Cartier'in ilk kol saati
Cartier'nin ilk kol saati bir pilot için tasarlanmıştı
Louis Cartier pilot arkadaşı Alberto Santos'un isteği üzerine kola takılan ilk saati hazırladı. Bu yıl Santos de Cartier isimli bu saatin 100'üncü yılı kutlanıyor. Cartier onun anısına Santos 100 adında yeni bir model tasarladı
GÖKÇE ACAR
Fransa'da yaşayan Brezilyalı pilot Alberto Santos'un en büyük tutkusu uçmaktı. Ancak saatle ilgili önemli bir sorunu vardı. O zamanlarda herkes köstekli saat kullanıyordu ve bu yüzden hem iki eliyle uçağı kullanıp hem de cebinden çıkarması gereken saatine bakamıyordu. Havadayken de zamanı öğrenebilmek için arkadaşı Louis Cartier'den yardım istedi. Cartier 1904 yılında saat yapımcısı Edmond Jaeger'in yardımıyla ilk kol saatini hazırladı. 1906 yılında Santos yeni bir rekor kırdığından emin olmak için uçağından çıkarken saatine bakınca bunu gören kalabalık bu garip saati beğendi ve bir anda Cartier'ye yeni saat siparişleri yağdı. Günümüzde lüks saatleri ile dünyaca ünlü olan Cartier markası işte böyle ortaya çıktı. Şimdi bu saatin 100'üncü yılını doldurması sebebiyle Santos 100 adında yeni bir saat hazırlandı. Cartier saatlerinin Ortadoğu ve Türkiye sorumlusu Patrick Normand, bu modelin tanıtımı için İstanbul'a geldi. Normand Türkiye'de satışların çok iyi olduğunu, satın alınan modeller arasında 100 bin dolarlık modellerin de olduğunu söylüyor.
Geçen yıllar içinde saat beğenilerinde ne gibi değişiklikler oldu?
Yıllar gittikçe kol saatlerinin boyutu büyüyor. Mesela 1904'te yapılan Santos saatine şimdi baksanız küçük olduğunu düşünürsünüz. Ama o zamanlar için bir hayli büyük saatti ve insanlar bu kadar büyük bir saati nasıl takabiliriz diye düşünmüştü. Genelde erkekler için yaptığımız saatleri de kadınlar bir şekilde beğeniyor ve kendileri takıyorlar. Bu Santos 100 o kadar büyük ki sonunda sadece erkeklere hitap edebileceğimizi düşünüyorum.
Genel olarak erkekler nasıl saatlerden hoşlanıyor?
Bugünlerde en çok büyük ve otomatik saatleri seviyorlar. Tasarım ise kişinin beğenisine göre çeşitlilik gösteriyor. Genel bir şey söylemek zor. Santos 100 dünyada popülerliği gittikçe artan bir saat mesela. Birçok saat su geçirmez ve 300 metreye kadar basınca dayanıklı olarak üretiliyor. Bu tarz saatler genellikle erkekler tarafından tercih ediliyor. Kadınlar buna pek önem vermiyor.
Kadınların saat tercihi nasıl peki?
Kadınların kişiliklerine ve mesleklerine göre sportif ya da şık saat seçimi değişiyor. Genel konuşursak tasarımda insanların yüzde 60'ı metal kayışı tercih ediyor. Ama deri tercih eden yüzde 40, renklerle oynamayı, değişiklikler yapmayı çok seviyor. Bence kadınlar için saat, takılan mücevherlerin bir parçası. Erkekler içinse durum çok farklı. Onlara göre saat kişiliğin yansıması.
Reklamlarda da hep "Saat kişiliğinizi yansıtır" mesajı veriliyor. Bu ne kadar doğru?
Bence çok doğru. Bu kendi kalitenizi, yaşama şeklinizi, beğenilerinizi ortaya koymak için bir yol.
Gelecekte saatte ne gibi değişiklik olacak?
Büyük kol saati akımı artarak devam edecek. Saat modasında kişilik ve bireysellik ön planda olacak. Yani saatinizin boy, renk, materyal gibi ayrıntılarıyla oynayarak kişiliğinizi göstereceksiniz. Teknolojiye gelince, son birkaç yıldır saat teknolojisi, mekanik ve mekanikte kullanılan yağ gibi açılardan bir hayli gelişti. Gelişmeye de devam edecek.
Filmlerde insanların saatleri aracılığıyla birbirleriyle konuştuğunu, fotoğraf çektiğini görüyoruz. Bu tarz teknolojik gelişmeler olacak mı?
Evet ama bu saatin daha elektronik tarafı. Bizse saatin lüks tarafını temsil ediyoruz. Biz bir sanat eseri yaratıyoruz ve bunu yaparken eski el işi teknikleri kullanıyoruz. Yani elektronik asıl ilgi alanımız değil.
Santos 100
Santos de Cartier'nin 100'üncü yılı onuruna hazırlanan Santos 100 vidalı kasasıyla bir hayli büyük. Saatin kadranı altın; akrep gümüş, yelkovan opalden yapılmış, kayış ise timsah derisi.
"Karıma hediye olarak Cartier'den Déclaration'u alırdım"
Türkiye'de lüks saatlere rağbet ne durumda?
Türkiye'de Cartier'ye rağbet çok. Bir ara yani İstanbul'daki sinagog saldırıları sırasında durum pek iyi değildi ama şimdi yine düzeldi.
En pahalı Cartier saatinin fiyatı ne?
Bir milyon doların üzerindedir. Çünkü böyle bir saatin her yeri elmas kaplı olur. Bu saatleri çok az sayıdaki özel müşteriler için üretiyoruz.
Müşterileriniz arasında Türkler de var mı?
Daha Türkiye'de bu tarz bir saat satmadık. Ama burada 100 bin dolarlık saatler satıyoruz.
Karınıza hangi saati hediye etmeyi tercih edersiniz?
