Kirli dünya, temiz Tissot,
Günlük kullandığımız ve çok sevdiğimiz saatlerimiz var, bir de sürekli kullanmaya kıyamayıp arada sırada kullandıklarımız. Fakat ne yaparsak yapalım önce haddinden fazla sevdiklerimiz bizden zarar görüyor. En çok da saatlerin camları çiziliyor, saatlerin kasaları da ikinci sırada zarar görenler.
Benim dünya güzeli Tissot'm da böyle her gün benimle beraber, ben nereye gidersem bir kolumda daimi yeri olduğu için (diğer kolumdaki saat hep değişir) çok zarar gördü, yüzü gözü çizikler içinde kaldı.
Yine de bu çiziklere bile alışmıştım, fakat geçenlerde Saat Hastanesi'nin bulunduğu yapının önünden geçerken Mehmet Ali Karaçuha'ya bir selam vereyim, bir de saatimi göstereyim dedim. Duvarlarda epeyce guguklu saat olan bu dükkan temiz ve düzgün hizmet veren bir yer.
Saatim de pırıl pırıl oldu öyle ki kordonunu da değiştirince (hayır hâlâ nato kordon bulamadım) gözlerime inanamadım.
Demem o ki yanınızda yörenizde saatlerin temizliğini yapan saatçiler varsa, saatiniz de kirliyse hiç üşenmeyin, gidip saatinizi temizletin.
Çok sevdiğim saatimi temizletmenin bir başka faydası da şu oldu, saatin kolumda şıkır şıkır durduğunu görünce daha bir özen göstermeye başladım. Tekrar çizilmemesi için daha dikkatli olup, önceden önlemlerimi alıyorum: Mesela dolmakalemlerime mürekkep doldururken ne olur olmaz diye kolumdan çıkartıp güvenli bir yere bırakıyorum artık veya evde bir eşyanın yeri mi değişecek, saatimi kolumda göremez kimse, güvenli bir yerde tehlikenin geçmesini beklemeye bırakıyorum. Çizilme kırılma (evlerden ırak!) tehlikesi geçince, kaybettiğim kıymetli bir yadigâra kavuşur gibi memnun mesut yeniden bileğime takıyorum saatimi.
Darısı yüzü gözü tanınmaz bir hâle gelmiş derbeder saatlerin başına...
(Tissot'nun üzerinde durduğu kitap: "Why photography matters as art as never before")
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder