Saatler strese karşı

Bugünkü Zaman gazetesinin ekinde (CumaErtesi) yayımlanan habere gözüm takıldı ve okudum:

Philip Stein Tasler'in içindeki 8 hertzlik elektromanyetik frekanslı çip, vücudun elektromanyetik dalgalarını dengeliyor. Bu çip zamanla vücutta oluşan elektronik kirlenme (cep telefonu, bilgisayar, baz istasyonları, x-ray cihazları...) günlük stres ve hatta hastalıklar sebebiyle oluşacak değişikliklere karşı harekete geçiyor. Teslar çipi, bu sırada renk değiştiriyor. Genellikle morumsu bir renge dönüşüyor.


Aslında bu yeni bir haber değil Philip Stein saatleriyle ilgili daha evvel Star gazetesinde (2 Ocak 2006) benzer bir haber çıkmıştı:

Philip Stein Teslar şirketi tarafından özel bir saat geliştirildi. Şimdiden 26 milletvekilinin takmaya başladığı söz konusu saat Londra’da, Chiron Clinic tarafından test edilerek onaylandı. Elektro-manyetik çipi bulunan saat sayesinde, tansiyon düşürülüyor, strese bağlı baş ağrısı önleniyor ve geceleri derin uykuya geçiş sağlanıyor. Elektronik aletlerin yarattığı manyetik kirliliği de minimuma indiren saati kullanan milletvekilleri, geceleri rahatça uyuduğu için Avam Kamarası’nda uyuklamak zorunda kalmıyor.


Daha daha da öncesine gidersek 2005 senesinde Sabah gazetesinde bir haber var, bir bukle de ondan okuyalım şimdi:

Saat devi Philip Stein Teslar, stres yüzünden yaşanan baş ağrılarına ve uykusuz gecelere son verecek elektro-manyetik saat üretti. Gece derin uyku sayesinde gündüz şekerlemelerin de önüne geçen saati, 26 İngiliz milletvekili test edip onayladı! Başkent Londra'daki Chiron Clinic, bu özel saatin işe yaradığını araştırmayla kanıtladı. Saatin içindeki 8 hertzlik elektromanyetik frekanslı çip, özellikle elektronik eşyalar yüzünden ortaya çıkan negatif dalgaları yok ediyor. Dalgaların yol açtığı baş ağrısı, kalp ritmi bozuklukları ve uykusuzluk ortadan kalkıyor. Klinik bir aylık denemeler boyunca vekillerin yarısına elektro-manyetik saat, diğer yarısına ise şirketin sıradan bir başka saati takıldı. Özel uyku saatini takan vekiller kullanmaya başladıktan sonra çok daha rahat uyuduklarını, kalp rahatsızlıkları yaşamadıklarını belirtti. Muhafazakâr Parti milletvekili Justine Greening, saatin bürodaki bilgisayar, televizyon ve elektronik eşyalardan yayılan manyetik alanların kırılmasını sağladığını belirtti. Saat 600 dolardan piyasaya çıkarıldı.


Kendi saatini kendin tasarla



Bazen istediğiniz saati bulamazsınız. Bir yerini beğenirsiniz, bir başka yeri hoşunuza gitmez, keşke şöyle olsaydı dersiniz.

Blancier firması da zor beğenen saat meraklılarını düşünerek çok hayırlı bir iş yapmış. Satın almak istediğiniz saatin mekanizmasından kadran tipine varıncaya değin çeşitli özelliklerine kadar kendiniz belirleyip, ekranda görüyorsunuz, saate arkadan yandan bakıp görerek sipariş verebiliyorsunuz.

Satın alınmasa da bakılması ve beğeniye göre bir saat tasarlanması çok eğlenceli bir uygulama.


Başka bir kendi saatini kendin tasarla sitesi

Ayrıca 121time.com adresinde de kendi İsviçre saatinizi tasarlayabiliyorsunuz.

Duvar Saatleri / Julio Cortazar



Bir Famanın duvar saati vardı ve her sabah onu ÖZENLE kurardı. Bunu gören Cronopio gülmeye başladı, evine dönüp enginar-saati ya da cynara icat etti - her iki türlü de söylenebilir.

Cronopionun enginar-saati, duvarda bir deliğe sapından tutturulmuş çok iri cins bir enginardır. Enginarın sayısız yaprağı hem şimdiki saati, hem de aynı zamanda bütün saatleri gösterir, öyle ki saatin kaç olduğunu öğrenmesi için Cronopionun yapraklardan birini koparması yeterli olur. Soldan sağa doğru kopardığından, yaprak hep doğru zamanı gösterir ve her gün yeni bir yaprak dizisini koparır. Tam ortasına geldiğinde zamanı ölçmek artık olanaksızdır ve merkezdeki sonsuz mor gülde uçsuz bir mutluluğu keşfeder Cronopio. Daha sonra onu sirkeli sosla yer ve deliğe başka bir saat yerleştirir.


