Christian Marclay, Ali Kazma, Recep Gürgen ve Mustafa Şem'i Pek




"The Clock" isimli video çalışmasıyla Venedik Bienali'nde yılın sanatçısı seçilen Christian Marclay ve ona yardımcı olan ekibi binlerce filmi izleyip, içinde saatlerin, saatlere bakanların ve saatin kaç olduğunu söyleyenlerin bulunduğu sahneleri toplamış, bunları da bir gün esasına göre dizmiş.  "The Clock" isimli video tam 24 saatlik bir süreye sahip.

Tamamı internet üzerinde mevcut değil fakat bienal sırasında çekilmiş görüntüler mevcut. Muazzam bir iş olduğu belli, her ne kadar sinemaya karşı, video çalışmalarına karşı bir sevgim yoksa da saygı duyulacak, takdir edilecek bir çalışma olduğunu anlıyorum.

Ben de romanlarda, hikayelerde ve şiirlerde bulunan saatlerle ilgili cümleleri, paragrafları toplamaya heves etmiştim, halen toplamaya çalışıyorum, fakat bu ciddi bir çalışma değil, bitecek gibi de değil zaten.

Bu tür derleme toplama çalışmaları nihayetinde özgün çalışmalar değil, asıl güzel olan ve saygıyı içten hak eden çalışmalar Ali Kazma gibi sanatçıların yaptığı çalışmalardır bence. Kendisinin Recep Gürgen ustayı gözlemleyip, bir masa saatini tamir aşamalarını başından sonuna görüntülediği video çalışması "Saat Ustası / Clock Master" (2006) unutulmazdı mesela. Hem bir çağdaş sanat çalışması hem de bir belgesel olmasıyla önemli bir çalışmaydı.

Özgün çalışmalara daha çok değer vermek ve desteklemek gerek, Recep Gürgen gibi bir ustayı bir daha bulamazsınız çünkü.

Bu noktada Türkiye'de saatçilik sektörünün eleştirileceği çok nokta var. Yeterince güçlü bir meslek birliği olmadığından, ülkemizdeki saat kültürü de kayda geçirilemiyor, gelişemiyor ve sağlam bir arşiv oluşturulamıyor.

Oysa Mustafa Şem'i Pek'in zamanında bir belgeseli çekilseydi, bu müthiş saat ustasını daha iyi tanıyabilirdik. 

Bugün şaşkınlık verici olarak görülebilir, ancak Mustafa Şem'i ustamız, bundan 50 sene kadar önce saat ithal etmeyip kendi özgün saatlerini üretiyordu. Bugün kendi başına saat üreten böyle büyük bir ustamız yok. 
Geriye sadece kahraman ve mütevazı saat tamircilerimiz kaldı. 

Tahammül Saati


Mekanik bir saatin içinde gözle görülemeyen bir şey vardır ki, anlaşıldığı vakit veya bir şekilde çözüldüğü vakit yeryüzünde ölümlü olmanın sıkıntısını yaşayan biz faniler için yeni kapılar açılmış olacaktır.

Saatin içindeki gözle görülemeyen bu tuhaf şeye "tahammül" adı verilmiş olup, saatlere ne zaman bakılsa hemen dile gelmez de sezdirir sanki, her mekanik saat dayanıklı ve sabırlı olmayı öğütler gibidir.

Çarklar kendilerine ait bir ritimle döner, ibreler hızlı yahut yavaş, hepsi kendi tabiatına göre hareket eder, saatin parçacıkları tarihin sayfalarındaki insanlar gibi davranır, yapılması gereken işlerini yapar, bazen kendi doğasının saatine göre, bazen yeterince ihtimam gösterildiğinde çevredeki saatlerle uygun adımdahi yürüyebilir.

Fakat saatlerin zamanı saniyesi saniyesine doğru göstermesi hiç gerekmez, çalışan her saat zaten kendi zamanını gösteriyordur, sadece çalışmayan, yürümeyen saatler başka zamanları gösterir, onlar da kendi başlarına arızalarıyla güzeldirler.

Demek istediğim mükemmel bir insan olmadığı gibi mükemmel bir zaman aracı da yoktur. Her fırsat bulduğumda söylüyorum, hem zamanın bizzat kendisi kusursuz değil, hem de zamana dair hemen her şey. Öyleyse zamanın içinde yaşıyoruz, biz de akıp gidiyoruz ve tahammül ediyoruz.

