Saat Dergileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Saat Dergileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir Başka Saatolog, Bir Başka Dünya


Yıllardır yayımlanan bir saat kataloğu var. Bilenler takdir eder, onlarca markanın yüzlerce saatin bulunduğu bu katalog saatseverler için müthiş bir başvuru kaynağıdır. Sadece bir katalog da değil aynı zamanda bir dergi ve sözlük barındırdığı için ayrıca önemlidir, her sayısı saklanacak bilgilerle doludur.

Pandemiye ve bütün olumsuzlara rağmen Saatolog'un yeni sayısı çıktı. Yılda bir kez yayımlanan Saatolog'un bu elimdeki son sayısı şimdiye kadar çıkan en büyük Saatolog olabilir, toplam 448 sayfadan oluşan bir dergi ve katalog bu. Ayrıca bayıldığım bir tasarıma ve zengin bir içeriğe sahip.

Çok insan çalıştı bu katalog ve dergi için, çok emek verdi, hepsine teşekkür ederim, ortaya çok güzel bir eser çıkmış. Ucundan kıyısından bu sayfaların bir kısmında benim de emeğim var, bunu söylemek de çok güzel. Kaliteli bir işin parçası olmak insana iyi geliyor. Saate ve sanata ilgi duyan mikromekanik tutkunları kaçırmasın derim. Derginin teması "hızlı ve yavaş" olarak belirlenmiş, değil bir dergi, konuya ilişkin bir müze veya kütüphane açacak kadar güzel bir tema. Dolayısıyla bir katalog ve dergi için mükemmel bir başlangıç noktası. Fikri bulanın da dergi tasarımını yapan zekanın aklına sağlık.

Yeni faaliyete geçen ve harika bir ekip tarafından yönetilen Saatolog web sitesi de bence şahane yürüyor. Saat sevenler de teknoloji ve sanata düşkün olanlar da çok beğenecektir diye düşünüyorum. 

Meraklısına.

The Big Watch Book, 5



Nihayet Esquire The Big Watch Book dergisinin 5. sayısı da çıktı. 

Beş uzun yıl geçmiş ilk sayının üzerinden. Her sayı aynı ekip tarafından çıkarıldığı halde her biri kendine özgü bir yapıya sahip. Bu sayı çeviri ağırlıklı oldu mesela. Hayatımda ilk defa bu kadar çok çeviri yaptım, evvelden çekinir hiç bulaşmak istemezdim çok zor bir iş olduğunu biliyordum ama yine de hoş yanları olduğunu gördüm. Belli başlı konular kapakta yazıyor zaten, yazılmayanlar da keşfedilmeyi bekliyor.

The Big Watch Book, yılda bir sayı çıktığı için ve yıl sonunda yayımlandığından her sayı o yılın bir özeti gibi görülebilir. Bu sayı da 2019 saatlerinin bir özeti gibi. Unutmadan Vacheron Constantin ve Seiko üzerine çok iyi yazılar var. Bu markaların ruhunu anlamak isteyen saat meraklıları okumalı.


Kapak konusu Oris Big Crown ProPilot Calibre 115
İyi okumalar dilerim.

The Big Watch Book 2



İlk sayının ardından koca bir yıl geçti. Bu arada daha önce Çölde Gitar Çalmak yazısında sözünü ettiğim ve editörlerinden biri olduğum The Big Watch Book'un saat tasarımı temalı ikinci sayısı hazırlandı. Bir süre önce de kitabevlerine dağıtıldı. Dergide zaman ölçümünün tarihinden ünlü saat tasarımcılarına kadar çeşitli konular var.

Meraklısı için; Zamanın Yaşlı Bir Kaplumbağa Olarak Portresi, JS Watch, Bir Rönesans İnsanı: Giuliano Mazzuoli, Zamanı Arayan Saatler, Girard-Perregaux, Saatlerin Mekanizma Tasarımına Övgü, Efsane Saatler 2, Nebra Yıldız Haritasından Mekanik Bir Saat Yapmak: ochs und junior başlıklı yazılarımı bir kenara bırakıyorum ve ikinci sayının en güzel tarafı içinde Şule Gürbüz ile bir söyleşi olmasıdır diyorum. 

