplike saatlerde mekanizması kadar zamana olan hassasiyetine de çok önem verdiklerini söylüyor. Glashütte Original saatleri klasik çizgisini geleneklerine bağlılıktan alıyor ama Grentrup'a göre asla eski kafalı ve tutucu bir marka değiller:

"Firmanın kuruluşu bu iki kavramın birleşiminden oluşuyor; hassasiyet ve fonksiyona ihtiyaç olan yerde en modern teknolojinin kullanılması. Üretimde, montesinde kalite ve klasik değerleri korumak için sadece ve sadece yetenekli sanatkarlar kullanılıyor." Bu kişiler geçmiş nesillerden gelen bilgilerin aktarımı ile eğitilmiş kişiler. Örneğin büyük yenilikler yansıtan PanoMatic Chrono modeli bu olgular ile üretilmiş bir saat. Bu saat yılın saati ödülünü 2005'te üçüncün kez almış. Bu doğrultuda Glashütte Original saatleri tarihte modern saat yapımında yeni bir sayfa açıyor."

SAAT KİŞİLİĞİ YANSITIR

Koleksiyonlarının yüzde 90'ının erkek saatlerinden oluştuğunu söyleyen firmanın yöneticisi Klaus Grentrup bunun nedenini şöyle açıklıyor; "Mekanik saatler genellikle ağır olduğu için kadınlar tercih etmiyor. Biz de şu an ince ve hafif mekanik saat üzerinde çalışıyoruz. Eminim, bu saatler ile pazarda yeni bir dönem başlatacağız." Erkeklerin taşıyabileceği tek takının saat olduğunu söyleyen Grentrup, saatlerin kişiliği yansıttığı görüşünde. Pırlantalı erkek saatlerinin çok sık görülmeye başladığını ve bunun bir trend olup olmadığı sorumuza ise şöyle cevap veriyor; "Biz moda olan saatler yapmıyoruz. Ama ısmarlama saat yaptığımız için pırlantalı model isteyenler oluyor. Ancak bu talep sadece Arap Ülkeleri, Çin ve Hong Kong'dan geliyor. Gelir düzeyi ne olursa olsun, iyi eğitim görmüş Amerikalı ya da Avrupalılar'da bu gösterişli saatleri göremezsiniz. Bunun biraz eğitimle alakalı olduğunu düşünüyorum."



Klasik saatleri ağırlıklı olsa da, son yıllarda çıkarttıkları spor mekanik saatleri ile genç kesimin de ilgisini çeken marka, ilk el yapımı dalgıç saatinin de üreticisi. Grentrup'a saatlerin fiyatları 5 bin Euro'dan 150 bin Euro'ya kadar çıkıyor. Hatta bu rakam istenilen özelliklere göre daha da artabiliyor. Türkiye'ye yeni giren markanın saat tutkunları tarafından çok iyi tanındığını söyleyen markanın CEO'su, beş yıl öncesine kadar sadece Almanya, Avusturya ve Hong Kong'da çok yaygın olan saatlerin dünya çapında kısaz sürede tanındığını ve mekanik saat meraklılarının el yapımı Glashütte saatlerinden vazgeçemediklerini belirtiyor. Ve markasını şu iddialı sözlerle tanımlamaya çalışıyor, "Saatlerimiz mekanik birer sanat eseri. Bir avuç sonsuzluğu bizden sonraki jenerasyonlara iletmemizi sağlıyor."

Sabah, 11 Mart 2006
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...