Ona Cartier'nin Déclaration isimli modelini hediye ederdim. Çünkü çok kadınsı bir saat. Saatten çok bir mücevher gibi. Ayrıca üzerinde rahatça oynayıp değişiklikler yapabileceğiniz bir saat.
Kaynak: Milliyet Cumartesi, 19 Haziran 2004, Sayfa 3.
Bir saat ustası: Ron DeCorte
ABD'li bir saat ustası/yapımcısı olan Ron DeCorte sadece yapım/tamir aşamaları dışında yazılarıyla-değerlendirmeleriyle de ünlü bir insan. Yazdıklarını takip edenler çok şey öğreniyor. İncelediği saatler hakkında en ince detayları gözden kaçırmayan, yazdıklarını ayrıntılı çizimlerle ve fotoğraflarla destekleyen DeCorte uygarlığın simgelerinden biri belki de birincisi olan saatler hakkında analitik yazılar yayımlamakla harika bir iş çıkartıyor, bildiklerini, öğrendiklerini paylaşıyor, bu da önemli bir haslet. Tadını çıkarın derim.
Yazıları şu adreste.
El Vardır El Üstüne: Meyer’in Ayar Gerektirmeyen Ezânî Saati
Şinasi ACAR
Ezânî Saat
Ezânî saat, güneşin battığı ânı, yeni günün başlangıcı kabul eder. Güneşin battığı anda saat tam 12’dir ve aynı anda sıfırdan yeni gün başlar. Bir sonraki güneş batışına değin geçen süre iki tane 12 saate ayrılır; yani gün, iki kez 12 saatlik çevrim yaptıktan sonra ertesi gün günbatımında sona erer. Güneşin batış ânının ya da gurup vaktinin esas alınması “yerel” bir durum ortaya çıkarır; çünkü güneşin batış ânı, aynı boylam (meridyen dairesi) üzerinde olmayan her yerde farklıdır. Öte yandan gün süresi, yıl boyunca mevsimden mevsime uzayıp kısalır; güneşin batışı belli bir yer için dahî günden güne değişir. Ve bu durum, doğal olarak saatin her gün ayar edilmesi zorunluluğunu doğurur. Bu saate “gurûbî saat” veya “alaturka saat” (Türk usûlü saat) de denir.
Bu saat tanımında günün başlangıcı değişmekte, ancak gün boyunca 1 saatlik süre aynı kalmaktadır. Yılda iki kez (21 Mart ve 21 Eylül’de) gece ve gündüz süreleri birbirine eşit ve 12 saattir. Gündüzler yaz aylarında uzamakta, kış aylarında kısalmaktadır. Günler mevsime göre uzayıp kısaldığı için alaturka günün, bugün kullanmakta olduğumuz (alafranga) saatle belli bir saat başlangıcı yoktur. Ancak belli bir yerde, yılın her günü için, alaturka saati alafranga saate çevirme çizelgeleri düzenlenebilir. İstanbul için hazırlanmış böyle bir çizelge, metin içinde verilmektedir.
Zevâlî Saat
Günümüzde kullanılan saat, ortalama güneş gününün 24’te biridir. 1 saat 60 dakika ve 1 dakika 60 saniyedir. Yani, saat sistemi birimlerinde (Babilliler gibi) 60’lık sayı sistemi kullanıyoruz. Yeni günün başlangıcı, ezanî saatte güneşin battığı an olduğu halde, günümüz saat sisteminde gece yarısıdır. Bu saate “vasatî (ortalama) saat” veya “alafranga saat” (Avrupa usûlü saat) de denir. Bu sistemde gün 24 saat sürer ve biri gece yarısından öğleye, öteki öğleden gece yarısına kadar olan iki takım 12 saat vardır. Bu takımlardan birincisine “öğleden önce”, ikincisine “öğleden sonra” denir. Arapça “zeval” sözcüğü “yok olma, ortadan kalkma” anlamındadır. Öğleden önce (AM - ante meridiem) saatleriyle öğleden sonra (PM - post meridiem) saatlerini ayıran “öğle”ye, güneşin gölgesinin neredeyse ortadan kalkmasından kinâye olarak eskiden “zeval vakti” denirdi. “Zevâlî saat” deyimi buradan gelmektedir.
Gökküresindeki belirli bir noktayla kutuplardan geçen büyük daire, bu noktanın “saat dairesi”dir. Çünkü bu daireyle, doğrultusu sabit meridyen dairesi arasındaki açı, yerin ekseni etrafında dönmesi nedeniyle zamanla değişmektedir. Meridyenle ekvator dairesi sabit iki noktada kesiştikleri için, bu noktalardan biri saat açılarının başlangıcı alınır. Batıya doğru (yani gökküresinin görünen günlük hareketi yönünde) sıfır dereceden 360 dereceye değin, sıfır saatle 24 saat arası ölçülür. Buna göre her 15 derecelik yay, 1 zaman saatine karşılık gelir. Örneğin, bir kentte saat 12 ise, bu kentin 15 derece batısındaki bir yerde saat 11 ve 30 derece batısındaki bir yerde saat 10’dur.
Uluslararası ticaret ve taşımacılığın hızla büyümesi, dünya üzerinde standart bir saat sisteminin kurulması zorunluluğunu doğurmuştur. 1884 yılında, İngiltere’deki Greenwich Rasathanesi’nin üstünden geçen meridyen çizgisi “başmeridyen” olarak kabul edilmiş; Greenwich’ten başlamak üzere dünya 15 derece arayla 24 saat dilimine (boylam kuşağına) ayrılmış ve belirli bir coğrafî bölgeyi içine alacak biçimde yapılan kimi ayarlamalarla (bu meridyene göre) ülke saatleri saptanmıştır. Bu nedenle alafranga saate “uluslararası saat” de denir. Örneğin Türkiye’de uluslararası saat, Greenwich’e göre iki saat ileridir.
