İzlanda'nın gururu: JS Watch



Kurda sormuşlar "Ensen niye kalın?" diye, "Kendi işimi kendim yaparım da ondan" demiş. Kendi işini kendi yapanları severim. Çünkü onlar başkasından medet ummaz, nasıl istiyorsa öyle yapar, acısını da sevincini de yaşar ve olgunlaşır. Saat üretiminde de böyle, hep başkaları karar veriyor (mekanizma kısmı ayrı bir tartışma konusu) bize de onlara para ödemek düşüyor. Bir zamanlar bu topraklarda saatin her parçasını kendi yapan ustalar vardı, şimdi tamircilik dahi bozulan parçanın değiştirilmesi olarak yeniden tanımlanıyor. Yani artık tamir dahi edemiyoruz, parça değiştirmek daha kolay, hem artık sistem bu şekilde tasarlanıyor.

Aylar önce çok sevdiğim bir ustaya neden ülkemizde İsviçre/Almanya standartlarında mekanik saat üretilmediğini sormuştum. Verdiği cevap ilginçti, "Biz burada bir saat üretene kadar, başkaları masaya 10 tane 100 tane saat bırakır" demişti.

Ama böyle düşünmeyenler de var. Kahramanca kendi ülkelerinde üst düzey saatler üreten, tasarlayan insanlar var. Mesela JS Watch (bundan sonra 'JS Saatçilik' olarak geçecek) böyle bir kuruluş. İzlanda'nın ilk ve tek saat üreticisi.

Peki İzlanda (Iceland, buzlar ülkesi) nasıl bir ülke? Atlas okyanusunun kuzeyinde yer alan Avrupa ile Grönland ın arasında bulunan, 103 bin km2 lik ve 320 bin nüfuslu bir ada ülkesi olan İzlanda'nın temel geçim kaynağı balıkçılık. Ancak kuzey kutbuna yakın bu ülke finans sektörüyle fazla içli dışlı olup hesapsız büyüyünce son yaşanan küresel kriz nedeniyle dış borçlarını ödeyemedi ve bilindiği gibi 2008 yılında iflas bayrağını çekti. İzlanda doğa harikası bir ülke fakat çok sert iklim koşullarıyla da mücadele ediyor. Toplam nüfusun yarısından çoğu başkent Rejkjavik'te (Reykavik) yaşıyor.

Ben de bunları değil Pierre Loti'nin İzlanda Balıkçısı (Pecheur d'Islande) kitabını bilirdim. Yann ile Gaud'un aşkını okuduktan sonra bu kitabı unutmak mümkün değil fakat başka bir aşkı ve gerçeğe dönüşen başka hayalleri anlatmak istiyorum şimdi:

2005 yılında Sigurdur Gilbertsson, Julius Heidarsson, Grimkell Sigurthsson ve Gilbert O. Gudjonsson isimli dört kişiden oluşan bir grup adam saat sevgilerinin bir sonucu olan rüyalarını gerçekleştirip JS saatçiliği kurdular.

Amaçları kuzeyin soğuk havasına ve derin sularına dayanıklı, kendi istedikleri tasarıma sahip, kuşaktan kuşağa aktarılabilecek sağlamlıkta ve kişiye özel ayrıntıları bulunan saatler üretmekti. Aradan 5 yıl geçti ve ürettikleri saatlere bakınca istediklerini başardıklarını görebiliyoruz.

Saatlerinde en kaliteli mekanizmaları ve üst sınıf malzemeleri kullanıyorlar. Dolayısıyla hiç ucuz saatler değil. Ama ürettikleri her saatin bir hikayesi, her saatin anlattığı bir şeyler var.



