KULAKTAN KALBE: ORIS

1904 yılında doğan, adını ise kurulduğu bölgedeki vadiden alan Oris, zamanın şarkısını söylemeye başlayalı 100 yılı geçti ve üstüne yeni yılları eklemeye başladı.

Oris kelimesinin kökeni Orusz, su yolu, ırmak yani akarsu anlamında, sadece mekanik saatler üreten bir şirket için bundan güzel tarif de olmaz zaten. Zaman su gibi akıp gidiyor.

Oris saatleri 4 aileden mürekkep: Motor sporları, havacılık, dalış ve kültür. Benim ilgimi kültür ailesi çekiyor elbette. Bu ailede çoğunluk caz müzisyenlerinde. Ama arada bir matematikçi, bir de çok sevdiğim Bob Dylan da var. Bütün bu isimlerin ortak noktası klasik ve özgün olmaları. Oris tarafından hatıraları onurlandırılan, insan kalbine dokunan eserlerin yaratıcısı olan müzisyenlerin ismini sayarsak ne demek istediğim daha iyi görülecektir: Miles Davis, Charlie Parker, Dizzy Gillespie ve çok sevdiğim Duke Ellington, hepsi baba müzisyenler. Ayrıca Oris, Londra'da düzenlediği festivallerde Sabahat Akkiraz'ı da tanıtmış ve müziğimizin başka kulaklara da akmasına olanak sağlamıştı.

Oris saatlerine olan sevgim Tevfik Aydın’ın vitrinine bakarken çoğaldı. Hep söylüyorum yolum ne vakit Sirkeci’ye düşse bu saatlere bakmadan geçmez olmuştum. İlk başta kendine özgü duruşunu sevdim, sonra yavaş yavaş gönlümü çelmeye başladı. Bu saatlerin ortak noktalarını fark etmemek mümkün değil: Kendine güvenen, sakin bir duruşu olan ve hiç şaşırtma telaşında olmayan bir hava.

Böylece Oris hakkında daha fazla bilgi edinmeye başladım, fakat dergilerde gazetelerde insanın kafasına kakılan, gözüne sokulan saat markalarından biri olmadığı için daha bir sevdiğimi söylemem lazım.

Oris yalnızlığı seven, dirençli ve hiç yılmayan insanlara benziyor. Bir gün hayran olduğum Şule Gürbüz’ün bileğinde de kadınlara çok yakıştığını düşündüğüm oval biçimli bir Oris görünce daha bir sevindim.



Oris saatlerini bunca çekici kılan nedir diye düşünüyorum. Birincisi bu saatler çok temiz. Her Oris, su gibi çıplak ve açık. Zerre abartı yok, her parçanın bir amacı var. Temiz bir işçilik hemen göze çarpıyor. Bütün Oris’ler incelikli ama güçlü bir yapıya sahip. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de her Oris saatinin arkasında duran bir fikir var, bir kişiden veya bir nesneden yola çıkarak tasarlanıyor. Burada şirketin yenilikçi tavrını takdir etmemek mümkün değil. Sınırlı sayıda üretilmiş modellere ağırlık verilmesi de güzel. Elbette saatin değerinin zamanla artıyor olması her koleksiyoncu için önemlidir, fakat koleksiyoncu olmayıp da sadece saatini sevenler için de bu keyifli bir unsur.

Bir de şirket politikası var ki bence asıl üzerinde durulması gereken belki de budur: Kaliteyi olabildiğince uygun fiyatla sunmak. Bazen gazetelerde dergilerde haberlere konu olan kimi saatlerin dudak uçuklatan fiyatlarını görünce şaşırmadan edemiyorum, elbette o parayı hak ediyorlardır fakat bu kadar ihtişamlı saatler amacından uzaklaşmış gibi geliyor bana. Oysa kaliteli bir sayısal fotoğraf makinesi (DSLR) fiyatına satılan Oris saatlerinin değil 1 fotoğraf makinesi, 10 fotoğraf makinesinden daha da uzun bir ömrü var.

Oris başka türlü bir şirket. Ürettikleri saatler ince bir zevkin ve kültür mühendisliğinin ürünü. Bu yüzden her çıkardıkları saat klasik oluyor. Çılgınca şeyler de yapmıyorlar, satışlarını artırmak için korkunç kampanyalar düzenlemiyorlar, hem müzisyenleri takdir ediyorlar hem müzikseverleri. Bu duruma en çok sevinen de müzik aşığı saatseverler oluyor.

Oris ülkemizde Pırlant tarafından temsil ediliyor. Pırlant 1976 doğumlu bir kuruluş. RobbReport dergisinde yayımlanan Hayrettin Akpınar söyleşisinden ve saat müzesi girişiminden söz etmiştim. Umarım bu müze gerçek olur, bir de temennim var Pırlant temsil ettiği gibi Oris gibi 100 yılı devirsin istiyorum. Türkiye'de köklü kurumların çoğalması toplumsal hafızayı da güçlendirir diye düşünüyorum. Hep sözünü ettiğim Tevfik Aydın kaç yılında kurulmuş diye baktım ve tarihi görünce paylaşayım istedim: 1889! Nice yıllara :)

Gizli Yüz



Bu sıralar eşelendiğim SürrealPisi blogundan yola çıkıp "Gizli Yüz" filmi ile ilgili bir şeyler ararken karşıma çıkan Ekşi Sözlük'ten bir madde çıktı, Atlantisten Gelen Zekiye'nin güzelim kaleminden dinleyelim:

"Ömer kavur'un nahif ve gerçeküstücü bir anlatımla perdahladığı bu film, belki de en bireysel çalışması olması hasebiyle estet dilinin sınırlarında gezinir bolca..

Filmin üzerine kurulmuş olan tema, vaktiyle Metin Erksan'ın pek latif filmi olan Sevmek Zamanı'nda da karşımıza çıktıydı: "Surete meftun olma ve bir suretin peşinden gitme"..

Kadın (Zuhal Olcay), bir fotoğrafçı (Fikret Kuşkan)nın Rum meyhanelerinde çektiği resimlerde, öteki'nin o hep peşinde olduğu yüzünü aramaya başlar.. Nihayetinde bulduğu yüz, bir saat tamircisinin yüzüdür (Rutkay Aziz'dir bu yüzün sahibi de)..

Ve bir arama serüveni başlar böylece; lakin saatçı, dükkanını da kapayıp sırra kadem basmıştır.. Kadın ve fotoğrafçı, zemberekler, pandüller, kuleler arası bir zamanın peşisıra aramaya devam ederler adamı ve yüzünü.. Nitekim kadın da, kum saatini ters çevirir ve ortadan kaybolur, saatçının yazgına ortak olarak..

Geriye kalan fotoğrafçının halini anlamak zor olmaz herhalde.. Bu üç suret, birbirlerinin "yok"luğuna aşık bir varlık olur çıkarlar işte velhasıl..

İnsanın sürgit arayışına bir güzelleme olan filmin, edebiyattaki muadilleri de aklıma gelmeden edemedi imdi.. Ne ise, daha fazla gözleri doldurmadan kapatalım bu bahsi Mümtaz.."

Ayrıca filmde geçen bir diyalog var, hidden lethe yazmış:

"Ne olmasını istersin en çok?"

"İnsanlara saatleri anlatmak isterdim.

mekanizmaların inceliğini...
yayların korkunçluğu...
çarkların karanlığını...

şimdi kimse
saatlerin farkında bile değil.

belki bunun için, insanlar kederli

belki bunun için,
kendi hikayelerini bile anlatamıyorlar

akreple yelkovanın arkasında nasıl bir can vardır
hissetmiyorlar bile.

İnsanlara
saatlerın sırrını anlatabilmek isterdim.

O zaman uykudan uyanır gibi dünyaya yeniden gözlerini açarken
kederlerinden kurtulurlar
belki
kendi hikayelerini bile anlatabilirler
."

