Zaman makinelerine övgü




"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya"
(Gülten Akın)

Belki biliyorsunuz, bütün saatler öncelikle insanların öyküsünü anlatır. Bu bitmeyen öyküde muhtemelen en az üç bin yıl önce gündüzü bölümlere ayırarak işe başlayan atalarımızdan miras fikirlerin tarih boyunca geliştirilerek günümüzdeki saatlere dönüşmesi gibi heyecan verici olaylar yazılıdır, yeni fikirlerle de yazılmaya devam edilmekte.

Saatlere salt bir makine olarak baktığımızda bile insanın gücünü, insanın dehasını ve nihayet insanın zayıf yönlerini görebiliriz. Bununla birlikte saatler, yani süreölçerler sadece bir makine değiller, saati sıradan bir makineye indirgemek ve öyle değerlendirmek zamanı da yanlış değerlendirmek anlamına gelebilir.

Hep bir şeyler anlatır saatlerimiz. Üzerimizde rahatlıkla taşıyabildiğimiz yüzlerce parçadan oluşan zamangöstergelerinin anlattığı şeylerden birincisi, bir insanın zamanı bütünüyle kontrol edemeyecek olması, ikincisi ve daha çarpıcı olanı ise zamanın gücüne asla boyun eğmeyeceğimizi de cesaretle vurgulamasıdır. Zafer ve yenilginin aynı anda sunulduğu bir nesnedir saat.

Güzelliğin ve teknik gelişmelerin bileşimi olan bu cihaz, kalbimize benzeyen düzeneğiyle hayatımıza eşlik ediyor, bizimle yürüyor, bizimle duruyor. Pahalı ya da ucuz, platin veya çelik, ne türlü malzemeden yapılmış olursa olsun, bir saat, ne zaman ihtiyacımız olursa o zaman baktığımız bir saat, günlük yaşantımızı bir düzene kavuşturan bir saat, aslında o kadrana her bakışımızda kendimizi, ömrümüzde olup biteni görmekte olduğumuzu da hatırlatır.

Bize özel üretilmiş kutsal bir metin gibi zamanın izlerini her okuduğumuzda ruhumuza da iyi gelen, bazen durmadan hep aynı yerden geçiyormuşçasına zamanda kaybolmuşluk hissi veren, bazen acımızı hafifleten, bazen artıran, bazen sevincimizi azaltan, bazen çoğaltan saatlerimiz, sadece saniyeleri, dakikaları değil böylelikle hayatımızın işaretlerini de gösterirler.

Acaba, duygusal bağlar kurduğumuz, mekanizmasına ve işleyişine hayran olduğumuz saatlerimizi nasıl seçiyoruz? Belirli bir zaman içinde ve yoğun emek verilerek hazırlanmış olan, kolumuzda durmayı hak eden saatleri arzuladığımız vakit, kalbimizde ve zihnimizde bizi anlatan bir şeye bakarak karar veriyoruz belki.

Güzel ama nedir bu şey? Hiç kuşkusuz kültürle ilgili bir şey olmalıdır, dünya ile nasıl iletişim kurduğumuzla ilgili bir şey, hayatta durduğumuz yerle, sanata olan ihtiyacımızla, zanaatkârlığa duyduğumuz güvenle, yeryüzünün birikimlerine olan ilgimizle, binlerce yıldır gelişmeye çabalayan hem olağanüstü hem de oldukça dertli olan uygarlığımızın düşündürücü yapısıyla ilgili bir şey.

Kolunuzdaki mekanik sistem sadece saatin kaç olduğunu gösteren bir zaman makinesi değildir, sizin kim olduğunuzu da anlatan simgesel özellikleri olan bir düzenektir. Saatiniz geçmişe duyduğunuz saygıyı, geleceğe olan inancınızı gösteren bir bağlantıdır.

Özellikle çevre dostu olan mekanik saat teknolojisinin yüzlerce yıllık bir tarihi vardır. Saatiniz estetik beğeninizin düzeyini de işaret eder, klasik, modern veya başka çizgilerden hangisine yakın durduğunuz saatinize bakılarak söylenebilir.