Tahammül, ince ince desenleri olan ve unutkanlıkla bezenmiş olan hayatımızın dayanak noktalarından biri, belki de birincisidir. Tahammül olmasaydı dünya yaşanacak yer olmazdı. Kimse oturup şiir, öykü, roman yazmaz, kimse aşık olmazdı.

Kolunda, cebinde, masasında veya duvarında bir saati olsun olmasın, herkesin bir tahammül saati vardır. Kimi kırılgan, huysuz, kimi yekpare, kırılmaz, kimi tahammül saati kaba, duygusuz, kimi sevdiğini bile söyleyemez, kimi hep suskun, kimi aşağıdaki başka dünyaları örter gibi durmaksızın konuşan cinsten.

Tahammül saati kiminin serin aklında, kiminin sıcak kalbinde kendine bir köşe bulmuştur.

Lakin hemen her şey çarklar gibi aşınır bir gün, tahammül saati de yorulur, öyle bir vakit gelir ki işini bırakıp sessizce ömür perdesini kapatır.

Yine de en güzel derslerden biridir tahammül, hep sınıfta kalsak bile, dersin kendisi ne güzeldir.

Usta eller, acemi ellere karşı

Bir saate baktığımda aklıma ustaların elleri gelir. Sonra o saate dokunan, kuran eller.
Biçare dünyanın en yakın köşesinden en uzak noktalarına kadar kötü haberlerin gelmediği bir gün yok.
Eller dünyayı yıkmasın, kötülük yapmasın, başka insanlara zarar vermesin, hep güzel işler yapsın isterim.
Mb
————-
Mantel clock; eight-day spring-driven movement. Torsion pendulum (mercurial) with a helical spring. Silvered-metal chapter-ring open in the centre to show the escapement, similar to those in mystery clocks Gilt-metal case with moulded borders; bevelled glass panels to front, back and sides.
via http://www.britishmuseum.org 

Mekanik bir saate baktığımda aklıma önce ustaların elleri geliyor.

Tasarlayan, planlar yapan, yazan çizen elleri de unutmayalım. (Bir zamanlar tasarlayan ve yapan aynı ellerden mürekkepti. Sonra işler değişti. Bir kişi yetişemez oldu, dünya hızlandıkça hızlandı, sabır öylesine azaldı ki, artık sabrın sözünü eden kalmadı.)

Sonra o saate dokunan, kuran elleri düşünürüm.

Bir saati yapan eller ile iş bitmez, insan ürünü olan ve insana ait her şey gibi hem doğanın yasaları gereği, hem de insanın tabiatından kaynaklanan sıkıntılar saatlere de yansır. O zaman tamir eden eller gelir.

('Ellerin dert görmesin' denir ya, bir saati tamirden alınca öyle söylemek gerekir.)

Saate uzanan ellerin, huzura da uzandığına inananlardanım. Elbette bu düşüncenin zamanla bir ilgisi yok. Bir saatin çalışması güzeldir, fakat saatler eliyle zamanın bir tahakküm aracı olarak kullanılması kötüdür. "Bir dakika geç gelirsen ayakta durma cezası alırsın" gibi söylemlerden bahsediyorum, geçenlerde zaman mevhumu olmayan bir kabileye ilişkin haber okurken zamanın insana neler ettiğini düşünmemek elde değildi. Zaman ve seneler içinde biriken kültür belki de bizi sınırlıyor, doğadan uzaklaştırıyor. Eskiden alaturka saat ayarına göre yaşayan, güneşin gökyüzündeki konumuna göre hayatını düzenleyen bir ülkede bugün alafranga ayara göre yaşıyoruz ve acı sonuç: Günümüz gecemiz belli değil. Doğulu beslenme tarzına sahip ama batılı çalışma düzeniyle uğraşan aklımız, kalbimitz her daim karışık, buruşuk.

Ülkemizi bırakıp dünyamıza bakalım: Biçare dünyanın en yakın köşesinden en uzak noktalarına kadar kötü haberlerin gelmediği bir gün yok.

Eller dünyayı yıkmasın, kötülük yapmasın, başka insanlara zarar vermesin, hep güzel işler yapsın isterim.


————
Fotoğraf/Photo (Kaynak/Source): Mantel clock; eight-day spring-driven movement. Torsion pendulum (mercurial) with a helical spring. Silvered-metal chapter-ring open in the centre to show the escapement, similar to those in mystery clocks Gilt-metal case with moulded borders; bevelled glass panels to front, back and sides.

via http://www.britishmuseum.org
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...