[Desen: SürrealPisi blogundan alınmıştır.]

Pilli ve Mekanik saat arasındaki farklar


Daha önce Ekşi Sözlük'te katkıda bulunduğum 'Canon ile Nikon arasındaki farklar' maddesinden esinlenerek pilli ve mekanik saatler hakkında yarı şaka yarı ciddi değerlendirmeler:

- Pilli saatler erkeklere, mekanik saatler kadınlara benzer.

- Pilli saatler hafiftir, mekanik saatler ağır.

- Pilli saatler süslüdür, mekanik saatler sade.

- Pilli saatler akılcıdır, mekanik saatler duygusal.

- Pilli saatler soğuktur, mekanik saatler sıcak.

- Pilli saatler gevezedir, mekanik saatler susmayı sever.

- Pilli saatler aldatabilir, mekanik saatler vefalıdır.

- Pilli saatler sayısal verilere, mekanik saatler analog verilere güvenir.

- Pilli saatler sıkıntı, mekanik saatler heyecan vericidir.

- Pilli saatler likör, mekanik saatler şarap gibidir.

- Pilli saatler okumayı, mekanik saatler yazmayı sever.

- Pilli saatler su gibidir, mekanik saatler toprak.

- Pilli saatler sevgidir, mekanik saatler aşk.

- Pilli saatler şımarıktır, mekanik saatler akıllı uslu.

- Pilli saatler görevdir, mekanik saatler tutku.

- Pilli saatler pop müzik, mekanik saatler klasik müziğe benzer.

- Pilli saatler Madonna'dır, mekanik saatler Hande Özyürek.

- Pilli saatler hedefe adım adım ilerler, mekanik saatler koşarak.

- Pilli saatler yol sormaz kaybolur, mekanik saatler gideceği yeri bilir.

- Pilli saatler romandır, mekanik saatler şiir.

- Pilli saatler çöp üretir, mekanik saatler hatıra.

- Pilli saatler ancak kuşatır, mekanik saatler ise fetheder.

ForumDonanımHaber



"Teorik değil de pratik bilgiler lazım bana" diyen bir arkadaşımı daha ForumDonanımHaber'in saat forumuna yönlendirdim. Biliyorsunuz saat konusunda Türkçe içerik son derece az, doğru dürüst kitap dahi yok. Bir kitabevine girin ve saatlerle ilgili kitapları sorun, en büyük kitabevinde dahi önünüze bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda kitap konacak ve büyük bir ihtimal bunlar istediğiniz şeyler olmayacak. Yayınevleri bu konuya hiç önem vermiyor oysa Fransızca, İngilizce veya Almanca külliyata baktığınızda karşınıza yüzyılların birikimi çıkıyor, utanıyorsunuz. İnternet bu konudaki duvarları yıkıp kendisini geliştirmek için bir fırsat. Azıcık dil bilen için hele büyük bir bilgi birikimi var.

Bu nedenle de bloga bir kez daha yazmak istedim. ForumDonanımHaber'deki saatlerle ilgili bu forum pratik pek çok bilgi içeriyor. Hem artık forum epeyce büyüdü ve 120. sayfayı da devirdi. Üstelik bu aynı konudaki ikinci forum, birincisi sitenin yöneticileri tarafından haksız yere silinmişti. Neyse ki şimdi sağduyulu bir yönetim anlayışı mevcut ve forumdaki arkadaşlar da forumun ciddiyetinin bozulmaması için çaba gösteriyorlar.

Polemik, Teng, Azizim, axiaziz, bravoecho ve watcher6150 isimli üyeler soru soranlara yardımcı oluyorlar veya bildiklerini paylaşıyorlar. Ben bu forumdan çok şey öğrendiğimi daha önce yazmıştım. Her sayfada yeni bir şeyler öğrenmeye de devam ediyorum.

[Fotoğraf: Recep Gürgen Ustanın atölyesinden, 20 Mart 2009]
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...