Şule Hanım, söyleşimizde kitaplarından aşina olduğumuz üslubu ile önemli şeyler söyledi. Mesela: 
"İnsan hangi bulutun altında ise onun yağmuru üzerinize yağıyor. Temiz ve sükûn dolu, çok çalışarak az bir işin bin meşakkatle ortaya çıkarılabildiği bir atölye ömür sürenle bin hayhuyun döndüğü yerde nefes alan insanın benzi aynı olmaz elbet. Oraya oranın tesiri yağar buraya buranın. Herkes bulunduğu yerin rahmeti ya da illeti altında kalır. Ben kendine fazla emniyet ederek kalabalığa karışanın, o sözler, yaşantılar ve telakkiler arasında kalanın belki burun kıvırdığı herkesten nihayette farklı olabileceğine inanmıyorum."

Pera Müzesi'nde sergilenen, Mustafa Şem'i Pek yapımı saat
Söyleşi uzun, toplam 6 sayfa ama söyleşinin bir yerinde Şule Gürbüz'ün çok sevdiğim usta Mustafa Şem'i Pek hakkında anlattıklarını alıntılamadan geçemeyeceğim:



"Çemberlitaşlı Mustafa Şem’i Bey son büyük ustalarımızdan, Selim Bil’i de yetiştirmiştir. Bütün saatlerini ve bazı koleksiyonlardaki masa saatlerini de tamir ettik, 19.yy sonu Fransız ustalarının yolundan gitmiş, Atatürk döneminde gelen Alman teknisyenlerle çalışmış, çok çalışkan ve mahir bir usta. İstanbul’un eski meslek liselerinden Sultanahmet Meslek Lisesinde mekanik dersleri verirmiş. Kule saatçiliği gibi tam o dönemde açılan bir kapıdan girmiş ve kendi döneminde başka mekanik kule saati makinesi yapan yoktur. Ayrıca kule saatleri ve mabeyn saatleri için büyük ölçekli barometreler termometreler de yapmıştır. Unutmadan Boğaziçi Üniversitesi kule saati de onun yapımıdır. Bilinmeyen, bence de en önemli eseri Karaköy’deki Denizcilik İşletmelerinin, bilinen adı ile Liman Lokantası'nın üstündeki İstanbul’un en büyük cephe saatini o yapmıştır. Bu saat bir ilk olarak yaz-kış farkı ile mekanik olarak kendini ayarlayan bir aydınlatma sistemine sahipti. Bu saatin periyodik bakımını yıllarca Recep Usta yapmış. Ancak maalesef bir gün denizcilik işletmeleri bu kıymetli saati hiç sebepsiz söküp depoya kaldırmış yerine de uyduruk bir dijital saat koymuşlar. Saat sökülürken de o kadar hoyratça sökülmüş ki daha sonraları ben de ayniyat depolarında saatin halini gördüğümde dert sahibi olmuştum. Tamir ettirmek, yerine tekrar koydurmak mümkün olmadı, şimdi nerede olduğunu da bilemiyorum. Mustafa Şemi'i'nin de kadrini bilen muhakkak vardır ama biz bu uğultuda onun ya da onların sesini duyamıyoruz. Gerçek iş ve oluş sahipleri kadirlerinin kıymetlerinin bilinmesini pek umursamazlar, bunun olamayacağını da bilirler, bu bir denklik meselesidir çünkü. Başkasının kolayca kadrini vereceği birinin zaten kolay hesaba gelir, kolay anlaşılır ve düşükçe bir kadri vardır. Hiç bilinmeyen, bilinmemiş, tümden gözden ve dilden uzağa düşmüş nice kimseler de varken hakkını burada teslim almaya çalışmakta hiçbir büyük ruh ya da sahici insan gayret göstermez. Onun yeri burası değil, hele bir etraf boşalsın, sakinleşsin biz bize kalalım, orada zaten herkes birbirini tanır bilir."
 
Not: Utangaç okurlardan gelen sitem dolu e-postalar için teşekkür ederim. İkinci sayı çıktığı için şimdi blog ile daha fazla ilgilenme fırsatı bulacağım. Bir kenarda biriken yazıları da yavaş yavaş paylaşırım.

Çölde gitar çalmak: The Big Watch Book



Bir saat dergisi daha yayımlandı. Bunca derginin içinde yeni bir derginin getirdiği nedir diye soracaksınız belki,

The Big Watch Book diğer dergilere benzemiyor, çünkü editörlüğünü üstlendiğim bu dergide 8 yazım bulunuyor.^^

Şaka bir yana, yıllık bir dergi olan The Big Watch Book, Esquire bünyesinde çıkıyor ve Esquire dergisinin saat editörü Özge Dinç ile birlikte hazırladığımız yayında, saatlerin sadece maddi yönlerinin değil manevi taraflarının da önemli olduğunu vurguluyoruz. Bence çağımızda unutulan şey işte bu; saatler yüksek teknoloji ürünü nesneler evet ama insandan uzak makineler değil.

Saat dergilerini çok seviyorum, günlerce aç kalmış biri gibi bu dergileri okurum, Saat Dünyası ve Watch Plus dergilerine olan sevgimi herkes bilir, her iki dergiye de ufak tefek yazılarla katkıda bulundum. Editörlüğünü yaptığım bir dergiyle okumaktan hoşlandığım diğer dergilerin arasında olmak beni çok sevindiriyor. Elbette diğer dergileri de yani  Revolution ve QP dergilerini de çok beğeniyorum. Yine de insan içinde okumak istediği yazıların daha çok olduğu bir dergi istiyor.

Ben dergilerde, saatlerin düşünceli olan yüzüyle ilgili yazılar okumak istiyorum, teknik gelişmelerle çok az ilgileniyorum, bir ibrenin kırmızıya boyanıp piyasaya sürülmesinin ardından büyük övgülerle karşılanmasıyla ilgilenmiyorum, hele akrebe saat ibresi, yelkovana ise dakika ibresi diyen çevirmenlerin olduğu yazıları okumak beni biraz rahatsız ediyor.

The Big Watch Book dergisinde Ahmed Eflaki Dede ile Abraham-Louis Breguet'yi karşılaştıran bir yazım var mesela, Doğu ile Batı saatleri, saatçileri çok ilgilendiğim konular. Bu tür ayrıntılar hayata bakışla ilgili, saatlerin müziğiyle, kumlara yazılan harflerle, rüzgârla ilgili.

Peki ama özetle nasıl bir dergi bu derseniz, çölde gitar çalmak gibi derim: Bombino - Mahegagh

Kum saatlerindeki taneciklere hiç dikkat ettiniz mi?

Saat dünyası, sayı 34



Geçen gün koştura koştura dergiyi almaya gittim. Sonra da bir türlü yazamadım. Kısmet diyelim ve başlayalım.

Saat Dünyası dergisinin bu sayısı 128 sayfa ve kapağında kadınlar için düşünülmüş önemli bir kronograf olan 7071R modeli var. (Tabii ben "kadınlar için" diyorum ama dergideki başlık "Bayanlara özel ilk kronograf: 7071R" ve yazının geri kalanında ısrarla "bayanlar için" diyor, küçük ama önemli bir ayrıntı bence, ilgililerin takdirine bırakıyorum.)

Dergide saat kurma makinelerinden yeni açılan saat butiklerine kadar pek çok konu var. Elbette yegâne saat müzemiz olan Dolmabahçe Sarayı Saat Müzesi'nin açılışı da geniş bir şekilde haber olmuş.

Watch Plus, Şule Gürbüz ve Zohiko



Kapağında saniyenin 10'da birini ölçmek gibi gereksiz ama mekanik açıdan önemli ve hoş bir özelliği olan Zenith El Primero Striking 10th fotoğrafı bulunan Watch Plus dergisinin sonbahar sayısı çıkmış. Aslında daha önce dergi elime geçti ama geçtiğimiz pazartesiden beri bilgisayarım bozuk olduğundan bir şey yazamadım, neyse geç de olsa sorun çözüldü artık, yazılara devam.

Bir geleneği devam ettirerek yine dergiye son sayfalardan başladım ve önce Şule Gürbüz'ün yazısını okudum. Yazı Şişli (Hamidiye) Etfal Saat Kulesi hakkında. Şule Gürbüz yine kendine özgü anlatım biçimiyle bu kule saatinin geçmişini anlatıyor. Tatlı bir dille başlayan yazı sonlara doğru Etfal Saat Kulesinin bugünkü üzücü hâline uygun olarak acılaşıyor. Umarım ileride bu yazılar bir kitaba dönüşür de dergiye erişemeyenler bu yazıları okuyup bahsi geçen saat kuleleri hakkında farklı bir tarza ve daha derin bilgiye sahip bir kalemden nice şeyler öğrenirler.