Saatimizi kolumuzdan/gövdemizden çıkarıp masaya bıraktığımızda hemen soğuması, belirli bir süre kullanmayınca da durmasının mühendislik tarafını bir kenara bırakırsak, sevdiklerimizle/hayata dair hissettiklerimizle ilgili bir anlamı daha olabilir belki.

Bütün bu sözü edilen fikirlerden azade, birlikte yaşamayı seçtiğimiz saatler iyi/kötü veya ucuz/pahalı fark etmeden bize zamanın akışına tanık olmayı sağlar ki, bu da bir ölümlü için az şey değildir hani.

Watch Plus



Watch Plus dergisinin ikinci sayısı elime ulaştığında çok sevindim. Alır almaz yutarcasına okudum. Her şeyden önce daha derginin kapağından görüleceği üzere kaliteli bir dergi. En çok hoşuma giden Hublot yöneticisi Jean-Claude Biver ile yapılmış olan söyleşi oldu.

Efsane bir saat markasına dönüşen Hublot'u Hublot yapan bir insanın söyledikleri önemli. Bir yerde şöyle diyor Jean-Claude Biver:

"Biz saat satmıyoruz; kim olduğunuzu, ne düşündüğünüzü, nasıl hareket ettiğinizi söyleyen bir iletişim cihazı satıyoruz."


Saat dünyasından haberlerin de olduğu dergide Panerai saatleriyle ilgili güzel bir yazı da var. Ama asıl o kapaktaki muhteşem saatle ilgili (Quai de L'ile) yazıyı büyük bir keyifle okudum. Bu saatle ilgili bütün yazıları okumak istiyorum aslında :)

Eleştirmek için sayfalarını karıştırmaya başladığım ve bitirene kadar elimden bırakamadığım Watch Plus dergisini çok beğendim. Tasarımı güzel bir defa, insanı boğmuyor, yazıları fotoğrafları rahat rahat görebiliyoruz. İçeriğin daha yoğun olmasını tercih ederdim. Sayfa sayısı da daha fazla olsaydı keşke, bana kalırsa 64 sayfa az. Saatlerle ilgili daha çok şey okumak isterdim doğrusu. Bir de derginin adı benim gibi Türkçeseverleri yaralayacak cinsten. Ama saatler dışarıdan geldiği için konuyla azıcık ilgilenmeye başlayanların ingilizce ile karşılaşmaları doğal. Yabancı bir derginin ülkemizdeki temsilcisi olmadıktan sonra Türkiye'de ve Türkçe yayımlanan dergilerin isimlerinin de Türkçe olması gerektiğini düşünenlerdenim. (Ancak bu saatten sonra derginin adını değiştirmezler sanırım.)

Saatçilik sadece saat üreticileriyle ilgili bir konu değildir, felsefeden bilimden astronomiden şiire matematiğe oradan makine mühendisliğine kadar gider. Acıdır ki bu konuda Türkçe içerik çok zayıf, bu tarz dergiler çoğalmalıdır.

(Dünyada saat dergiciliğinde sürekli bir gelişme var, mesela Singapur kökenli bir şirket kadınlara yönelik 24:7 isimli bir dergi çıkarmaya başlamış.)

Bizde hep ihmal edilen bir alan oldu saat dergiciliği. Oysa bir saat kültürü yaratmanın önemli koşullarından biri yayın yapmaktır, kitap veya dergi yayımlamaktır. İnsanlar saat kültürü edindikçe ve bu sayede marka bilinci oluştukça daha kaliteli ürünlere yöneleceklerdir.

Saat dergileri üzerine


Saatlerle ilgili gördüğüm en güzel dergi Patek Philippe'in çıkardığı The Patek Philippe International Magazine isimli dergiydi. Sahafları gezinirken rastlamıştım bu dergiye, sadece üretici firmanın saatleriyle ilgili basit bir tanıtım dergisi değil bu, kültüre ve sanata/sanatçılara değer veren bir dergi.