Osmanlı Devleti’nde alafranga saat, 1912 yılı Mayıs ayından başlayarak orduda, devlet dairelerinde ve resmî işlerde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, toplumun her kesiminde kullanma zorunluluğu, Cumhuriyet’in ilânından sonra 26.12.1925 tarihli yasayla getirilmiş ve bu tarihten itibaren alaturka saat tarihe karışmıştır. Eskilerin anlattığına göre, bu değişim pek de kolay olmamış; yeni saatlerin ibreleri, eskiden gece olan saatleri aydınlık, gündüz olan saatleri karanlık göstermekle, insanlarda sanki başka bir dünyanın vakitlerini gösteriyor izlenimi yaratmıştır. Özellikle “akşamın onikisi”, en çok özlemle anımsanan saat olarak eksikliğini uzun süre hissettirmiştir..
Muvakkithaneler
Ezanî saat kullanımı, saatin her gün ayar edilmesi zorunluluğunu doğurmaktaydı. Geçmişte radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarının bulunmaması, halkın önünden geçerken saatini ayar edebileceği veya saati yoksa vaktini öğrenebileceği birtakım yerlerin bulunması gereksinmesini ortaya çıkarmış ve bu amaçla, kent nüfusunun yoğun olduğu yerlerde muvakkithaneler açılmıştır. Muvakkithane, içinde vakti doğru olarak belirlemekle görevli bir veya birkaç memurun çalıştığı ve onların kullandıkları çeşitli araçların ve saatlerin bulunduğu yerin adıdır. Genellikle tek katlı ve tek odalı bir yapı olarak merkezî camilerin girişine inşa edilmişlerdir. Burada çalışan, zaman tayini yapan ve bu konuda eğitimli olan uzman kişilere “muvakkit” (vakti belirleyen) denir. Muvakkitler, kullandıkları araçları da çoklukla kendileri imal eden, saatlerin ayarını yapan ve namaz vakitlerini belirleyerek müezzine bildiren kişilerdir. Muvakkit ve muvakkithaneler, Osmanlı Devleti’nin sonuna dek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ne hazindir ki İstanbul halkına 500 yıla yakın hizmet vermiş 150’yi aşkın muvakkithaneden, bir teki bile müze olarak muhafaza edilmemiştir. Buna ne denli üzülsek yeridir.
Mekanik saatlerin iyice dakik hale getirildikleri 18. yüzyıldan başlayarak Avrupa saatçiliğinin en büyük müşterisi Osmanlılar olmuştur. Müslümanların ibadet zamanlarını tayin için saat taşıması, konak ve evlerinde saat bulundurması doğal bir gereksinmeydi. En acele işi olanlar bile, muvakkithanelerin önünden geçerken, penceresi önünde durarak saatlerini çıkarırlar, dikkatle bakarlar ve sayacağı zamanın hayırlı olmasına dua ederek muvakkithane saatine göre ayarlarlardı.
Kuşkusuz o dönemlerde, saatlere ilgi duyan pek çok kişi, her gün ayar edilmeye gereksinme duymayan bir alaturka saate sahip olmayı aklından geçirmiştir. Herhalde buna kafa yoranlar da olmuştur. Ama saray saatçisi Johann Meyer’in, bu düşünceyi kuvveden fiile çıkardığı, yani böyle bir saati imal ederek padişaha sunduğu, Dolmabahçe Sarayı Arşivi’nde bulunan bir belgeden anlaşılmaktadır.
Johann Meyer’in Ayar Gerektirmeyen Alaturka Saati
Dolmabahçe Sarayı Arşivi’nde MS.HHA-E.II/1501 numarada (1) kayıtlı bulunan belge, “Almanyalı Sâ’atçi Meyer” tarafından Sultan 2. Abdülhamid’e (1876-1909) sunulan tarihsiz bir takrirdir ve bu önergesinde Johann Meyer, “nice fedakârlık ve meşakkatle vücûda getirüp ezânî saat nâmıyle yâdettiği sâ’atin …… bir örneğini resim ve ta’rifnâmesiyle …… nâçizâne arz ü takdîme cesaret eylediği”nden söz etmektedir. Ekinde, imal edilen saatin önden ve arkadan görünüşleri ile nasıl çalıştırılacağına ilişkin kısa bir açıklama notu verilmiştir. Resmi verilen saat, bir cep saatidir. Açıklama metnini, üslûbuna dokunmadan, yalnızca anlaşılması zor kimi sözcükler yerine yenilerini yerleştirerek veriyoruz:
“Avrupa’daki saat fabrikatörleri zamanı alaturka olarak göstermek için kendi kendine ayar edilir bir saat imalinin olanaksız olduğunu beyan etmişler iken, bendeniz sekiz sene bu husus hakkında düşünüp uğraştıktan sonra, haddim olmayarak sorunu çözüp her gün güneşin batışına bağlı olarak kendi kendine ayar edilir bir saat imaline muvaffak oldum. Kendi icadım olan işbu saatin başlıca bölümleri, yüksek makamınıza incelenmek üzere ilişikte arz ve takdim kılınan resimlerde gösterilmiştir. Şöyle ki:
Şekil 1’de gösterilen saat minesinin (kadranının) üst tarafında iki küçük daire bulunup bunlardan sol tarafta bulunan daire ayları ve diğeri günleri gösterir. Saatin kenarında tertip edilmiş olan A küçük tetiği, adı geçen küçük dairelerin iğnelerini hareket ettirerek günlere göre saati ayar etmeye hizmet eyler. Bu halde saat birkaç gün işlemiyerek bırakılmış ise, kurulduğu gün, ayı ve ayın gününü dahî ayar etmek şarttır. Diğer B tetiği ise, büyük mine üzerinde saat ve dakikaları ayar ve göstermek üzere kullanılır.
Şekil 2’de gösterilen S çarkı, senede bir kere devredip şu hareket işbu çark üzerinde tertip edilmiş olan ve rakkasın helezonî yayına benzer bulunan M sürmesi üzerine tesir icrâ eden taksim çarkına sirayet eder. Gerektiğinde kullanılmak üzere tertip edilmiş ikinci L sürmesi dahî, M sürmesinin çekilmesiyle saatin alafranga olarak işlemesine hizmet eder. Adı geçen M sürmesi esas konumunda bulunduğu sırada taksim çarkını helezonî yaya temas ettirmekte olduğundan, ayları ve günleri gösteren çarkların tesir icra etmesiyle her gün işbu çarkın durumunda meydana getirilen değişiklik, maşanın salınımlarını çabuklaştırmaya veya yavaşlatmaya ve dolayısıyle saatin hareketini ayar etmeye hizmet eylediğinden, her gün güneşin batışı saat onikiye tesadüf eder”.
