Kendine ait bir saat



Zaman çoğu şeyi eziyor, kırıyor, şekil değiştirmesine neden oluyor, bazı şeyler de zamanla yok olup gidiyor. Kendimiz de değişiyoruz ama galiba dünya bizden daha hızlı değişiyor! Bu durumda kişinin hep yanında olmasını istediği insanlar ve nesneler önem kazanıyor. Her şeyin bu kadar hızlı, bu kadar çabuk değişmesi ve hızlıca giden bir araçtan etrafa bakmaya çalışırken ayrıntıları, incelikleri göremiyor oluşumuz çok hüzünlü aslında.

İnsanın kendine zaman ayırması, bunu da hakkıyla yapması mümkün müdür? Kendimize ayırdığımızı zannettiğimiz zamanları da hep başkalarıyla paylaştığımızı, bazen kendi isteklerimizden uzaklaşıp başkalarının istekleri/beğenileri doğrultusunda yaşadığımızı düşünürsek, "ne kadar veya nasıl kendimiz olabiliriz?" diye bir soru çıkabilir pekala. Feminist düşüncenin temel kitaplarından biri olan Virginia Woolf'un 'Kendine Ait Bir Oda' kitabı gibi her saatseven, mekanik saatlere tutkuyla bağlı olan her insan da hep yanında duracak, hayatına ortak olacak 'kendine ait bir saat' arar durur.

'Kendine ait bir saat' bulmak da her insanın harcı değil galiba. Kişinin "işte bu benim saatim, ben de bu saat gibiyim veya bu saat benim gibi" diyebileceği bir saati bulması için belki de aşka düşmesi, başka bir hâl içine girmesi gereklidir. Belki de kişi 'kendi' saatine ancak kendini törpüleyerek, incelterek ulaşır. Belki de her yaşın ayrı bir saati vardır. Belki insanın içindeki saatiyle kolundaki yahut masanın üzerindeki saatin hemahenk olması gerekir, belki bu yüzden bazı saatsevenlerin gözü hep dışarıda, başkasının kolundaki veya vitrindeki saate bakıp duruyor ve soruyor: "Acaba içimdeki saat ile bu saat aynı tarzda mı, aynı düşünüşte mi?"

Sahte saatler üzerine



Geçen gün taklit veya sahte saatler (bugün yanlış bir sözcük olarak taklit veya sahte yerine replika denilmekte, oysa saatçilikte 'replika' eski bir modelin yeniden üretimi anlamına geliyor) üzerine gazetelerde 31 Ağustos 2010 tarihinde çıkan bir haber vesilesiyle konuyu yeniden arkadaşlarla konuştuk, tartıştık. Haberde sahte ürünlerin özgün markalara bir zarar vermediği, aksine tanıtımını yaptığı iddia ediliyordu.

Haberin devamında Avrupa Birliği’nin destek verdiği ve haberin de kaynak aldığı bir araştırmada sahte marka ürünler konusunda güya çarpıcı sonuçlara varılmış. Lüks markaların pazarlarını kaybettiği iddiasının doğru olmadığı söylenmiş. Oysa bunun için özel bir araştırmaya gerek yoktu bence. Lüks ürünleri satın alabilenler ile alamayanlar arasında bir gelir uçurumu olduğu bariz değil mi? Sonuçta lüks ürünleri satın alan bir azınlık var, çoğunluk da onları taklit ediyor. Haberin sonrasında moda endüstrisinden örnek veriliyor ve pazar kaybının hesaplanan maliyetin beşte biri olduğunu söylüyor. Bu aslında ciddi bir oran, ancak biz moda sektörünü bir yana bırakalım ve sahte saat sektörüne bakalım.

