Yeni üretilmiş bir saat boş bir tuvaldir, çizgiler, figürler, renkler, düşünceler daha ortada yoktur.
Yeni bir saat üzerine mürekkep dökülmemiş bir kağıttır, arzuların sıcaklığı, yazgının karanlığı düşmemiştir daha.
Yeni bir saat, hiç yazı yazmamış bir kalemdir. Kalem yazdıkça, kalem olur, saat ise yaşadıkça, çizgi çizgi biriktirdikçe. İnsan ustalaştıkça kalem başkalaşır, yazı değişir, akıl da gelişir.
Saat yazıya benzer bir değişim yaşar, kırılıp dökülse de tamir edildiği vakit yine ayağa kalkar büyümeye, zamanı izlemeye devam eder.
Ağladınız bir gün, saatin kalbinde izi kalır, güldüğünüz an bir iz daha düşer.
Birini çok mu sevdiniz? Saat bunu kaydeder.
Özlüyor musunuz? Saat buruşur.
Yalnız mısınız?
Saat yanınızdadır, tıkırdayıp durur, "bu da geçer hu" der gibidir.
Nesilden nesile geçen saatler hele, daha size gelmeden önce nice nice acının tortusuyla, pıtrak açan sevinçle, istek ve kederle dolu doludur, siz üstüne eklersiniz, sizden sonrakiler de ekler, günün birinde tutacak el, bakacak göz kalmayıncaya kadar saat büyümeye devam eder.
Bir gün, vakit tamam olunca saat bile veda eder, ama siz belki çoktan veda ettiniz, bilinmez ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder