Kedi ve Saat


Balthus'un o acayip resimlerinde hayretle baktığım gizemli kediler vardır, kedilerin fotoğrafından çok yapılan bu resimleri severim, çünkü bu resimlerde insanların kedileri nasıl gördüğünün de izleri var.

Kediler zaten doğuştan efsunlu canlılardır ama bu resimlerde gördüğüm kediler başka bir dünyada yaşıyorcasına duruyorlar ve bence gerçek hayatta da öyleler zaten, bazı kedilerin bakışları mesela olduğum yerde donup kalıyorum, sanki gözlerimden hayatımı okuyorlarmış gibi, çok tuhaf. Neyse resim zaten başka boyut, hayranlık duyuyorum böyle resimlere ama bu kediler benim tanımadığım kediler sonuçta.

Tanıdığım bir kediden söz etmek istiyorum. Ziyaretine her gideceğim günü iple çektiğim bir saat tamircisi var. Ancak benim anlatmak istediğim asıl kişi atölyede görüp hayran olduğu kedi. Çok kedi gördüm, çok kedi sevdim, fakat böyle bir kedi görmedim diyebilirim. Mağrur, mesafeli, güçlü sezgilere sahip, hep dikkatli, hep sakin ve dingin bir kedi. Onca irili ufaklı saat parçaların arasında, zarar ziyan vermeden, eski zamanlardan günümüze gönderilmiş bir hanımefendi gibi kırıp dökmeden bir yürüyüşü var ki, ustaya çaktırmadan balerin olsa imiş adı diye düşünmedim değil.

Sanki zaman hakkında çok şey biliyor da aramızdaki tek engel dilimizmiş gibi bakıyor bazen, o vakit bunca zaman makinesi arasında önem verdiğim bazı şeylerin önemsiz olduğunu söylediğini hissediyorum. İçinde bulunduğu zaman dilimini doyasıya yaşamaktan gayrı bir derdi yokmuşcasına yürüyüp yemeğini yedikten sonra köşküne kuruluyor mesela, ama öyle değil elbette, duygusal ve gururlu bir hanımefendi o, çeşitli vesilelerle halini tavrını görünce bunu çok daha iyi anladım.

Ustanın bana ayırdığı vakit az ve yetersiz benim için, fakat bu kahve içip edebiyattan, yazıdan, saatlerin hallerinden, saatlerin insanlardan çektiklerine kadar çeşitli konularda konuştuğumuz süre çok değerli, o nedenle orada bulunduğum her dakikanın kıymetini bilmek durumundayım, fakat bazen kediye dalıyorum, ustayı ve saatleri unutuyorum...

Düşünmedem de edemiyorum mekanik saatler ile kediler arasındaki benzerlikler ne kadar çok. Mekanik saatler de o güzel kedi gibi, hep ölçülü, hep uyanık, hep düşünceli, hep zarif...

Baba saati



23 Mayıs 1960, Milliyet.

Yeni bir saat: Gizli başyapıt

Yeni üretilmiş bir saat boş bir tuvaldir, çizgiler, figürler, renkler, düşünceler daha ortada yoktur.

Yeni bir saat üzerine mürekkep dökülmemiş bir kağıttır, arzuların sıcaklığı, yazgının karanlığı düşmemiştir daha.

Yeni bir saat, hiç yazı yazmamış bir kalemdir. Kalem yazdıkça, kalem olur, saat ise yaşadıkça, çizgi çizgi biriktirdikçe. İnsan ustalaştıkça kalem başkalaşır, yazı değişir, akıl da gelişir.

Saat yazıya benzer bir değişim yaşar, kırılıp dökülse de tamir edildiği vakit yine ayağa kalkar büyümeye, zamanı izlemeye devam eder.

Ağladınız bir gün, saatin kalbinde izi kalır, güldüğünüz an bir iz daha düşer.

Birini çok mu sevdiniz? Saat bunu kaydeder.

Özlüyor musunuz? Saat buruşur.

Yalnız mısınız?

Saat yanınızdadır, tıkırdayıp durur, "bu da geçer hu" der gibidir.

Nesilden nesile geçen saatler hele, daha size gelmeden önce nice nice acının tortusuyla, pıtrak açan sevinçle, istek ve kederle dolu doludur, siz üstüne eklersiniz, sizden sonrakiler de ekler, günün birinde tutacak el, bakacak göz kalmayıncaya kadar saat büyümeye devam eder.

Bir gün, vakit tamam olunca saat bile veda eder, ama siz belki çoktan veda ettiniz, bilinmez ki...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...