Ürettikleri saatlerden bir tanesi olan Sif N.A.R.T. modelini (North Atlantic Rescue Timer) İzlanda Sahil Güvenlik ekipleri kullanıyor:



Sahil güvenliğin kullandığı İzlanda bayrağının renklerini taşıyan nato kordon ile harika görünüyor bu saat, zaten nato kordonların rahatsız edici metal ve kısa ömürlü deri kordonlardan çok daha iyi vasıflara (uzun ömürlü, dayanıklı, rahatsız etmeyen) sahip ve hoş göründüğünü düşünüyorum:



Arada sırada düzenledikleri atölye çalışmalarında dinlenen müzik eserlerinin listesini de internet sitelerine koymuşlar, sadece saat değil gerçekten klasik müziği sevdikleri ve bu konuda oldukça bilgili ve zevkli oldukları görülüyor:

1. Le Nozze di Figaro, K. 492: N. 21 Duetti… 2:55
2. Dalla: Caruso / Luciano Pavarotti 5:25
3. Le nozze di Figaro, Act 2: "Voi, Che Sap… 2:55
4. Flower Duet from Lakme (From "British … 4:22
5. Carmen, Act 1: Habanera - "L'amour Est… 4:19
6. Wolfgang Amadeus Mozart - Requi… 3:09
7. Tomaso Giovanni Albinoni - Adagi… 9:52
8. Symphony nr 5 / Beethoven 5:35
9. Gianni Schicchi, Act 1: "O Mio Babbino C… 2:33
10. C horal / Beethoven 13:5111. Les Contes d'Hoffman, Act 4 Barcarolle: … 2:32

Referans kaynaklar:

> JS Watch Co. Sif - N.A.R.T. (the official watch of the icelandic coast guard) (OceanicTime)

> SIF - N.A.R.T - JS Watch Company (Tempus Fugit)

> The Sif NART - A 1000m Watch Built for The Icelandic Coast Guard (Hodinkee)

Zerafet, hassasiyet, sağlamlık



Eski Zenith saatlerine karşı ayrı bir sevgim var, bilhassa kurmalı olanlarına.

Fakat yukarıdaki 14 Aralık 1964 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan ilanda saatten ziyade kullanılan saygılı dil ve incelikli tanımlar daha çok ilgimi çekiyor.

Artık böyle edepli bir dile sahip ilanları fazla göremiyoruz. Daha saldırgan ve aldatıcı bir üsluba sahip ilanlar çıkıyor, hep şikayet ediyorum zaten gazetelerde, dergilerde yayımlanan saat ilanlarına bir bakın çoğunun dili bile Türkçe değil!

Reklamı 'kıymetli ve muhterem takdirkârlarına duyurmakla şeref duyar'ım.

Mareşal Montgomery'ye yapılan sıcak şaka



Milliyet, 27 Aralık 1954.

'Kurgudan Daha Garip' Bir Saat



18 Ağustos 2010 tarihinde Çarşamba günü gece saat 23:25 sularında "Lütfen beni öldürme" gibi garip bir isimle vaftiz edilmiş olan filmin son sahneleri tv8 kanalındaydı, ben de karşısında. Biter bitmez hemen ışıklı kutuyu kapatıp not defterime koştum.

Sabah gazetelere bakarken tv sayfalarını genellikle hızlı geçerim, fakat 2006 Tarihli filmin önce afişi ilgimi çekti, sonra bir bakayım dedim konusu nedir diye ve izlenmeye değer buldum. Akşam Refik Halid Karay'ın 'Bugünün Saraylısı' isimli enfes kitabını -kötü bir sadeleştirmeye maruz kalmış olsa da, kitap şahane aslında- ne diyordum, kitabın 229. sayfasında yarıda bıraktığım için Refik Halid efendiden özür dileyerek televizyonun karşısına geçtim.

Film, özetle bir kahramanın yazar tarafından öldürüleceğini anlayınca yaşamaya devam etmek için mücadele etmesini anlatıyor.