Ne yazık ki günümüzde, Dolmabahçe Sarayı demirbaşları arasında böyle bir cep saati mevcut değildir.
Saatin, Türk bilim tarihi açısından önem taşıdığı kuşkusuzdur. J. Meyer’in açıklama notunu ve ekindeki iki çizimi inceleyen Prof. Atilla Bir dostumuz, saatin çalışma sistemine ilişkin aşağıdaki yorumu yapmıştır:
“Şekil 1’de saatin ön görünümü verilmektedir. Saatin sol kenarındaki A tetiği, saati ay ve günlere göre ayar etmeye yarar. Bu işlem, büyük bir olasılıkla A tetiği ilkin bir kademe çekilerek içinde bulunulan ay ve sonra ikinci kademe çekilerek içinde bulunulan gün ayarlanarak gerçekleştirilmektedir. Bulunulan ay, saat kadranının sol tarafında 1-12 ve bulunulan gün, sağ tarafında 1-31 rakamlarından okunabilir. Saat birkaç gün işlemeden bırakılmış ise, kurulduğu gün bu işlemi yapmak gerekir. Bu takdirde, 30 gün çeken aylar ve şubat ayı dışında, ayrıca bir ayar yapmak gerekmez. Saatin sağ tarafındaki B tetiği, kadran üzerindeki saat ve dakikaları ayarlamada kullanılır.
Şekil 2’de saatin arka yüzü, kapağı açık bir şekilde görülüyor. Yukarıda A tetiği ile yapılan (kaba) ay ve (ince) gün ayarları, üzerinde aylar (JAN-DEC) yazılı bulunan S çarkına aktarılır. Eksantrik bir kam mili biçimindeki bu çark, yazı içeriğinde verilen J. Tolayan’ın çizelgesinde belirtilen zaman farklarıyla orantılı olarak, çarkın kenarında kayan M çubuğuyla saatin helezonî yay ayarını ya da saniye ayarını değiştirir. Böylece kış aylarında saat biraz daha yavaş, yaz aylarında ise biraz daha hızlı çalışır. Diğer bir deyişle saat maşasının salınımlarını değiştirir.
Eğer saatin alafranga olarak çalışması isteniyorsa, mahfazanın solundaki L sürmesi itilerek M çubuğunun işlevi iptal edilir.”
Bilindiği üzere, teorik olarak 21 Aralık’ta en kısa gün (dolayısıyle en uzun gece) yaşanır ve bu günden başlayarak gündüzler her gün genelde bir, bazen iki dakika uzamaya başlar. J. Tolayan’ın çizelgesinde, örneğin ocak ayı başından sonuna toplam uzama 31 dakikadır (2). S çarkının rakete etkisiyle, ocak ayı içinde saatin her gün bir dakika geç kalarak, ay boyunca toplam 31 dakika geri kalması sağlanmaktadır.
J. Meyer’in ayar gerektirmeyen ezanî saati, özel olarak imal edilmiş bir saat değil, normal bir saat üzerinde yapılan tadilatla gerçekleştirilmiş bir saattir. Bilindiği gibi, her saatin arkasında, bir tarafında A (ileri), bir tarafında R (geri) harfleri bulunan küçük bir ibre bulunur. Saat geri kalıyorsa ibre birazcık A’ya doğru, ileri gidiyorsa azıcık R’ye doğru itilerek deneme-yanılma yöntemiyle saatin tam doğru gitmesi sağlanır. İşte J. Meyer’in saat üzerinde yaptığı ana tadilat, ona, bu ibreye tesir ederek kış aylarında geri kalmasını, yaz aylarında ise ileri gitmesini sağlayan bir “kam” (3) (resimdeki S çarkı) eklemiş olmasıdır. Resimde görüldüğü gibi, S çarkı profilinin merkeze olan mesafesi ocak-haziran arasında kısa, Temmuz-Aralık arasında uzundur. Bunun sonucu, 21 Aralık’la 21 Haziran arasında raket R’ye doğru itilmekte ve saatin bu dönemde her gün genelde bir, bazen iki dakika geri kalması (21 Haziran’la 21 Aralık arasında ise A’ya doğru itilerek her gün genelde bir, bazen iki dakika ileri gitmesi) sağlanmaktadır.
J. Meyer’in tasarlayıp uyguladığı bu tadil mekanizmasının doğru sonuç vermesi, kuşkusuz saatin orjinalinin hiç şaşmamasına, yani tam doğru gitmesine bağlıdır. Yıl boyunca bu hassasiyetin gerçekleştirilmesi pratikte pek mümkün olmaz; çünkü, ortam sıcaklığının değişimi bile saatin doğruluğunu etkiler (4). Bu nedenle J. Meyer bu saati seri olarak imal edip piyasaya sürmemiştir. Bu amaçla, daha basit bir saat olan “Hamidiye Saati”ni tasarlamış, üretmiş ve piyasaya sunmuştur. Bu saatin özellikleri ve çalışma prensibi, fotoğrafı altında verilmektedir.
W. Meyer, 24 Ocak 1981 tarihinde Beyoğlu 2. Noterliği’nde düzenlediği vasiyetnamesi içeriğinde (5), “dedesinden miras yoluyla intikal etmiş olan iki ferman, nişanlar, (söz konusu) saat makinası ve (niteliklerini açıkladığı) oturtma saat”in, öldüğünde, ikinci eşi Bayan Ingetraut (Hunger) Meyer’e teslim edilmesini vasiyet etmiştir (6). Ancak, halen Almanya’nın Detmold kentinde ikamet eden Bayan Meyer, Mayıs 2005’te İstanbul’a gelişinde, söz konusu cep saatinin kendisinde bulunmadığını, W. Meyer’in ilk eşinden doğan ve Kanada’ya yerleşmiş bulunan kızlarından birinde olabileceğini ifade etmiştir.