Kaynak 1, Kaynak 2

SIHH 2009 notları 1

1. Cartier "Salon International de la Haute Horlogerie" fuarında Santos 100 Squelette modelini tanıttı:

Hollanda saat kardeşliği

Heyecanla beklenen ve açılışı bugün yapılan SIHH (Le Salon International de la Haute Horlogerie) öncesi saatseverlerin gündemine düşen Hollandalı kardeşlerin başarısı hâlâ konuşuluyor:

Her ikisi de saat ustası olan Tim ve Bart Grönefeld kardeşler 4 yıl uğraşıp Hollanda damgalı ilk büyük komplike saati üretmeyi başarmışlar. Grönefeld GTM-06 isimli tourbillon mekanizmalı saat İsviçre-Alman estetiğinden biraz uzak olsa da kendisine has ilginç yapısından dolayı övgüyü hak eden önemli bir yapıt.



Tabii Hollandalı Grönefeld kardeşlerin başarısının temelinde İsviçre'de eğitim görmüş olmaları gibi önemli ayrıntılar da var. Fakat İsviçre saatçilik okullarından mezun olan her öğrenci daha sonra özgün tourbillon mekanizma icat edemiyor elbette.







Kaynaklar: 1, 2, 3

Saatçinin Richard Mille olarak portresi



Vacheron Constantin’in arkasındaki dolu dolu 250 yıllık birikimle geldiği nokta olan Quai de l’Ile kelimenin tam anlamıyla bir başyapıt. Fakat 2001 doğumlu bir şirket olarak henüz 10. yılını bile doldurmayan Richard Mille saatlerinin ulaştığı mertebe ise diğer saat şirketlerinin bilgelik dolu yüzyıllarını bir çırpıda aşan ve en üst sınıf (haute horlogerie) mekanik saatçilikteki sınırı fersah fersah geçen bir öneme sahip bence. Bazı tutucu saat çevrelerinin eleştirilerine maruz kalsa da başarısıyla ve teknik çözümleriyle örnek de oluyor aslında.



Bir başka açıdan bakarsak Rolex efsanesinin doğumuna tanık olmak gibi bir şey bu aslında. 1931 yılında Rolex ilk 360 derece dönebilen (tek yönlü de olsa) otomatik sistemi icat ettiğinde yeni bir çağ başlamıştı. Buluşun doğal sonucu olarak bugün bütün otomatik saatlerin yapısında Rolex’in icat ettiği sistem kullanılıyor (elbette çok geliştirildi, artık rotor tek yönlü dönmüyor, IWC gibi A.Lange&Sohne gibi saat şirketlerinin değişik buluşlarıyla güç birikimi çoktan 1 haftayı geçip 1 ay gibi mekanik bir saat için inanılmaz gelişmelere dayandı vesaire). Şimdiden örnekleri görüldüğüne göre RM saatlerinin getirdiği teknik yenilikler dalga dalga yayılacak ve bütün şirketleri olumlu olarak etkileyecek diyebiliriz.

RM saatleri hafiflikleri ile de insanı şaşırtıyor: RM006 43 gram, RM007-1 ise sadece 29 gram. Kullanılan malzemeler deniz uçaklarında ve üst sınıf otomobillerde kullanılan karbon nanofiber başta olmak üzere değerli madenlerden titanyum, altın vesaire. Hemen bütün saatlerinde tonoz biçimli yapı üzerine inşa edilen RM saatlerinin bir değer özelliği de darbe emici yapısıyla yenilikçi kasa tasarımı. RM saatlerinin bazılarının ilham kaynağı Formula 1 yarış otomobilleri (RM001-1, bazılarının ise mimari yapılar (RM0012), bazıları da yelkenli tekneler (RM014).

Aslında Richard Mille kendini bir ressam gibi görüyor ve şöyle söylüyor: “Saat kasası benim için boş bir tuval. Orada istediğim her şeyi yaratabilirim.” Ayrıca saat koleksiyonu yapanların üç temel kavramına (kalite, özgün tasarım, sınırlı sayıda üretim) bir de yaratıcılığı eklemiş olması bile tek başına övgüye değer.

RM saatlerinin çarpıcı güzelliğini ve yaratıcı bir zihnin ürettiği yapısal mekanizmanın insanı heyecanlandırmaması olanaksız diye düşünmekteyim. Hiç abartmadan söylemem gerek: Richard Mille yaşayan en önemli saat ustası, dahi bir tasarımcı ve yönetici.