Derginin ay göstergeli saatler hakkındaki dosyası güzel olsa da ben "Vacheron Constantin ve sanat eserleri..." başlıklı Ömer Sevil tarafından yazılmış olan dosyayı daha çok beğendim. Vacheron Constantin saatleriyle elbette ilgilenecek düzeyde biri değilim fakat şirketin son sanat ve zanaat şaheserlerinden olan La Symbolique des Laques koleksiyonu bakılmayacak gibi değil.

255 yaşındaki Vacheron Constantin ve Japon maki-e (lake boyama) tekniğinde uzman, ayrıca 2011 senesinde 350. senesini idrak edecek olan Zohiko isimli şirketin ortak çalışması neticesinde ortaya sahiden güzel bir işçiliğe ve eşsiz görünümlere sahip insanı hayallere sürükleyen saatler çıkmış.

Bu saatlerin bir önemi de işçiliğe yani zanaatçılığa bir övgü niteliği taşımasıdır. Sadece teknolojik yeniliklerin hem malzeme hem de mühendislik olarak saatlere aktarılmasıyla oluşturulan saatlerin teknolojik oyuncaklar olduğunu da ima eden bir yanları var. Değişmeyen, her daim güzel kalan bir şeylerin olduğunu ve insanın kadim bilgilere güvenmesi gerektiğini de söylüyor bu saatler. "Yeni" olan her ıvır zıvırın her zaman "daha iyi" olmadığını da düşünmemiz gerektiğini söylüyor:

Saat Dünyası XXXIII



Saat Dünyası dergisinin 33. sayısını daha alır almaz kapaktaki Breguet saate dalıp gittim. Bu saatin içinde başka bir saat var sanki. Mekanizmayı örten perdeler kalkınca saatin gerçek ahvalini görmek mümkün olmuş, bu bir bir sanat eseri, mekanik bir heykel. Gerçi Polemik arkadaşım daha önce Breguet Classique Grande Complication isimli modeli incelemişti, fakat Polemik'in şikayet ettiği konular gördüğüm kadarıyla derginin kapağındaki Breguet 7047 modelinde yok. Saatin tek kötülüğü var o da fiyatı! Odamın duvarında International Herald Tribune'den kesilmiş bir Breguet ilanı var, pek sevdiğim Puşkin'in bir portresi var ve hemen altında 7027BB modeli çok güzel görünüyor.

Neyse kapağa takılıp ilerleyemedik, bu bahsi hemen geçeyim. Girişte derginin yayın yönetmeni Sezai Ünlü'nun yazısında bir sürprizle karşılaştım, artık dergiyi D&R mağazalarında bulabileceğimizi söylüyor, ileride saat mağazalarının yanında alışveriş merkezlerinde de derginin satılması planlanıyormuş. Doğrusu bu hoş olur, çünkü hep söylerim daha çok bilgi sahibi olan saat meraklısı insanlar, daha çok bilgi sahibi oldukça daha da fazlasını ve daha da iyisini talep edecekler, okudukça hem kişisel beğenilerini geliştirebilecekler, hem zevklerinin daha bir bilincine varıp görgülerini artırabilecekler. Kendimden biliyorum, dergi okumanın faydaları saymakla bitmez! İnsan kolunda taşıdığı saat hakkında elle tutulur bilgilere de sahip olmalı. İnternet var denilebilir, fakat internetten çok yararlanmama rağmen ne yazık ki internet çok uçucu bir mecra. Mesela bir yazıyı mimlemiştim geçenlerde, fakat ayrıntılı okuma yapmak için daha sonra tekrar siteye uğradığımda ne yazı vardı ortada, ne de site! Google'ın önbelleği de bazen bir işe yaramıyor. Oysa kitaplar dergiler hiç öyle değil, bir rafta dizili dergilere ulaşmak için saniyeler gerekli sadece. İnternette bir arama yapmak ve doğru bilgiye erişmek için bir yığın çöplüğü eşelemeniz gerekiyor, bu arada bir bakıyorum saatler geçmiş ve doğrulama imkanı olmayan bazı bilgilere ulaşmışım sadece. Yani bir de güvenilirlik sorunu da var internetin. Neyse Ahmet Mithat efendi'nin yazılarına dönmeden bu bahsi de geçelim. :)