Böyle bir saatin mevcudiyetinin ilk kez bu yazıyla gün ışığına çıkarıldığını sanıyoruz. Belli olmaz, belki bir gün saatin kendisine de ulaşır, dahası onu Dolmabahçe Sarayı Saat Müzesi’nde sergileme olanağına bile kavuşuruz..
Notlar
1. Millî Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi,
Evrak II/1501.
2. Ezanî saatte, her gün, akşam tam 1200’dedir. Örneğin, 1 Ocak’ta öğle, 714’te, 31 Ocak’ta 643’te olmaktadır. Demek ki bugün kullandığımız uluslararası saatle akşam 1 Ocak’ta 1200 - 714 = 446 PM’de, 31 Ocak’ta 1200 - 643 = 517 PM’de olmakta; dolayısıyle gündüzler ay boyunca toplam 517 - 446 = 31 dakika uzamaktadır. Yani, ocak ayı boyunca otomatik ayar için, saatin her gün 1 dakika geri kalması yeterlidir.
3. Kam, genellikle üzerine hareketli bir parçanın dayandığı dairesel olmayan bir diskten meydana gelir ve dönerek bu hareketli parçaya bir doğrusal hareket verir. Kamın profili, bu parçayla meydana getirilecek hareketle belirlenir.
4. Az da olsa, sıcaklık düşünce saat ileri gider, yükselince geri kalır.
5. Vasiyet, 24.1.1981 günü elyazısıyla Almanca olarak düzenlenmiş ve Beyoğlu 2. Noterliği’nce 23.11.1981 günü 45914 numarayla Türkçe’ye çevrilmiştir. Almanca Meyer sözcüğü, Mayer olarak telaffuz edilir. Bu nedenle Meyerler’in adı, Türkçe metinlerde kimi zaman
(söylendiği şekilde) Mayer olarak geçmektedir.
6. Oturtma saat halen, Bn. Meyer’in arzusuyla ve müessesenin bir simgesi olarak, emaneten Karaköy’deki dükkânda bulunmaktadır. Büyük, ayaklı, çalışır durumda ve çok değerli bir saattir.
7. Katkıları için değerli dostlar Recep Gürgen, Şule Gürbüz, Nahsen Bayındır, Talip Mert, Cengiz Göncü ve Atilla Bir’e içtenlikle teşekkür ederim.
Kaynaklar
• Acar, Şinasi; “Rub’u Tahtaları”, YAPI dergisi,
S. 232, s.84-94, Mart 2001.
• Acar, Şinasi; “Eski Saatler ve Osmanlı Koyun Saatleri”, YAPI dergisi, S. 248, s.94-102, Temmuz 2002.
• Günergun, Feza ve İhsanoğlu, Ekmeleddin; “Osmanlı Türkiyesi’nde ‘Alaturka Saat’ten ‘Alafranga Saat’e Geçiş”, X. Ulusal Astronomi Kongresi tebliği, İstanbul, 2-6 Eylül 1996.
• Meyer, Wolfgang;
- ”Topkapı Sarayı Müzesindeki Saatlerin Kataloğu”, İstanbul, 1971.
- ”İstanbuldaki Güneş Saatleri”, Sandoz Kültür Yayınları 7, İstanbul, 1985.
Yapı Dergisi, Sayı 287, (10/2005)
Ezânî Saat
Ezânî saat, güneşin battığı ânı, yeni günün başlangıcı kabul eder. Güneşin battığı anda saat tam 12’dir ve aynı anda sıfırdan yeni gün başlar. Bir sonraki güneş batışına değin geçen süre iki tane 12 saate ayrılır; yani gün, iki kez 12 saatlik çevrim yaptıktan sonra ertesi gün günbatımında sona erer. Güneşin batış ânının ya da gurup vaktinin esas alınması “yerel” bir durum ortaya çıkarır; çünkü güneşin batış ânı, aynı boylam (meridyen dairesi) üzerinde olmayan her yerde farklıdır. Öte yandan gün süresi, yıl boyunca mevsimden mevsime uzayıp kısalır; güneşin batışı belli bir yer için dahî günden güne değişir. Ve bu durum, doğal olarak saatin her gün ayar edilmesi zorunluluğunu doğurur. Bu saate “gurûbî saat” veya “alaturka saat” (Türk usûlü saat) de denir.
Bu saat tanımında günün başlangıcı değişmekte, ancak gün boyunca 1 saatlik süre aynı kalmaktadır. Yılda iki kez (21 Mart ve 21 Eylül’de) gece ve gündüz süreleri birbirine eşit ve 12 saattir. Gündüzler yaz aylarında uzamakta, kış aylarında kısalmaktadır. Günler mevsime göre uzayıp kısaldığı için alaturka günün, bugün kullanmakta olduğumuz (alafranga) saatle belli bir saat başlangıcı yoktur. Ancak belli bir yerde, yılın her günü için, alaturka saati alafranga saate çevirme çizelgeleri düzenlenebilir. İstanbul için hazırlanmış böyle bir çizelge, metin içinde verilmektedir.
Zevâlî Saat
Günümüzde kullanılan saat, ortalama güneş gününün 24’te biridir. 1 saat 60 dakika ve 1 dakika 60 saniyedir. Yani, saat sistemi birimlerinde (Babilliler gibi) 60’lık sayı sistemi kullanıyoruz. Yeni günün başlangıcı, ezanî saatte güneşin battığı an olduğu halde, günümüz saat sisteminde gece yarısıdır. Bu saate “vasatî (ortalama) saat” veya “alafranga saat” (Avrupa usûlü saat) de denir. Bu sistemde gün 24 saat sürer ve biri gece yarısından öğleye, öteki öğleden gece yarısına kadar olan iki takım 12 saat vardır. Bu takımlardan birincisine “öğleden önce”, ikincisine “öğleden sonra” denir. Arapça “zeval” sözcüğü “yok olma, ortadan kalkma” anlamındadır. Öğleden önce (AM - ante meridiem) saatleriyle öğleden sonra (PM - post meridiem) saatlerini ayıran “öğle”ye, güneşin gölgesinin neredeyse ortadan kalkmasından kinâye olarak eskiden “zeval vakti” denirdi. “Zevâlî saat” deyimi buradan gelmektedir.