Özetin özeti: Richard Mille saat üretim ve tasarım tarihinde yeni bir çağı başlatmıştır diyebiliriz.

Saat kültürü güçlü bir toplumuz

Bugün (13.01.2009) Referans gazetesinin 2. sayfasında ACY Saat şirketi ile ilgili bir haber var. Hem zaten ne zamandır ACY Saat hakkında yeni bir haber çıkmıyordu, bu sıralar bir haber bekliyordum doğrusu çünkü ACY çok başarılı ve hiperaktif bir şirket. (Gerçi ben ACY'nin temsil ettiği markalardan sadece U-Boat ve Boegli müzikli cep saatlerini beğeniyorum (hoş görünümlü ve neşeli saatler bunlar), ancak bu markalar dışındaki diğer saatleri de beğenen çok elbette.)

Derya Karayağız isimli hanımefendinin yaptığı haberin başlığını hiç beğenmedim, büyük ihtimalle lükse vurgu yapma gereğini duyan yazı işleri yapmıştır diye düşündüm ve ara başlıklardan birini yukarıya aldım. Zaten gazetelerde habis ur gibi yayılan "x kriz dinlemiyor" gibi başlık atma modası var, burada x'e konu neyse onu yazın benzer haberleri göreceksiniz.

Haberin sonlarına doğru Türkiye ile Yunanistan'ı karşılaştıran Fatih Yaman ise şu bilgiyi veriyor: "12 milyonluk Yunanistan'ın saat satışlarını yakalayamıyoruz belki ama aslında saat kültürümüz konusunda geçmişimiz çok güçlü."

Lüksten vazgeçmeyen Acy Saat, yenilikçi ürünlerine güveniyor

Derya Karayağız

Krizden etkilenmesine rağmen lüks segmentten vazgeçmeyen Acy Saat, farklı ve yenilikçi ürünlerine güveniyor. Acy Saat bu yıl gençlere özel iki yeni markanın yanı sıra mekanik ve özel dizaynlı cep saatleri de satacak.

Fenerbahçe'nin 100. yılı için özel yaptırdığı ve 12 bin euro fiyata sahip 100 adet Jacques Lemans marka saati, 3 gün içinde Fenerbahçeli ünlü isimlere satmasıyla tanınan Acy Saat, krizden etkilenmesine rağmen lüks segmentten vazgeçmiyor. 2008'de 16 bin adet saat satışıyla 3.5 milyon euro ciro hedefleyen firma, kriz nedeniyle yılsonu hedefinin yüzde 24 altında kaldı. Ancak krize rağmen lüks segmentten vazgeçmeyeceklerini ve bu yıl 25 bin saat satmayı hedeflediklerini vurgulayan Acy Saat'in sahibi Fatih Yaman, farklı ve yenilikçi ürünlerle gençlere hitap ederek hedeflerini gerçekleştireceklerine inandığını söyledi. Fatih Yaman, bu amaçla Black Dice ve The One adlı 2 yeni markayı daha Türkiye'ye getirdiklerini kaydetti.
2006 yılında başladığı saat satışını lüks segmentte sürdüren Acy Saat'in ürün segmenti içinde 50-70 bin euroluk saatler bulunuyor.

2009 hedefi 25 bin saat

2008 yılı hedefini 16 bin saat satışı ve 3.5 milyon euro ciro olarak belirlediklerini ancak kriz nedeniyle yıl sonunda bu hedefin yüzde 24 altında kaldıklarını anlatan Fatih Yaman, "Bu yıl önce geçen sene kaybettiğimiz yüzde 24'ü geri alacağız. Sonra bunun üstüne yüzde 20 büyüme hedefliyoruz. Bu yıl 25 bin saat satmayı planlıyoruz" dedi. Mevcut ürünleriyle büyüme hedeflerini yakalamanın zor olduğunu belirten Yaman, kriz döneminde yeni ve sıra dışı ürünlerle bu farkı kapatmaya çalışacaklarını ifade etti. Fatih Yaman, bunun için saat fiyatları 115 ile 225 euro arasında değişen ve özellikle gençlere hitap eden Black Dice ve The One markalarını Türkiye'ye getirdiklerini anlattı.

