'Kurgudan Daha Garip' Bir Saat
18 Ağustos 2010 tarihinde Çarşamba günü gece saat 23:25 sularında "Lütfen beni öldürme" gibi garip bir isimle vaftiz edilmiş olan filmin son sahneleri tv8 kanalındaydı, ben de karşısında. Biter bitmez hemen ışıklı kutuyu kapatıp not defterime koştum.
Sabah gazetelere bakarken tv sayfalarını genellikle hızlı geçerim, fakat 2006 Tarihli filmin önce afişi ilgimi çekti, sonra bir bakayım dedim konusu nedir diye ve izlenmeye değer buldum. Akşam Refik Halid Karay'ın 'Bugünün Saraylısı' isimli enfes kitabını -kötü bir sadeleştirmeye maruz kalmış olsa da, kitap şahane aslında- ne diyordum, kitabın 229. sayfasında yarıda bıraktığım için Refik Halid efendiden özür dileyerek televizyonun karşısına geçtim.
Film, özetle bir kahramanın yazar tarafından öldürüleceğini anlayınca yaşamaya devam etmek için mücadele etmesini anlatıyor.
Yan konulardan biri de yazar tıkanıklığı meselesi. Yazar film boyunca ana karakteri nasıl öldüreceğini düşünüp duruyor. Diğer yan konular ve dikkate değer ayrıntılar şöyle: Saat, kurmaca edebiyat ve tarihi, kitap, aşk, trajedi, komedi, roman, müzik, gitarlar (özellikle Fender Stratocaster), ölüm, tıkanma, yağmur, pastalar, süt, kurabiyeler, vergi baskısı, kader, kahve, doğa belgesellerı, yayınevleri, otobüsler, sedyelerin üzerindeki yaralılar, telefon, daktilo, kaza ve kader...
Aslında film uçlardan uçlara savruluyor. Bir an trajik bir yığın olay oluyor, sonra komiklikler yaşanıyor, sonra yine yüzeysel acıklı sahneler, arkasından bir anda duygusal derinlikte bir katman açılıyor. Yani film çok zekice hazırlanmış, basit gibi görünen yapısıyla kolay izleniyor, fakat modern insanın her gün şaşmaz bir biçimde yinelediği saçmalıkları göstermesi (obsesif takıntılar) açısından biraz düşününce filmin modern insana getirdiği eleştirilerle bezeli olasından dolayı hiç de öyle basit olmadığını, filmin içinde duyarsızlıklardan, çeşitli şekillerde tezahür eden isyanı ve sevgiyi de farkediyorsunuz. Televizyon karşısına haftada 1 kez oturan benim gibi biri açısından filmin izlenir kılan yönü kol saatinin film boyunca akışın bir yerinde durmasıydı. Zaten filmdeki mübarek saat hem filmin başında ve sonunda sözlü ve yazılı olarak, hem de sonunda kahramanımızın kurabiye canavarı sevgilisi tarafından alçıdaki koluna çizilen bir saat resmi olarak sürekli filmin ana karakterlerinden biri olduğu fikrimi destekliyor. :)
Filmin kahramanı bazen Henri Michaux'nun kahramanı sevimli Plume'a benziyor bir yandan, fakat kaderini değiştirmeye çabaladıkça daha dişli bir başka roman kahramanına dönüşüyor.
Fakat filmin ana karakterlerinden biri de kitabın/filmin ana karakterinin kol saati. Analog göstergelere sahip fakat dijital bir kadranı olan sayısal bir saat bu. Film boyunca saat, kahramanımız olan Harold Crick'e bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve fakat Harold Bey saatinin bozulduğunu zannediyor. Saat bir ara pes edip görevi bırakınca, saatin kaç olduğunu bir başkasına soruyor ve kendi saatinin 3 dakika kadar ileri olduğunu anlıyor. Bu da filmin sonundaki sahnelerden birine hazırlık aslında, sonradan anlıyoruz. İşte tam bu noktada o filmin akışını kıran o cümle dış ses tarafından kahramanızın bütün dengesini bozuyor:
'Harold Crick, saatinin bozulmasıyla ilgili başlayan sürecin onun ölümüne neden olacağından bihaberdi.'
Hem eğlenceli, hem düşündürücü, hem de bayıldığım tarzda aşk öyküsüyle (soğuk ve kaba bir bir vergi memuru olan Harold Bey ve kurabiyelerle örülü hoş bir dünyası olan Pascal Hanım) bezenmiş olan filmi beğendim ama 'Stranger than fiction' filminde bir Timex yerine mekanik bir saatin rol aldığı başka bir senaryo yazdım kafamda.
Saatlerin sultanı: Zenith
Bir kenara not almışım, ancak yazmak bir türlü nasip olmadı. Kitap-lık dergisinin Nisan 2010 tarihli 137. sayısında "Alışılmadık Reklamlar" başlığıyla ve Nazım H. Polat bir yazı yayımlandı. Yazıda geçtiğimiz yüzyılın başlarında çıkan Dersaadet isimli gazetede yayımlanan ilanlarla ilgili. Bu ilanları ilginç yapan ürünlerin şiirle tanıtılması, üstelik Altınel imzalı bu şiirlerin tamamı aruz vezniyle yazılmış olup hatasız olmaları da takdire şayan. Ancak konuyu büsbütün ilginç kılan ise 16 Temmuz 1920 tarihinde 4. sayfada yer alan bir ilan, okuyalım:
Kabahat Kimde?
Kıt'a
Bu saatten hayır gelmez dedin, attın ve kırdın,
Kabahat sende mi, saatte mi? Hayretteyim ben!
Cihanda saatin her nev'i ve cins çoktur amma
Zenit saatlerin sultanıdır dersem inan sen.
Altınel - İstanbul 413
(Dersaadet. Sayı: 9, 16.07.1920, s.4)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)