Dergide kimi hatalar da var, Breguet hakkındaki yazıda "complication (karışıklık)" diye yazılmış, oysa sözü edilen ileri düzey saatçilik sınıfına (haute horlogerie) mensup bir saat, tam karşılamasa da 'karmaşık' denebilirdi yahut artık dilimizde kendine zorla da olsa bir yer açan 'komplikasyon saat' tabiri de kullanılabilirdi - bu arada dile kolay bir 'grande complication' saat 650'den fazla parça barındırıyor birkaç santimetrekarelik alanında! Tekrar konuya dönersek saatlere ilişkin çevirilerde, saatlere özgü terimler mevcut olduğu için, bu tür metinler teknik bir çeviri olacağından saatçilik terimlerine aşina kişiler tarafından çevrilmeli, yoksa gazetelerde ve bazı internet sitelerinde örneklerini gördüğüm şekilde, 'mekanizma' anlamındaki 'movemenet' sözcüğü 'hareket' diye çevrilirse yanlış anlamalara neden olabilir. Ama bunlar aslında küçük ayrıntılar, derginin kendisi güzel, daha önce derginin içeriğini eleştirmiştim, fakat giderek derginin her sayıda kendini aştığını görüyorum.

Dergide yazılar röportajlar filan çok, hepsinden söz etmeye kalkışışırsam yazı çok uzayacak, burada konuyu kapatayım.

Son olarak ayrıca dergiyle ilgili bir de ipucu vereyim: Mekanik Saat blogunun okurları derginin 108 ile 110. sayfalarına baktıkları vakit gülümseyecekler diye düşünüyorum.

Bir saat dergisi hayali



Watch Plus dergisinin Yaz 2010 sayısı çıkmış! Akşam eve geldiğimde beni bekleyen yeni bir derginin olduğunu öğrenince bütün yorgunluğum gitti, hemen dergiyi karıştırmaya başladım, elbette önce Şule Hanım'ın yazısını okudum.

Keşke saatlere ilişkin daha fazla sayıda Türkçe dergi ve kitap olsa, bu blogun sayfalarından güç sahibi belli kesimleri hep eleştirdim, ancak tekraren söylemek zorundayım 'yüksek saatçiler' sadece konunun ekonomik yönüne odaklandıklarından kültürel alanları boş bırakıyorlar maalesef. Neyse bu tür konularda çok söyleniyorum ardından eleştiri postaları geliyor kraldan çok kralcı olanlardan, fazla da uzatmak istemiyorum konuyu, sonra beni dükkanlarda saatlere bakarken tanıyıp kovarlar neme lazım!

Fakat düşünmeden de edemiyorum, türlü türlü fikirler geliyor aklıma, mesela sadece eski antika saatlere ilişkin bir dergi olsa güzel olmaz mıydı? Bir süre bunun hayalini kurdum. Tabii hayalimdeki derginin kapağında bu ay Pendule Sympathique olurdu muhtemelen :) Neyse konuya dönelim...

Okuma notları:

Yaz 2010 sayısının kapağında Girard Perregaux var.

Yıldız Hamidiye Saat Kulesi ile ilgili Şule Gürbüz'ün kendine has üslubuyla yazdığı yazı mükemmel (s.72-73).

Breguet şaheserleri Topkapı Sarayı'nda başlıklı yazı Topkapı Sarayı'ndaki halen devam eden sergi ile ilgili. Breguet'nin icatları ve getirdiği yenilikler sayfası da şahane olmuş, hemen arşıve bir kopyasını aldım (s.24-29).

Oris'in Oscar Peterson adına çıkardığı yeni caz saati çok hoşmuş (s.43).

Özel dosya: Büyük kadranlı saatler, bazı saatlerin boyutlarına çok şaşırdım (s.64-71).

Yine güzel bir dergi olmuş, meraklılar kaçırmasın derim...

Watch Plus dergisi ilkbahar sayısı çıktı



Daha önce Watch Plus dergisini çok beğendiğimi yazmıştım. Sonraki yazı derginin yeni sayısının gecikmesiyle ilgiliydi.

Fakat nihayet hasretle beklediğim derginin yeni sayısı elime geçti ve üzerimdeki kasvetli havayı dağıttı. Beklediğimden, düşündüğümden daha iyi bir dergi olduğunu gördüm. Kapakta Audemars Piguet var (Odemağ Pigey diye mi okunuyor, söyleyemiyorum, bir de Jaeger LeCoulte var, onu da bir türlü telaffuz edemiyorum).