Yan konulardan biri de yazar tıkanıklığı meselesi. Yazar film boyunca ana karakteri nasıl öldüreceğini düşünüp duruyor. Diğer yan konular ve dikkate değer ayrıntılar şöyle: Saat, kurmaca edebiyat ve tarihi, kitap, aşk, trajedi, komedi, roman, müzik, gitarlar (özellikle Fender Stratocaster), ölüm, tıkanma, yağmur, pastalar, süt, kurabiyeler, vergi baskısı, kader, kahve, doğa belgesellerı, yayınevleri, otobüsler, sedyelerin üzerindeki yaralılar, telefon, daktilo, kaza ve kader...

Aslında film uçlardan uçlara savruluyor. Bir an trajik bir yığın olay oluyor, sonra komiklikler yaşanıyor, sonra yine yüzeysel acıklı sahneler, arkasından bir anda duygusal derinlikte bir katman açılıyor. Yani film çok zekice hazırlanmış, basit gibi görünen yapısıyla kolay izleniyor, fakat modern insanın her gün şaşmaz bir biçimde yinelediği saçmalıkları göstermesi (obsesif takıntılar) açısından biraz düşününce filmin modern insana getirdiği eleştirilerle bezeli olasından dolayı hiç de öyle basit olmadığını, filmin içinde duyarsızlıklardan, çeşitli şekillerde tezahür eden isyanı ve sevgiyi de farkediyorsunuz. Televizyon karşısına haftada 1 kez oturan benim gibi biri açısından filmin izlenir kılan yönü kol saatinin film boyunca akışın bir yerinde durmasıydı. Zaten filmdeki mübarek saat hem filmin başında ve sonunda sözlü ve yazılı olarak, hem de sonunda kahramanımızın kurabiye canavarı sevgilisi tarafından alçıdaki koluna çizilen bir saat resmi olarak sürekli filmin ana karakterlerinden biri olduğu fikrimi destekliyor. :)

Filmin kahramanı bazen Henri Michaux'nun kahramanı sevimli Plume'a benziyor bir yandan, fakat kaderini değiştirmeye çabaladıkça daha dişli bir başka roman kahramanına dönüşüyor.

Fakat filmin ana karakterlerinden biri de kitabın/filmin ana karakterinin kol saati. Analog göstergelere sahip fakat dijital bir kadranı olan sayısal bir saat bu. Film boyunca saat, kahramanımız olan Harold Crick'e bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve fakat Harold Bey saatinin bozulduğunu zannediyor. Saat bir ara pes edip görevi bırakınca, saatin kaç olduğunu bir başkasına soruyor ve kendi saatinin 3 dakika kadar ileri olduğunu anlıyor. Bu da filmin sonundaki sahnelerden birine hazırlık aslında, sonradan anlıyoruz. İşte tam bu noktada o filmin akışını kıran o cümle dış ses tarafından kahramanızın bütün dengesini bozuyor:

'Harold Crick, saatinin bozulmasıyla ilgili başlayan sürecin onun ölümüne neden olacağından bihaberdi.'



Hem eğlenceli, hem düşündürücü, hem de bayıldığım tarzda aşk öyküsüyle (soğuk ve kaba bir bir vergi memuru olan Harold Bey ve kurabiyelerle örülü hoş bir dünyası olan Pascal Hanım) bezenmiş olan filmi beğendim ama 'Stranger than fiction' filminde bir Timex yerine mekanik bir saatin rol aldığı başka bir senaryo yazdım kafamda.

Saatlerin sultanı: Zenith



Bir kenara not almışım, ancak yazmak bir türlü nasip olmadı. Kitap-lık dergisinin Nisan 2010 tarihli 137. sayısında "Alışılmadık Reklamlar" başlığıyla ve Nazım H. Polat bir yazı yayımlandı. Yazıda geçtiğimiz yüzyılın başlarında çıkan Dersaadet isimli gazetede yayımlanan ilanlarla ilgili. Bu ilanları ilginç yapan ürünlerin şiirle tanıtılması, üstelik Altınel imzalı bu şiirlerin tamamı aruz vezniyle yazılmış olup hatasız olmaları da takdire şayan. Ancak konuyu büsbütün ilginç kılan ise 16 Temmuz 1920 tarihinde 4. sayfada yer alan bir ilan, okuyalım:

Kabahat Kimde?

Kıt'a

Bu saatten hayır gelmez dedin, attın ve kırdın,
Kabahat sende mi, saatte mi? Hayretteyim ben!
Cihanda saatin her nev'i ve cins çoktur amma
Zenit saatlerin sultanıdır dersem inan sen.


Altınel - İstanbul 413

(Dersaadet. Sayı: 9, 16.07.1920, s.4)

Gentlemen ve Pırlant

Gentlemen, Dünya gazetesinin de bulunduğu grup bünyesinde yayımlanan italyan kökenli ve erkeklere yönelik bir yaşam kültürü dergisi. Erkeklere yönelik derken daha çok zevk sahibi erkek işadamlarına, onların hayat biçimlerine ve hobilerine seslenen bir dergi demek belki daha doğru bir tanım olacaktır.

Derginin tasarımı dünya globus'un diğer yayınları gibi geleneksel olarak çok sıradan ve zayıf, fakat sayfa boyutlarından kaynaklanan gösterişli bir tarzı olduğu da görülüyor. Derginin kapağı ince olduğundan köşe uçları çabucak kırılıyor

Bütün bu fasılları bir yana bırakırsak Gentlemen dergisini bence sözü edilmeye değer kılan yönü saatlere layıkıyla yer vermesi. Robb Report dergisi bile -ki dünyada saatlere hakkını veren ölçüde yer en önemli küresel dergilerden biridir- artık Türkiye baskısında saatleri unutmuş görünüyor.

Bir saat meraklısı Gentlemen dergisinin 46. sayısına baktığında ise 14. sayfada Mont Blanc saatlerini, 22. sayfada Zenith El Primero 36.000'i, 40-41. sayfalarda Parmigiani Fleurier ve Montreaux Caz Festivalini, 93-95. sayfalarda ise Pırlant'ın saat hastanesinden söz edildiğini görebilir.

Dergide en ilginç sayfalardan biri bence Bursa Korupak AVM içinde bulunan bu saat hastanesinden söz edildiği kısımlar. Pırlant'tan Fatih Akpınar ile görüşülmüş ve sadece ayrıntılarıyla, ustalarıyla, çalışanlarıyla saat hastanesinin oluşumu ve nasıl hizmet verdiğini değil Pırlant'ın da tarihini anlatmış bir yerde.

Deniz, hava ve spor: SAS



SAS İrlanda temelli çiçeği burnunda yepyeni bir şirket ve henüz üretilmiş tek bir saatleri var. İrlanda temelli derken açıklamak gerek, tasarımlar ve diğer çalışmaları İrlanda'da yapılıyor fakat saatler İsviçre'de üretiliyor. Şirketin adını oluşturan harfler ise deniz (sea), hava (air) ve spor (sport) ilk harflerinden oluşturulmuş.

Sitelerinde ilginç olan ise ilk saatlerini nasıl hazırladıklarını, nelere önem verdiklerini, hangi malzemeleri neden kullandıklarını yazarak paylaşmış olmaları.

Saatin fiyatı pahalı görünebilir, ancak bu model sınırlı sayıda (100 adet) üretilmiş ve 1000 metreye kadar dayanıklı. (Gerçi çok kaliteli dalgıç saatlerini satın alan insanların bir kısmı saatlerini bu derinliklerde test etmek şöyle dursun bir zarar gelir diye havuza bile götürmez ya, orası ayrı bir konu.)

İlk tasarladıkları ve ürettikleri saat bir dalış saati.

ETA mekanizma kullanılan saat 44mm'lik gövdesiyle oldukça sağlam görünüşlü.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...