Mimi Wo Sumaseba


Yani "Yüreğinin sesi" veya ingilizce olarak "Whisper of the heart" isimleriyle de vaftiz edilmiş olan ve senaryosu Hayao Miyazaki'ye ait 1995 tarihli bir Yoshifumi Kondo filmi. Film güzel, hoş, ancak bir sahnesi var ki büyük bir zevkle izledim. Bu filmi izlemiş olan saatperverler hemen anlamışlardır hangi bölümden söz ettiğimi. Ama bilmeyenler vardır belki:

Filmin bir sahnesinde tam bir kitap kurdu olan kahramanımız Shizuku, gizemli tombul bir kedi ile metrodan çıkar, kedinin gittiği yeri merak edip takip eder ve bir antikacı dükkanına varır.

İşte aşağıdaki diyaloglar bu bölümde, antikacı Shiro Nishi ile Shizuku Tsukishima arasında ve içinde izleyeni hayrete düşüren özelliklerle dolu, ayaklı koca bir otomat (hareket eden figürlerin bulunduğu) duvar saati önünde geçmektedir (bu duvar saati de duvar saati ölçülerinin biraz dışında, İstanbul'da küçük bir meydana, mesela Tünel Meydanına koysanız hiç yadırganmaz boyutlarda, neyse konuşmalar önemli, kulak verelim:



Shizuku - Ne kadar güzel bir saat.

Shiro - Bir kalede bulmuşlar, oldukça hasar görmüş. Şimdi bak, bunu hayatta anlayamazsın. Bak. (Elinde mücevhere benzer bir insan figürü vardır, merdiven yardımıyla heybetli duvar saatine bu parçayı yerleştirir, sonra anahtarla saati kurar.)

Shizuku - Bu da nedir? Ne kadar da güzel.

Shiro - Ne olduğunu şimdi görürsün.

Shizuku - Ne kadar da güzel, bunlar cüce mi?

Shiro - Çok şey biliyorsun. Yani cüceler hakkında çok şey biliyormuş gibi konuştun. Neyse şimdi de rakamları iyi takip et. Bakalım oynayacaklar mı?

Shizuku - Bu bir Elf.

Shiro - İyi görebiliyorsun değil mi? İstersen buraya çık.

Shizuku - Tamam. (Merdivene çıkar.)

Shizuku - Bu da prenses mi?

Shiro - Doğru bildin.

Shizuku - Birbirlerine âşıklar mı?

Shiro - Ama farklı dünyalarda yaşıyorlar. Çünkü sevgilisi cücelerin kralı. Saat 12'yi vurduğunda Prenses kendi dünyasına dönmek zorunda. Buna rağmen, Kral her gün aynı saatte yine buraya gelip Prensesin çıkmasını bekler. Belki de, bu saati yapan sanatçı kimse o da kendi aşkına karşılık bulamadı.

Shizuku - Demek bu yüzden ikisi de böyle üzgün görünüyorlar.

(...)

Dikkat edildiyse "saati yapan sanatçı" diye bir ifade var. Bu nasıl güzel bir anlatımdır, çeviren mi böyle çevirdi acaba diye düşündüm, ama sanmıyorum, ingilizce çeviride craftsman yani sanatkâr, usta, sanatçı anlamlarını taşıyor. Ancak bu kısımdan daha önemli olan ise saatin bir aşk öyküsünü barındırması. (Ayrıca bu öykünün de insanlık tarihinin miraslarından çeşitli masallara gönderme yapması başka bir güzellik.)

Dört tarafı kesme billur kapaklı bir eski saat...

“(…) Onu küçük bir odaya sokan uşak, “İstirahat buyurunuz, haber vereyim” diye çıkmıştı. Burası hiç oturulmamış hissi veren gayet az, lâkin tamamiyle stil eşya ile döşeli bir bekleme odasıydı. Orta masası üzerinde dört tarafı kesme billur kapaklı bir eski saat, yaşına rağmen çok taze, şen kalmış sesiyle rahat rahat, hayatından ve yalnızlığından memnun işliyordu. Ayarlı idi de: Dördü altı geçiyordu.

Şemsi’nin aklı bu saate takıldı. Yıllardan beri iyi bakılmış, yerinden pek kımıldamamış olan o saatle bazı kenar antikacı dükkânında gördüğü hurdalanmış, mineleri çatlayıp akrep ve yelkovanları kopmuş benzeri saatler arasındaki farkı düşünüyor:

— Hele şuna bak, düşkünlüğe uğramamış, başa neler gelebileceğinden habersiz, değişmeyen rahat âleminde yaşayıp gidiyor!

Zaten oturmamış, henüz ayakta olduğundan yanına yaklaştı, gülümsedi: Bir yabancının dikkatli bakışından ürkerek bir kanarya gibi susacağından korkmuştu. Bu evde eşyanın da alışkanlıkları, alıştıkları bir terbiye, bir resmiyet vardı. (…)”


Refik Halid Karay, Bu bizim hayatımız, İnkılâp Kitabevi, Dördüncü basılış, 1990, s.13.

Ünlü yazarımız Refik Halid Karay aynı zamanda bir saatperverdir. Romanlarında kimi zaman iki kişi konuşurken odanın bir yerinde saat çalıyorsa bir üçüncü şahsın sözünü kesmek istemiyorlarmışcasına saatin madeni tınlaması bitmeden konuşmazlar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...