Bu yıl ayrıca mekanik ve özel dizaynlı cep saatlerini getirdiklerini, 2009 projeksiyonunda bu ürünlere çok önem verdiklerini dile getiren Yaman, "Fiyatları bin 500-5 bin 500 TL arasında değişen cep saatlerinin içine bir de mekanik müzik kutusu yerleştirilmiş. İçindeki müzik kutusu sayesinde Mozart ya da Vivaldi dinlebilen cep saatleri, özel bir aparatla masa saatine de dönüşebiliyor. Bu saatlerden yıl içinde 50 ile 350 arasında satmayı hedefliyoruz" diye konuştu.

Saat kültürü güçlü bir toplumuz

Ürünlerinin ağırlıklı olarak büyükşehirlerde olsa da Türkiye'nin 120 noktasında satıldığını kaydeden Yaman, ekonomik kriz yaşansa da Türkler'in yeniliklere açık bir toplum olduğunu vurguladı. Yaman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu durum bizi rahatlatıyor. 2009 yılı için çok olumlu beklentilerimiz var. Çünkü biz Türkiye'de yaşıyoruz. Türkiye çok genç nüfusa sahip, dinamik bir pazar. 12 milyonluk Yunanistan'ın saat satışlarını yakalayamıyoruz belki ama aslında saat kültürümüz konusunda geçmişimiz çok güçlü. Son birkaç yıldır bu saat kültürünü tekrar kazanmaya başlıyoruz. Bunun potansiyelini düşündüğünüzde oldukça yüksek. Bu potansiyeli gördüğümüz için geleceğe daha güvenle bakıyoruz."

2008 yılının zirvedeki 15 saati

Luxist.com sitesinin seçtiği 2008 yılının en ilginç (elbette yükte hafif pahada ağır olan) bu saatlerin her birinin ayrı bir özelliği var, kimi aslında saat değil sadece geceyle gündüzü gösteriyor, kiminde yüzlerce elmas var, kimi Pekin Olimpiyat Stadyumu'ndan esinlenmiş, kimi seneler önce ABD Başkanı John F. Kennedy için yapılmış bir saatin yeniden üretimi, kimi de ancak Paris'te iseniz gece görebileceğiniz yıldızların konumlarını gösteriyor, her halükarda ilginç saatler.

Görmekte fayda var: Top 15 Watches of 2008

Omega Replica JFK Watch

Van Cleef & Arpels Midnight in Paris Watch

Saatini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim



Milliyet, 24.11.1992, sayfa 7.

Belleğin azmi




Bunca acının ve sıkıntının yaşandığı bir dünyada benim saatlerden söz etmem tuhaf olabilir. Saatlerle ilgilenmek tıpkı şiir gibi, resim gibi, fotoğraf gibi hayata tutunmanın yollarından biri.

Ayrıca saatlerin insanı avutan bir yanı da vardır. "Bu da geçer" diye mırıldanır gibidir saatler, nitekim geçer de, zaman acı veya tatlı bir ilaç gibidir.

Her an hayatla ölüm arasındaki çizgiyi koşan saniyeler, arkasına yelkovanı, akrebi alıp, geçmişin yükünü bırakarak hep ileriye gider.

Böyle zamanlarda Salvador Dali'nin eriyen cep saatlerini çizdiği resim gelir aklıma. Resmin adı da çağrışımlara ve yorumlara açıktır: Belleğin azmi (La persistencia de la memoria)

Bu resim biraz da 'matematik'le ilgili olmalı. Değişmeyen bir dil matematik, dünyanın neresine giderseniz gidin farklı ülkelerden farklı kültürlerden insanların üzerinde mutabık kalacakları çözümler içerir ve üretir. Saat bilimi de böyledir, zamanı ölçmek için giderek hassaslaşan bir teknoloji ürünüdür, günümüzde sezyum püskürtmeli atom saatleri kullanılıyor mesela.

Peki ama resimdeki saatler neden eriyor? Matematik eğilip bükülebir mi? Zamanın göstergeleri değişebilir mi? Sert görünümlü, asık suratlı dakikalar pelteye dönüp yumuşayabilir mi? İşte bence bu noktada resimde olmayan ancak varlığını hissettiğimiz bir etken devreye giriyor: İnsan.

Resmin adının "Belleğin azmi" olması düşündürücü. İnsan belleği aslında saatlerle ve matematikle zıt yapıda. Zaten dinsel, pratik ve ekonomik ihtiyaçları bir tarafa bırakırsak saatlere olan ihtiyacımızın kökeninde belleğimizin eriyebilmesi, zamanı olduğundan farklı algılayabilmesi, bunun da hemen hemen her insanda farklı düzeylerde tezahür etmesi yatıyor.

Kolumuzdaki saatler bizi ortak bir zamanda buluşturuyor belki, ancak kolumuzu çevirip baktığımızda hissettiklerimiz farklı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...