İsviçre'de bir İngiliz: Peter Speake-Marin







Speake-Marin via http://www.independentintime.com/

Ellerinde devasa imkanlara sahip olan büyük şirketlerin yanında nispeten küçük işletmeler de var. Bunlar bağımsız saatçiler olarak da örgütlendiler ve çok güzel işler çıkarıyorlar.

Bağımsız saatçilerin içlerinde en sağlam olanlardan biri de Peter Speake-Marin, henüz 43 yaşında ve büyük ustaların mertebesine ulaşan özgün bir saat ustasıdır.

Daha önce BAĞIMSIZ VE ÖZGÜN: PETER SPEAKE-MARIN başlıklı bir yazıda yaptığı işlerden örnekler vermiş ve İsviçre'ye yerleşip kök salan bu İngiliz saat ustası hakkında ufak tefek bilgiler vermiştim.


Sürekli yeni fikirlerle dolup taşan, yaratıcı bir zekaya sahip olan Peter Usta ve yanında çalışan diğer ustalar hep birlikte mekanik saatçiliğin, yani mütevazı zanaatçiliğin, fizik ve mühendisliğin güzel örneklerini sunuyorlar.


Bu saatlerden birine sahip olmak arzusu taşımıyorum, ben eski saatlerden yanayım, fakat bağımsız saat ustalarınnı zeka ve yaratıcılıklarına hayranım. Artık bitti denilen, öldü denilen bir endüstriyi yeniden canlandıran böyle zekâların yaratıcılık örnekleridir.



Yüzümdeki saat

http://www.britishmuseum.org/collectionimages/AN00186/AN00186844_001_l.jpg
http://www.britishmuseum.org/


Çok düzgün, çok güzel ve pırıl pırıl saatler var şu dünyada. Saatlerin sağına soluna baktıkça küçük şeyler keşfetmek, güzelliğin içinde yeni güzellikler bulmak mümkündür.

Ancak "Bir saatin en önemli güzelliği nedir?" derseniz, hiç şaşırmayın, 'yaşanmışlıktır' derim. Fabrikadan yeni çıkmış bir saat hamdır, olgunlaşmamıştır, güngörmemiştir, yaşamamıştır daha. Bütün mekanik saatler için bu böyledir. Mekanik saatler işledikçe kendilerine gelirler, çarklar çalıştıkça birbirlerine daha iyi tutunurlar, fabrikadan çıkar çıkmaz değil aradan biraz vakit geçince daha hassas olurlar.

Bir saati güzelleştiren zamandır.

Bir saati olgunlaştıran, ona dünyada cenneti ve cehennemi yaşatan da insandır. İnsanın ve zamanın izleri saatin üzerine kazınır. Saatlerin üzerindeki çizikler, yaşlandıkça gözlerin çevresine yerleşen o kırışıklıklar gibidir, olgunluğa, yetişkinliğe delalettir.

Ben bir saatin en üstün, en güçlü yönlerine değil de, en zayıf, en kırık dökük yanlarına bakarım. Belki bana benziyor diye düşündüğümden, belki saatin aksayan tarafında kendimi görüyorum diye, bilmiyorum.

Bir saati güzelleştiren insandır.

Saat Dünyası 7 yaşında!


Saat Dünyası dergisi 7. yaşına gelmiş. Derginin kapağını yeni yaşlarına yakışan bir de saat ile şenlendirmişler. Nice yıllara diyorum.

6 SAATİN HİKAYESİ

Milliyet, 27 Şubat 1965

Neden bazı şeyler yerinde durmaz? Hafızalara kazınan sadece zamanlar değil, somut nesneler de hatıralara gömülüp orada ebedi bir uykuya dalıp unutuluyor.

Yukarıda anlatılan saatlerin sadece bir kısmının günümüze gelmesinin bir anlamı var mı? Durmaksızın değişiklik ve değişim peşindeyiz. Göçebeliktan bunca yıl kurtulamadık sanıyorum. Bir türlü yerleşik hayata geçemedik. Böyle yaparak yıllar içinde kendimiz de buharlaşmıyor muyuz?

Zıt kutuplarda iki şehir var aslında. Çelik Gülersoy'un hayâl ettiği İstanbul ile eskiden belediye başkanlığı yapmış hoyrat ruhlu bir zatın İstanbul'u aynı şehir midir? Biri daha sakin, yapısal geleneklere bağlı, ayağını yere sağlam basmaya alışmış, incelikli bir huzuru yaşamak isteyen, gölgeli vakitlere bölünmüş bir İstanbul. Diğeri ise yıkmayı ve yeniden yapmayı şiar edinen, daha karmaşık, daha kaba ve daha gürültülü bir İstanbul.

İkinci İstanbul, eski İstanbul'u boğdu ve gömdü bile. Ama bazen eski İstanbul'dan parçalara kimi yerlerde rastlıyabiliriz. O zaman geçmişte yaşamış büyük ustalara, geniş ve yekpare bir zamanı arzulamış düşünürlere bir selam gönderelim.


Eskiden büyük saatler küçümen saatlere her zaman yol gösterir, göz kırpar, ağabeylik, ablalık yaparmış.

Şimdi saatlerimizi ayarlamak için bilgisayarlarımızın köşesindeki sayılara tutsak edildik.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...