Bizim ülkemizde ne yazık ki böylesine kaliteli bir saat dergisi yok. Elbette saatçileri gezerken rastladığım bir dergi var. Esnaf odası yayını olduğundan tasarım ve içerik beklediğim düzeyde değil, her sayıda aynı basmakalıp görüşleri biteviye tekrarlayan, üretici firmaların gönderdiği saat tanıtım yazılarını saymazsanı geriye bir şey kalmıyor, son sayfalardaki haberler bölümü biraz dikkat çekici, uzaktan gördüğüm ve merak ettiğim bir camiaya ait fotoğraflara merakla bakıyorum, ancak bu haberler de 1980'li yılların gazetelerindeki magazin/cemiyet haberleri kıvamında.

Dün bu yazının notlarını alırken bir e-posta geldi, söz etmezsem olmaz, yeni bir derginin olduğunu haber veriyordu. Henüz iki sayı çıkan Watch Plus adındaki bu dergiyi çok merak ediyorum. İnceler incelemez bir yazı yazacağım.

Başka saat dergilerine de bakalım: WatchtimeMagazine, QP Magazine, iW, hr: Watches Magazine, HH Journal

Erkek saati seven kadınlar



kaynak: http://www.watch4moi.com/

Mekanik araçlara olan sevgisiyle bilinen Okan Bayülgen "Erkeklerin Saatlerini Takan Kadınlar" adıyla sergilediği fotoğraflarla dikkatleri mekanik saatlerin kadınlar arasında giderek yayıldığını göstermişti. Ayrıca bu konudaki fikirlerini de en derli toplu şekilde Sema Denker'in yaptığı bir röportaj ile duyurmuştu.

Aslında bu durum sadece Bayülgen'in keşfettiği bir şey değil, daha önce örneklerine az rastlanıyordu, ancak son yıllarda daha da artan sayıda kadın tüketicilerin erkek saatlerine yönelmesi saat üreticilerinin de dikkatini çeken bir durumdu.

Bayülgen'in "(...) erkeksileşmiş kadınlar bunlar." değerlendirmesi bana kalırsa hem tuhaf hem de çok yüzeysel bir değerlendirme. Çünkü bunun kadınların güçlü olduklarını göstermek dışında başka nedenleri var.

Saat sektörü geçtiğimiz yüzyılın başından beri erkeklere değer veriyor. Tasarıma cinsiyetçi açıdan yaklaşıldığı için yaratıcılık ve yenilikçilik kaynakları hep erkek saatleri üzerinde görülüyor. Öyle ki kadın saatleri diye kategorilendirilen saatlerin tek albenisi değerli taşlar ve madenler oldu, tasarım göz ardı edildi, küçük olsun, yuvarlak hatlı olsun, mekanizma ile uğraşmasın da bir de pilli olsun.

İşte kafası çalışan kadınların aldatılmayı reddettiği noktalar bunlar. Neden küçük bir saat takmak zorunda olsun bir kadın? Neden pilli bir saat takmak zorunda olsun? Neden ayın evrelerini gösteren veya en basitinden kronometreli bir saat kadınlardan esirgeniyor? Elbette önyargılar yüzünden . Kadınlar bunu ister, kadınlar şunu ister diyerek yüzyıllar öncesinde kalmış bir kadın figürü üzerinden tasarımlar yapıldı ve yapılıyor. Mekanik ve komplike saatleri kadınlar da hak ediyor. Uçak, Araba, motorsiklet, fotoğraf makinesi kullanmayı seven kadınlar da var sevmeyenler de. Bu sadece bir tarz meselesi.

Nerede okudum şimdi hatırlamıyorum, büyük bir saat üreticisi şirketin yöneticine kadın ve erkek saatlerinin satış dağılımı soruluyor. O da sağlıklı sayısal veriler söylemenin zor olduğunu çünkü kadınların da "erkek saati" satın aldığını söylüyor.

Bana kalırsa "kadın saati" ve "erkek saati" diye ayırım yapmanın gereksiz olduğu bir gün kadınların ve erkeklerin daha özgür olduğu gündür.

Konuyla ilgili okumalar:

1. Women wearing Mens Watches

2. Hold on to your watches, gentlemen, as more women are opting to wear large, chunky men's models

3. "Women are wearing men’s watches"

4. Quartz versus mechanical – do women care?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...