Gökküresindeki belirli bir noktayla kutuplardan geçen büyük daire, bu noktanın “saat dairesi”dir. Çünkü bu daireyle, doğrultusu sabit meridyen dairesi arasındaki açı, yerin ekseni etrafında dönmesi nedeniyle zamanla değişmektedir. Meridyenle ekvator dairesi sabit iki noktada kesiştikleri için, bu noktalardan biri saat açılarının başlangıcı alınır. Batıya doğru (yani gökküresinin görünen günlük hareketi yönünde) sıfır dereceden 360 dereceye değin, sıfır saatle 24 saat arası ölçülür. Buna göre her 15 derecelik yay, 1 zaman saatine karşılık gelir. Örneğin, bir kentte saat 12 ise, bu kentin 15 derece batısındaki bir yerde saat 11 ve 30 derece batısındaki bir yerde saat 10’dur.
Uluslararası ticaret ve taşımacılığın hızla büyümesi, dünya üzerinde standart bir saat sisteminin kurulması zorunluluğunu doğurmuştur. 1884 yılında, İngiltere’deki Greenwich Rasathanesi’nin üstünden geçen meridyen çizgisi “başmeridyen” olarak kabul edilmiş; Greenwich’ten başlamak üzere dünya 15 derece arayla 24 saat dilimine (boylam kuşağına) ayrılmış ve belirli bir coğrafî bölgeyi içine alacak biçimde yapılan kimi ayarlamalarla (bu meridyene göre) ülke saatleri saptanmıştır. Bu nedenle alafranga saate “uluslararası saat” de denir. Örneğin Türkiye’de uluslararası saat, Greenwich’e göre iki saat ileridir.
Osmanlı Devleti’nde alafranga saat, 1912 yılı Mayıs ayından başlayarak orduda, devlet dairelerinde ve resmî işlerde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, toplumun her kesiminde kullanma zorunluluğu, Cumhuriyet’in ilânından sonra 26.12.1925 tarihli yasayla getirilmiş ve bu tarihten itibaren alaturka saat tarihe karışmıştır. Eskilerin anlattığına göre, bu değişim pek de kolay olmamış; yeni saatlerin ibreleri, eskiden gece olan saatleri aydınlık, gündüz olan saatleri karanlık göstermekle, insanlarda sanki başka bir dünyanın vakitlerini gösteriyor izlenimi yaratmıştır. Özellikle “akşamın onikisi”, en çok özlemle anımsanan saat olarak eksikliğini uzun süre hissettirmiştir..
Muvakkithaneler
Ezanî saat kullanımı, saatin her gün ayar edilmesi zorunluluğunu doğurmaktaydı. Geçmişte radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarının bulunmaması, halkın önünden geçerken saatini ayar edebileceği veya saati yoksa vaktini öğrenebileceği birtakım yerlerin bulunması gereksinmesini ortaya çıkarmış ve bu amaçla, kent nüfusunun yoğun olduğu yerlerde muvakkithaneler açılmıştır. Muvakkithane, içinde vakti doğru olarak belirlemekle görevli bir veya birkaç memurun çalıştığı ve onların kullandıkları çeşitli araçların ve saatlerin bulunduğu yerin adıdır. Genellikle tek katlı ve tek odalı bir yapı olarak merkezî camilerin girişine inşa edilmişlerdir. Burada çalışan, zaman tayini yapan ve bu konuda eğitimli olan uzman kişilere “muvakkit” (vakti belirleyen) denir. Muvakkitler, kullandıkları araçları da çoklukla kendileri imal eden, saatlerin ayarını yapan ve namaz vakitlerini belirleyerek müezzine bildiren kişilerdir. Muvakkit ve muvakkithaneler, Osmanlı Devleti’nin sonuna dek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ne hazindir ki İstanbul halkına 500 yıla yakın hizmet vermiş 150’yi aşkın muvakkithaneden, bir teki bile müze olarak muhafaza edilmemiştir. Buna ne denli üzülsek yeridir.
Mekanik saatlerin iyice dakik hale getirildikleri 18. yüzyıldan başlayarak Avrupa saatçiliğinin en büyük müşterisi Osmanlılar olmuştur. Müslümanların ibadet zamanlarını tayin için saat taşıması, konak ve evlerinde saat bulundurması doğal bir gereksinmeydi. En acele işi olanlar bile, muvakkithanelerin önünden geçerken, penceresi önünde durarak saatlerini çıkarırlar, dikkatle bakarlar ve sayacağı zamanın hayırlı olmasına dua ederek muvakkithane saatine göre ayarlarlardı.
Kuşkusuz o dönemlerde, saatlere ilgi duyan pek çok kişi, her gün ayar edilmeye gereksinme duymayan bir alaturka saate sahip olmayı aklından geçirmiştir. Herhalde buna kafa yoranlar da olmuştur. Ama saray saatçisi Johann Meyer’in, bu düşünceyi kuvveden fiile çıkardığı, yani böyle bir saati imal ederek padişaha sunduğu, Dolmabahçe Sarayı Arşivi’nde bulunan bir belgeden anlaşılmaktadır.
