Terbiye ocağı olarak mekanik saatler
Mekanik saatleri seven insanların bir tekamül süreci vardır.
Başlangıçta her şey bir ağacın tohumu gibi son derece basit görünür, sonuçta bu da bir zevktir, saatlere bakar beğenirsiniz veya beğenmezsiniz olur biter. Her insanın geçmişinden gelen, kişiliğine uygun bir düzeyde olan ve zaten ana hatlarıyla oluşmuş bir kalitesi vardır. Bu minvalde mekanik saatler herkes için farklı noktalardan çıkılan bir yolculuk gibidir, bundan sonrası artık kişinin öğrenme ve gelişme azmine bağlıdır.
Ancak yolculuğun seyir defterine eklenen, gördüğünüz ve göremediğiniz saatlerin çokluğu, azlığı bir yerde beğeniyi de etkiler. Fakat beğenimiz bu haliyle boş bir yüzeyden ibarettir, bir işe yaramaz, bütün bunlara okuduğumuz kitapları, tanıdığımız, sevdiğimiz ve sevemediğimiz insanları, resimleri, fotoğrafları, mimariyi, yazıyı, kalemleri, defterleri, çiçekleri, duvarları, bahçeleri de eklemeniz gerekir. Arkasında yüzlerce yıllık birikim taşıyan bir saatin yanında insan olarak zavallı durmamak için, bizim de kendimizi yeniden inşa etmemiz, kendimizi bu yolculukta yine bizzat kendimizinin büyütmesi gerekir.
Bu yolda ise beğeni düzeyinin gidişatı elbette kimsede aynı değildir. Kimi zaman hastalıklı bir ruh haline de işaret edebilir. Bazı tutkuların bir saplantıya dönüşmesi olağan olmasa da affedilir bir durumdur, yeter ki bu saplantı başkalarına bir zarar vermesin, onları hiç üzmesin.
Dünyanın türlü türlü hali var. Ben de görüldüğü gibi saatleri seviyorum, bazı saatleri, bazı insanlar gibi diğerlerinden ayrı tutuyorum, onları daha çok seviyorum, manevi yükü ağır olan saatlerin ise bambaşka bir yeri oluyor insanın gönlünde, hep sevilen, hep el üstünde tutulan ve aşık olunan insanlar gibi...
Demek istedğim mekanik saatler terbiye ocağıdır aynı zamanda. Eğer saatine bakan aklı selim bir insan, dünyanın ve kendisinin gelip geçici bir yolcu olduğunu göremiyorsa, taktığı saatin bir zaman makinesi olduğunun farkına varamıyorsa asıl o zaman derin bir hastalığı vardır diye düşünürüm.
Saati salt bir nesne olarak veya bir mevki göstergesi olarak görüyorsa insan, işte orada vahim bir durum var demektir. Bu insanların saat nedir bilmedikleri aşikardır.
Hem mekanik saatlerden çok anladığını iddia edip hem de insanların gönlünü kırıp, onların ıstırap duymasına neden oluyorsa bir insan, benim gözümde o kişinin bir kıymeti yoktur, hangi zaviyeden baktıysa artık saatleri de yanlış anlamıştır.
Çocukları saatin akrep ibresine benzetirim, zaman onlar için ağır geçer, orta yaşlar ise dakika ibresi gibidir, artık hissedilir zaman, ortayı geçince saniye ibresiyle karşılaşırsınız, artık zaman bir hazinedir. Çünkü:
Saat, ölüm demektir.
Saat, terbiye demektir.
Saat, haddini bilmek demektir.
Saat, yaşama sevincini hissetmektir.
Saat, diline ve aklına hakim olmayı öğrenebilmektir.
Saat, sanatın ve edebiyatın ruha ilaç gibi iyi geldiğini anlamak demektir.
Saat, dünyanın kötülüklerle dolu bir yer olduğunu bilmek, ancak güzellikleri de görebilmek, onları takdir etmek demektir.
Nihayet saat, yeryüzünde bizden başkalarının da yaşamış olduğunu, bize benzediklerini ve ileride bizden başkalarının da yaşayacağını, onların da elbette bize benzeyeceğini bilmek, ona göre dünyaya hüzün ile, ibret ile bakmak, kavgaya gürültüye karışmadan, kalpleri kırıp dökmeden, hep iyiyi, hep doğruyu, hep masumiyeti tavsiye etmek demektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder