Bozuk bir saatin öyküsü

Aşağıdaki yazı Ekşi Sözlük yazarlarından uf tarafından mekaniksaat.com için yazılmıştır. Kendisine teşekkür ederim. İyi okumalar:

1980 darbesinin üzerinden fazla geçmemiş, meşhur 1985 kar tatili olmamış. İlkokullarda siyah önlüklerin giyildiği zamanlar, galiba 1983 kışı. O zaman memlekette her şey yok ya da kolay kolay bulunmuyor. Kolumda yeni çıkmış fiyakalı dijital saatlerden var, sınıfta büyük sükse yapıyor. Fakat benim gözüm annemin bileğindeki siyah kayışlı narin saatte.

Annem, tekne kazıntısı dediklerinden dedemin biricik evladı. Gizli gizli çikolatalar yedirip bir fiske bile vurmadan büyüttüğü bir çocuk. Hatta dedemin evin en küçüğüne sevgisi o kadar belli ki abla ve ağabeyler babalarının kardeşlerini daha çok sevdiğini hiç kıskanmadan dillendirebiliyorlar. İşte bu kız çocuğu 60’lı yıllarda liseyi bitirip bir de hukuk fakültesini kazanınca dedem soluğu Sirkeci’deki Tevfik Aydın’da alıyor. Güzel kızına güzel bir saat.

Ben annemin bileğindeki saat için ölüp bitiyorum. Nasıl ikna ettiğimi bilemiyorum ama annem bana kıyamıyor ve saati veriyor. Saat kolumda, keyfime diyecek yok. Derken kar yağıyor ve öğretmen bizi kartopu oynamak için dışarıya çıkarıyor. Ben de “şimdi kolumda su filan gelir, bozulur saat” diye çıkarıp cebime koyuyorum. Ve sakınan göze çöp batar misali sınıfa döndüğümüzde saati düşürdüğümü fark ediyorum. Korkuyla karışık bir üzüntü duyuyorum. Hemen dışarı çıkıp arıyoruz, bakıyoruz; saat yok. Yok, yok, yok!

Zil çalınca evin yolunu tutuyorum. Yaptığı yaramazlıkları saklayan bir çocuk değilim. Bardak kırıldı mı cam parçalarını çöpe atıp delilleri ortadan kaldırmaktansa “anne, bardağı kırdım.” diyenlerdenim. Annemin bana kızacağından çok korkuyorum ama söylüyorum. Çok ama çok üzülüyor. Dayak yemiyorum fakat annemin üzüntüsü gördükçe keşke beni dövse diyorum, dövse de kurtulsam…

Gel zaman git zaman karlar eriyor ve saat ortaya çıkıyor. Ne fayda, saat dayanır mı o kadar karın altında günlerce kalmaya. Bozulmuş. Hem de tam biri yirmi iki geçe. Götürüp anneme veriyorum ve bir daha da ellemiyorum saati.

Dedem, o kışın ardından vefat etti. O gün bugündür kardan, karda yürümekten ve kartopundan nefret ederim. Saati de geçenlerde annemden istedim, sakladığı yerden çıkardı, verdi. Şimdi ben saklıyorum. Tamir edilebilir mi? Onu hiç bilmiyorum.

7 yorum:

  1. Çok hüzünlü bir öykü. Onca zaman annenin saati hala daha saklayışı ve en çok da ne annenin ne de anlatıcının hiçbir zaman saati tamir ettirmeyi düşünmemeleriyle Kafka'nın kısa öykülerini anımsatıyor.

    YanıtlaSil
  2. Bazı nesneler insan hayatında ve zihninde derin izler bırakıyor.

    Uf saati layıkıyla tamir ettirdikten sonra bir de yeni fotoğrafını gönderirse çok güzel olacak.

    YanıtlaSil
  3. TEFAY marka saati ve hikayesini okuyunca çok duygulandım. TEFAY markası rahmetli babamın isim ve soyadının birleşmesinden meydana gelmiştir.
    Birde soyadımızın tersi olan NIDYA markamız vardı.
    O zamanlar Türkiye'de en çok satılan markalar Türk vatandaşı Nacaryan'nın NACAR markası ve gene Türk vatandaşı olan Hisarlıyan'nın Hislon markası idi.
    Babamda İsviçre'ye gidip Golana saat fabrikasına
    kendi markalarını yaptırıp Türkiye'de satmış TEFAY ve NIDYA markalarını aynı zamanda ZODIAC saat markasının Türkiye mümessiliydi.
    Bu yüzden UF saati halen faaliyetini devam ettiren Sirkeci veya Kanyon AVM şubelerimize
    getirirse kadranı için söz veremem ama saatin
    çalışması için elimizden geleni yapacağımızı ve
    anne hatırasını yaşatacağımızı bildirir.
    Ayrıca kendisiyle tanışmaktan mutlu olacağımızı
    iletiriz.
    ÖMER AYDIN/TEVFİK AYDIN SAAT
    www.tevfikaydin.com

    YanıtlaSil
  4. uf'a bilgi notunuzu ilettim Ömer Bey.

    Sonra uf izlenimlerini yazarsa ne güzel olur.

    YanıtlaSil
  5. uf'un mesajı şöyle:

    "Saati annemden alalı çok olmadı yani tamir için birine gösterecek kadar vakit geçmedi üstünden.

    Aslında saat benim gözümde öyle bir halde ki hiç tamir olabilirmiş gibi gelmiyor. Sanırım bizim hikayeyi Kafkavari kılan da bu hissiyat.

    Saati, annemle Eminönü'ne gittiğimiz her seferinde mutlaka uğradığımız Sirkeci şubesine mutlaka götüreceğim. Sanırım simam Ömer Bey'e tanıdık gelecek.

    Ve elbette bu sefer anlatacak mutlu bir hikayem olacak."

    uf

    YanıtlaSil
  6. bu hikayenin/olayın mutlu sonla bittiğini ilan edecek misiniz?
    çok meraklandım gerçekten..

    YanıtlaSil
  7. Başta cagty ve Meriç Güleç olmak üzere bana bu saatin akıbetini soran diğer dostlara müjde, saat derman bulmuş durumdadır ve ait olduğu ellerde bulunmaktadır. Ömer Aydın'a ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ederim:

    http://mekaniksaat.blogspot.com/2010/06/meger-tamir-edilmeyecek-saat-yokmus.html

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...