Johann Meyer’in Ayar Gerektirmeyen Alaturka Saati
Dolmabahçe Sarayı Arşivi’nde MS.HHA-E.II/1501 numarada (1) kayıtlı bulunan belge, “Almanyalı Sâ’atçi Meyer” tarafından Sultan 2. Abdülhamid’e (1876-1909) sunulan tarihsiz bir takrirdir ve bu önergesinde Johann Meyer, “nice fedakârlık ve meşakkatle vücûda getirüp ezânî saat nâmıyle yâdettiği sâ’atin …… bir örneğini resim ve ta’rifnâmesiyle …… nâçizâne arz ü takdîme cesaret eylediği”nden söz etmektedir. Ekinde, imal edilen saatin önden ve arkadan görünüşleri ile nasıl çalıştırılacağına ilişkin kısa bir açıklama notu verilmiştir. Resmi verilen saat, bir cep saatidir. Açıklama metnini, üslûbuna dokunmadan, yalnızca anlaşılması zor kimi sözcükler yerine yenilerini yerleştirerek veriyoruz:
“Avrupa’daki saat fabrikatörleri zamanı alaturka olarak göstermek için kendi kendine ayar edilir bir saat imalinin olanaksız olduğunu beyan etmişler iken, bendeniz sekiz sene bu husus hakkında düşünüp uğraştıktan sonra, haddim olmayarak sorunu çözüp her gün güneşin batışına bağlı olarak kendi kendine ayar edilir bir saat imaline muvaffak oldum. Kendi icadım olan işbu saatin başlıca bölümleri, yüksek makamınıza incelenmek üzere ilişikte arz ve takdim kılınan resimlerde gösterilmiştir. Şöyle ki:
Şekil 1’de gösterilen saat minesinin (kadranının) üst tarafında iki küçük daire bulunup bunlardan sol tarafta bulunan daire ayları ve diğeri günleri gösterir. Saatin kenarında tertip edilmiş olan A küçük tetiği, adı geçen küçük dairelerin iğnelerini hareket ettirerek günlere göre saati ayar etmeye hizmet eyler. Bu halde saat birkaç gün işlemiyerek bırakılmış ise, kurulduğu gün, ayı ve ayın gününü dahî ayar etmek şarttır. Diğer B tetiği ise, büyük mine üzerinde saat ve dakikaları ayar ve göstermek üzere kullanılır.
Şekil 2’de gösterilen S çarkı, senede bir kere devredip şu hareket işbu çark üzerinde tertip edilmiş olan ve rakkasın helezonî yayına benzer bulunan M sürmesi üzerine tesir icrâ eden taksim çarkına sirayet eder. Gerektiğinde kullanılmak üzere tertip edilmiş ikinci L sürmesi dahî, M sürmesinin çekilmesiyle saatin alafranga olarak işlemesine hizmet eder. Adı geçen M sürmesi esas konumunda bulunduğu sırada taksim çarkını helezonî yaya temas ettirmekte olduğundan, ayları ve günleri gösteren çarkların tesir icra etmesiyle her gün işbu çarkın durumunda meydana getirilen değişiklik, maşanın salınımlarını çabuklaştırmaya veya yavaşlatmaya ve dolayısıyle saatin hareketini ayar etmeye hizmet eylediğinden, her gün güneşin batışı saat onikiye tesadüf eder”.
Ne yazık ki günümüzde, Dolmabahçe Sarayı demirbaşları arasında böyle bir cep saati mevcut değildir.
Saatin, Türk bilim tarihi açısından önem taşıdığı kuşkusuzdur. J. Meyer’in açıklama notunu ve ekindeki iki çizimi inceleyen Prof. Atilla Bir dostumuz, saatin çalışma sistemine ilişkin aşağıdaki yorumu yapmıştır:
“Şekil 1’de saatin ön görünümü verilmektedir. Saatin sol kenarındaki A tetiği, saati ay ve günlere göre ayar etmeye yarar. Bu işlem, büyük bir olasılıkla A tetiği ilkin bir kademe çekilerek içinde bulunulan ay ve sonra ikinci kademe çekilerek içinde bulunulan gün ayarlanarak gerçekleştirilmektedir. Bulunulan ay, saat kadranının sol tarafında 1-12 ve bulunulan gün, sağ tarafında 1-31 rakamlarından okunabilir. Saat birkaç gün işlemeden bırakılmış ise, kurulduğu gün bu işlemi yapmak gerekir. Bu takdirde, 30 gün çeken aylar ve şubat ayı dışında, ayrıca bir ayar yapmak gerekmez. Saatin sağ tarafındaki B tetiği, kadran üzerindeki saat ve dakikaları ayarlamada kullanılır.
Şekil 2’de saatin arka yüzü, kapağı açık bir şekilde görülüyor. Yukarıda A tetiği ile yapılan (kaba) ay ve (ince) gün ayarları, üzerinde aylar (JAN-DEC) yazılı bulunan S çarkına aktarılır. Eksantrik bir kam mili biçimindeki bu çark, yazı içeriğinde verilen J. Tolayan’ın çizelgesinde belirtilen zaman farklarıyla orantılı olarak, çarkın kenarında kayan M çubuğuyla saatin helezonî yay ayarını ya da saniye ayarını değiştirir. Böylece kış aylarında saat biraz daha yavaş, yaz aylarında ise biraz daha hızlı çalışır. Diğer bir deyişle saat maşasının salınımlarını değiştirir.
Eğer saatin alafranga olarak çalışması isteniyorsa, mahfazanın solundaki L sürmesi itilerek M çubuğunun işlevi iptal edilir.”
Bilindiği üzere, teorik olarak 21 Aralık’ta en kısa gün (dolayısıyle en uzun gece) yaşanır ve bu günden başlayarak gündüzler her gün genelde bir, bazen iki dakika uzamaya başlar. J. Tolayan’ın çizelgesinde, örneğin ocak ayı başından sonuna toplam uzama 31 dakikadır (2). S çarkının rakete etkisiyle, ocak ayı içinde saatin her gün bir dakika geç kalarak, ay boyunca toplam 31 dakika geri kalması sağlanmaktadır.
J. Meyer’in ayar gerektirmeyen ezanî saati, özel olarak imal edilmiş bir saat değil, normal bir saat üzerinde yapılan tadilatla gerçekleştirilmiş bir saattir. Bilindiği gibi, her saatin arkasında, bir tarafında A (ileri), bir tarafında R (geri) harfleri bulunan küçük bir ibre bulunur. Saat geri kalıyorsa ibre birazcık A’ya doğru, ileri gidiyorsa azıcık R’ye doğru itilerek deneme-yanılma yöntemiyle saatin tam doğru gitmesi sağlanır. İşte J. Meyer’in saat üzerinde yaptığı ana tadilat, ona, bu ibreye tesir ederek kış aylarında geri kalmasını, yaz aylarında ise ileri gitmesini sağlayan bir “kam” (3) (resimdeki S çarkı) eklemiş olmasıdır. Resimde görüldüğü gibi, S çarkı profilinin merkeze olan mesafesi ocak-haziran arasında kısa, Temmuz-Aralık arasında uzundur. Bunun sonucu, 21 Aralık’la 21 Haziran arasında raket R’ye doğru itilmekte ve saatin bu dönemde her gün genelde bir, bazen iki dakika geri kalması (21 Haziran’la 21 Aralık arasında ise A’ya doğru itilerek her gün genelde bir, bazen iki dakika ileri gitmesi) sağlanmaktadır.
J. Meyer’in tasarlayıp uyguladığı bu tadil mekanizmasının doğru sonuç vermesi, kuşkusuz saatin orjinalinin hiç şaşmamasına, yani tam doğru gitmesine bağlıdır. Yıl boyunca bu hassasiyetin gerçekleştirilmesi pratikte pek mümkün olmaz; çünkü, ortam sıcaklığının değişimi bile saatin doğruluğunu etkiler (4). Bu nedenle J. Meyer bu saati seri olarak imal edip piyasaya sürmemiştir. Bu amaçla, daha basit bir saat olan “Hamidiye Saati”ni tasarlamış, üretmiş ve piyasaya sunmuştur. Bu saatin özellikleri ve çalışma prensibi, fotoğrafı altında verilmektedir.
W. Meyer, 24 Ocak 1981 tarihinde Beyoğlu 2. Noterliği’nde düzenlediği vasiyetnamesi içeriğinde (5), “dedesinden miras yoluyla intikal etmiş olan iki ferman, nişanlar, (söz konusu) saat makinası ve (niteliklerini açıkladığı) oturtma saat”in, öldüğünde, ikinci eşi Bayan Ingetraut (Hunger) Meyer’e teslim edilmesini vasiyet etmiştir (6). Ancak, halen Almanya’nın Detmold kentinde ikamet eden Bayan Meyer, Mayıs 2005’te İstanbul’a gelişinde, söz konusu cep saatinin kendisinde bulunmadığını, W. Meyer’in ilk eşinden doğan ve Kanada’ya yerleşmiş bulunan kızlarından birinde olabileceğini ifade etmiştir.
Böyle bir saatin mevcudiyetinin ilk kez bu yazıyla gün ışığına çıkarıldığını sanıyoruz. Belli olmaz, belki bir gün saatin kendisine de ulaşır, dahası onu Dolmabahçe Sarayı Saat Müzesi’nde sergileme olanağına bile kavuşuruz..
Notlar
1. Millî Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi,
Evrak II/1501.
2. Ezanî saatte, her gün, akşam tam 1200’dedir. Örneğin, 1 Ocak’ta öğle, 714’te, 31 Ocak’ta 643’te olmaktadır. Demek ki bugün kullandığımız uluslararası saatle akşam 1 Ocak’ta 1200 - 714 = 446 PM’de, 31 Ocak’ta 1200 - 643 = 517 PM’de olmakta; dolayısıyle gündüzler ay boyunca toplam 517 - 446 = 31 dakika uzamaktadır. Yani, ocak ayı boyunca otomatik ayar için, saatin her gün 1 dakika geri kalması yeterlidir.
3. Kam, genellikle üzerine hareketli bir parçanın dayandığı dairesel olmayan bir diskten meydana gelir ve dönerek bu hareketli parçaya bir doğrusal hareket verir. Kamın profili, bu parçayla meydana getirilecek hareketle belirlenir.
4. Az da olsa, sıcaklık düşünce saat ileri gider, yükselince geri kalır.
5. Vasiyet, 24.1.1981 günü elyazısıyla Almanca olarak düzenlenmiş ve Beyoğlu 2. Noterliği’nce 23.11.1981 günü 45914 numarayla Türkçe’ye çevrilmiştir. Almanca Meyer sözcüğü, Mayer olarak telaffuz edilir. Bu nedenle Meyerler’in adı, Türkçe metinlerde kimi zaman
(söylendiği şekilde) Mayer olarak geçmektedir.
6. Oturtma saat halen, Bn. Meyer’in arzusuyla ve müessesenin bir simgesi olarak, emaneten Karaköy’deki dükkânda bulunmaktadır. Büyük, ayaklı, çalışır durumda ve çok değerli bir saattir.
7. Katkıları için değerli dostlar Recep Gürgen, Şule Gürbüz, Nahsen Bayındır, Talip Mert, Cengiz Göncü ve Atilla Bir’e içtenlikle teşekkür ederim.
Kaynaklar
• Acar, Şinasi; “Rub’u Tahtaları”, YAPI dergisi,
S. 232, s.84-94, Mart 2001.
• Acar, Şinasi; “Eski Saatler ve Osmanlı Koyun Saatleri”, YAPI dergisi, S. 248, s.94-102, Temmuz 2002.
• Günergun, Feza ve İhsanoğlu, Ekmeleddin; “Osmanlı Türkiyesi’nde ‘Alaturka Saat’ten ‘Alafranga Saat’e Geçiş”, X. Ulusal Astronomi Kongresi tebliği, İstanbul, 2-6 Eylül 1996.
• Meyer, Wolfgang;
- ”Topkapı Sarayı Müzesindeki Saatlerin Kataloğu”, İstanbul, 1971.
- ”İstanbuldaki Güneş Saatleri”, Sandoz Kültür Yayınları 7, İstanbul, 1985.
Yapı Dergisi, Sayı 287, (10/2005)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)