Alaturka zamanlara dair...

Şeyhülmuharririn Burhan Felek'in tatlı diliyle yazdığı bir yazı, alaturka vakitleri bilmeyen, yaşamayan benim gibi saat meraklılarının, ancak eski romanları okumayı sevenlerin, hikayelerde, anılarda kalan alaturka saat ayarını aydınlatan bu bilgi hazinesini ilgiyle okuyacağını biliyorum.

Burhan Felek'i şükranla anarak, bir konuyu hatırlatayım, yazıyı rahat rahat okumak için lütfen üzerine tıklayıp büyütünüz, iyi okumalar:

En iyi otomatik saat



11 Kasım 1965 tarihinde Milliyet gazetesinde yayımlanan bu ilana bakıp da düşüncelere dalmamak veya şaşırmamak elde değil. Buren (veya Büren) 1873 doğumlu mümtaz bir saat firmasıydı. Eski saat sevenler arasında şimdi bile mekanizmalarından övgüyle sözü edilir, şurada burada güzel Buren'ler çıkar, bu saatleri yıllara inat, yorulmayan, üzülmeyen bir sevgiyle taşıyanları/sevenleri vardır. Patentli çeşitli buluşları olan bu saat üreticisi Hamilton'un da sahibi olan şirket tarafından satın alınmış ve Buren markası 1972 yılında son nefesini vermiş ve hatıralarda yerini almış..

En iyi otomatik saat ilanını gördüğüm vakte kadar en iyi mekanik (otomatik veya kurmalı farketmez) saatin, insanı hiç üzmeyen haysiyetli bir saat olduğunu, ucuz veya pahalı olmasının görece çok önemli olmadığını düşünüyordum.

Aslında en iyi mekanik saatin gerçekte olmadığını rahatlıkla söyleyebilirdim. Benim için en iyi otomatik saat bir "Seiko 5" (flieger, aviator veya military) iken bir başkası için "Jacques Etoile Bidynator 72" (şahanedir) olabilir, öteki "Hayır efendim, Rolex Submariner en iyisidir" diyebilir, bir diğeri Patek Philippe Calatrava en iyi mekanik saattir der, engel olunamaz.

Fakat 'en iyi otomatik saat' ifadesini bir şirket reklamında görmeyi beklemezdim, Patek Philippe dahi böyle ilanlar vermiyor, ayrıca içinde "en" kelimesi olan bu tarz ilanları haddini aşmak olarak değerlendirilir, oysa o saati gördüğümde hak verdim biraz. Bir zamanların en iyisi oydu kimine göre.

Kaynak: Büren Watch

Bozuk bir saatin öyküsü

Aşağıdaki yazı Ekşi Sözlük yazarlarından uf tarafından mekaniksaat.com için yazılmıştır. Kendisine teşekkür ederim. İyi okumalar:

1980 darbesinin üzerinden fazla geçmemiş, meşhur 1985 kar tatili olmamış. İlkokullarda siyah önlüklerin giyildiği zamanlar, galiba 1983 kışı. O zaman memlekette her şey yok ya da kolay kolay bulunmuyor. Kolumda yeni çıkmış fiyakalı dijital saatlerden var, sınıfta büyük sükse yapıyor. Fakat benim gözüm annemin bileğindeki siyah kayışlı narin saatte.

Annem, tekne kazıntısı dediklerinden dedemin biricik evladı. Gizli gizli çikolatalar yedirip bir fiske bile vurmadan büyüttüğü bir çocuk. Hatta dedemin evin en küçüğüne sevgisi o kadar belli ki abla ve ağabeyler babalarının kardeşlerini daha çok sevdiğini hiç kıskanmadan dillendirebiliyorlar. İşte bu kız çocuğu 60’lı yıllarda liseyi bitirip bir de hukuk fakültesini kazanınca dedem soluğu Sirkeci’deki Tevfik Aydın’da alıyor. Güzel kızına güzel bir saat.

Ben annemin bileğindeki saat için ölüp bitiyorum. Nasıl ikna ettiğimi bilemiyorum ama annem bana kıyamıyor ve saati veriyor. Saat kolumda, keyfime diyecek yok. Derken kar yağıyor ve öğretmen bizi kartopu oynamak için dışarıya çıkarıyor. Ben de “şimdi kolumda su filan gelir, bozulur saat” diye çıkarıp cebime koyuyorum. Ve sakınan göze çöp batar misali sınıfa döndüğümüzde saati düşürdüğümü fark ediyorum. Korkuyla karışık bir üzüntü duyuyorum. Hemen dışarı çıkıp arıyoruz, bakıyoruz; saat yok. Yok, yok, yok!

Zil çalınca evin yolunu tutuyorum. Yaptığı yaramazlıkları saklayan bir çocuk değilim. Bardak kırıldı mı cam parçalarını çöpe atıp delilleri ortadan kaldırmaktansa “anne, bardağı kırdım.” diyenlerdenim. Annemin bana kızacağından çok korkuyorum ama söylüyorum. Çok ama çok üzülüyor. Dayak yemiyorum fakat annemin üzüntüsü gördükçe keşke beni dövse diyorum, dövse de kurtulsam…

Gel zaman git zaman karlar eriyor ve saat ortaya çıkıyor. Ne fayda, saat dayanır mı o kadar karın altında günlerce kalmaya. Bozulmuş. Hem de tam biri yirmi iki geçe. Götürüp anneme veriyorum ve bir daha da ellemiyorum saati.

Dedem, o kışın ardından vefat etti. O gün bugündür kardan, karda yürümekten ve kartopundan nefret ederim. Saati de geçenlerde annemden istedim, sakladığı yerden çıkardı, verdi. Şimdi ben saklıyorum. Tamir edilebilir mi? Onu hiç bilmiyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...