Sahte saatlerin alıcıları belli, bilgi sahibi olmayıp sadece görüntüsünü beğendiği lüks ürünlere parası yetişmeyenler ve lüks ürünleri tasarım açısından beğenip de para vermek istemeyenler. Ama meselenin bence odak noktası ve arkadaşlarımın da görmek istemedikleri nokta sahteciliğin artık lüks ürünleri aştığı ve orijinal saat almak isteyenleri de hedef olarak seçtiği gerçeğidir.

Sahtecilik bir hayat biçimi oldu adeta. Kimi çok memnun halinden, kolunda bir sanat eserinin rezil bir kopyasıyla gezenler kendilerini ne denli gülünç duruma düşürdüklerinin de farkında değil. Sahte olduğunu bilip de saatini gerçek diye tanıtmanın adı kurnazlıktan başka bir şey değil aslında.

Bu sahte saat sektörüne de yansıyor ve ne yazık ki sadece lüks ürünlerin değil 50-100 liralık saatlerin bile sahtesi yapılıyor! Eskiden Seiko'nun sahtesi olmaz derlerdi. Yapıyorlar. Citizen veya Casio'nun sahtesi çıkmaz derlerdi. Maalesef değeri 5 liranın üzerindeki her saatin sahtesi yapılıyor.

Vahşi ve habis ruhlu bu sektör artık zaten sahte saat almak isteyenlerin aklını ve kalbini onarılması çok zor bir şekilde yerinden sökmüştü, şimdi geriye masum insanlar kaldı. Orijinal ama uygun fiyatlı saat satın almak almak isteyenler artık ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Sahtecilik teknolojisi çok ilerlediğinden saatlerin özgün olup olmadığını anlamak da çok zor çünkü uydurma garanti belgeleri bile üretiliyor. Satıcıların kolay ve çok para kazanma hırsları da masum alıcının önündeki bir başka engel.

Karanlık ruhlu dolandırıcıların elindeki sahte saat sektöründe, ne yazık ki insani değerler yok, paranın tek kanun olduğu gerçeği var. Dünyamızda dolandırıcılığın en alt düzeyde dahi hüküm sürdüğünü bilmek en azından yem olmadan gerçek saatlere ulaşmak için bir başlangıç sayılır.

Kullanıcılar saat koleksiyonerleri gibi çok şey bilmek zorundalar artık.

Fotoğraf (c) bizans

İzlanda'nın gururu: JS Watch



Kurda sormuşlar "Ensen niye kalın?" diye, "Kendi işimi kendim yaparım da ondan" demiş. Kendi işini kendi yapanları severim. Çünkü onlar başkasından medet ummaz, nasıl istiyorsa öyle yapar, acısını da sevincini de yaşar ve olgunlaşır. Saat üretiminde de böyle, hep başkaları karar veriyor (mekanizma kısmı ayrı bir tartışma konusu) bize de onlara para ödemek düşüyor. Bir zamanlar bu topraklarda saatin her parçasını kendi yapan ustalar vardı, şimdi tamircilik dahi bozulan parçanın değiştirilmesi olarak yeniden tanımlanıyor. Yani artık tamir dahi edemiyoruz, parça değiştirmek daha kolay, hem artık sistem bu şekilde tasarlanıyor.

Aylar önce çok sevdiğim bir ustaya neden ülkemizde İsviçre/Almanya standartlarında mekanik saat üretilmediğini sormuştum. Verdiği cevap ilginçti, "Biz burada bir saat üretene kadar, başkaları masaya 10 tane 100 tane saat bırakır" demişti.

Ama böyle düşünmeyenler de var. Kahramanca kendi ülkelerinde üst düzey saatler üreten, tasarlayan insanlar var. Mesela JS Watch (bundan sonra 'JS Saatçilik' olarak geçecek) böyle bir kuruluş. İzlanda'nın ilk ve tek saat üreticisi.

Peki İzlanda (Iceland, buzlar ülkesi) nasıl bir ülke? Atlas okyanusunun kuzeyinde yer alan Avrupa ile Grönland ın arasında bulunan, 103 bin km2 lik ve 320 bin nüfuslu bir ada ülkesi olan İzlanda'nın temel geçim kaynağı balıkçılık. Ancak kuzey kutbuna yakın bu ülke finans sektörüyle fazla içli dışlı olup hesapsız büyüyünce son yaşanan küresel kriz nedeniyle dış borçlarını ödeyemedi ve bilindiği gibi 2008 yılında iflas bayrağını çekti. İzlanda doğa harikası bir ülke fakat çok sert iklim koşullarıyla da mücadele ediyor. Toplam nüfusun yarısından çoğu başkent Rejkjavik'te (Reykavik) yaşıyor.

Ben de bunları değil Pierre Loti'nin İzlanda Balıkçısı (Pecheur d'Islande) kitabını bilirdim. Yann ile Gaud'un aşkını okuduktan sonra bu kitabı unutmak mümkün değil fakat başka bir aşkı ve gerçeğe dönüşen başka hayalleri anlatmak istiyorum şimdi:

2005 yılında Sigurdur Gilbertsson, Julius Heidarsson, Grimkell Sigurthsson ve Gilbert O. Gudjonsson isimli dört kişiden oluşan bir grup adam saat sevgilerinin bir sonucu olan rüyalarını gerçekleştirip JS saatçiliği kurdular.

Amaçları kuzeyin soğuk havasına ve derin sularına dayanıklı, kendi istedikleri tasarıma sahip, kuşaktan kuşağa aktarılabilecek sağlamlıkta ve kişiye özel ayrıntıları bulunan saatler üretmekti. Aradan 5 yıl geçti ve ürettikleri saatlere bakınca istediklerini başardıklarını görebiliyoruz.

Saatlerinde en kaliteli mekanizmaları ve üst sınıf malzemeleri kullanıyorlar. Dolayısıyla hiç ucuz saatler değil. Ama ürettikleri her saatin bir hikayesi, her saatin anlattığı bir şeyler var.



Ürettikleri saatlerden bir tanesi olan Sif N.A.R.T. modelini (North Atlantic Rescue Timer) İzlanda Sahil Güvenlik ekipleri kullanıyor:



Sahil güvenliğin kullandığı İzlanda bayrağının renklerini taşıyan nato kordon ile harika görünüyor bu saat, zaten nato kordonların rahatsız edici metal ve kısa ömürlü deri kordonlardan çok daha iyi vasıflara (uzun ömürlü, dayanıklı, rahatsız etmeyen) sahip ve hoş göründüğünü düşünüyorum:



Arada sırada düzenledikleri atölye çalışmalarında dinlenen müzik eserlerinin listesini de internet sitelerine koymuşlar, sadece saat değil gerçekten klasik müziği sevdikleri ve bu konuda oldukça bilgili ve zevkli oldukları görülüyor:

1. Le Nozze di Figaro, K. 492: N. 21 Duetti… 2:55
2. Dalla: Caruso / Luciano Pavarotti 5:25
3. Le nozze di Figaro, Act 2: "Voi, Che Sap… 2:55
4. Flower Duet from Lakme (From "British … 4:22
5. Carmen, Act 1: Habanera - "L'amour Est… 4:19
6. Wolfgang Amadeus Mozart - Requi… 3:09
7. Tomaso Giovanni Albinoni - Adagi… 9:52
8. Symphony nr 5 / Beethoven 5:35
9. Gianni Schicchi, Act 1: "O Mio Babbino C… 2:33
10. C horal / Beethoven 13:5111. Les Contes d'Hoffman, Act 4 Barcarolle: … 2:32

Referans kaynaklar:

> JS Watch Co. Sif - N.A.R.T. (the official watch of the icelandic coast guard) (OceanicTime)

> SIF - N.A.R.T - JS Watch Company (Tempus Fugit)

> The Sif NART - A 1000m Watch Built for The Icelandic Coast Guard (Hodinkee)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...