Başlangıçta derginin haberler kısmı var, dergilerdeki bu bölümler çok güzel oluyor, mesela Sanat Dünyamız dergisinin bu bölüme verdiği isim "Rüzgar Gülü" adını taşıyordu, yeni Sanat Dünyamız dergilerinde bu bölümü kaldırdılar, neyse bu bölümü keyifle okudum, şaşırdığım yeni şeyler öğrendiğim haberler oldu bu bölümde. Sonra Audemars Piguet Millenary Carbon One incelemesi var, ardından Parmigiani Fleurier’in icra kurulu başkanı Jean-Marc Jacot ile yapılmış güzel bir söyleşi var. Jacot kendine ve Parmigiani Fleurier'e çok güveniyor, söyleşinin bir yerinde şöyle diyor:
"Herkes iyi, kaliteli saatler takmak istiyor. Hem çok pahalı olmayıp, çok güzel ve prestijli saatler de var. Bu tıpkı kıyafet gibi gelişir ve insanın kişisel gelişimi ile paralellik gösterir. Örneğin önce Omega alırsınız, bir süre sonra Rolex takmaya başlarsınız, hala yenilik aradığınızı düşünüyorsanız Jaeger LeColtre'a geçersiniz. En son mu? Tabii ki bize gelirsiniz!"


Sonra SIHH 2010 ile sayfalar süren bir bölüm var, arkasından Futbol ve Saat başlıklı bir dosya konusu geliyor. Bunlardan sonra "Bir Stern mucizesi" başlıklı ve Philippe Stern'in şahsi koleksiyonunun bir müzeye dönüşmesiyle ilgili bir yazı var ki dergiyi alanların önce bu yazıyı okumalarını tavsiye ederim. Keşke bu müzeden daha daha fazla fotoğraf olsaydı diye düşünmemek elde değil.

Bu yazıdan sonra benim bir yazım var, aynı ay içinde iki dergiye birden küçük de olsa katkım olmuş oldu (diğeri Saat Dünyası dergisindeki "Bunları biliyor muydunuz?" başlıklı sayfa: "Zaman makinelerine övgü" başlıklı bu yazının peşinden Şule Gürbüz ile yapılmış bir söyleşi var. Şule Gürbüz'e hep aynı sorular soruluyor, fakat bu söyleşi küçük maddi hatalar (kedisinin adı İnci, III. Mehmet değil II. Mehmet olacak) dışında benzerlerinden daha iyi, zaten Şule Hanım tatlı diliyle öyle bir anlatıyor ki aynı konuyu farklı sözcüklerle yeniden dinlemek insana klasik bir edebiyat yapıtını yeniden okuyormuş gibi geliyor.

GMT koleksiyonu, Vacheron Constantin Patrimony koleksiyonu, yeni modellerin olduğu kısımlardan sonra yazı dizisi “Saat Kuleleri ve Türkiye”, Şule Gürbüz’ün kaleminden bu sayıda yapılan girişle beraber başlıyor…

Eleştirim ise derginin fiyatıın 8 TL olması. Benzeri dergiler en az 10-15 TL'ye satılıyor çünkü.

Bir de şu var, "ben saat meraklısıyım" diyenin bir kitaplığı olmalı, bu kitaplıkta da dergiler kesinlikle yer almalıdır. (Gerçi "Ben fotoğraf sanatına çok meraklıyım" diyenlerin evlerinde fotoğrafla ilgili hiç kitap/dergi olmadığını da gördük, "Ben şiir yazıyorum" diyenlerin şiir okumadığını da, büyük şairlerden haberi olmadığını da gördük ama bu döngünün dışında yer alan güzel insanların da varlığını biliyorum. Bu koşullar altında dergi lüks mü sayılır bilmem. Fakat insan zihnini zenginleştirecek herşeye ihtiyaç gözüyle bakmalıdır diye düşünüyorum.)

Abone olmak isteyenler için e-posta linki.

Saat Dünyası Dergisi'nin 30. Sayısı çıktı...



Saat Dünyası'nın yeni sayısı saatçilerde görücüye çıktı, malum bu dergi Saatçiler Odası Yayını, o yüzden bayilerde, kitabevlerinde bulunmuyor bu nedenle en iyisi abone olmak.

Alan Hosman yazıyor

Gelelim dergiye, Alan Hosman'ın 110. sayfadaki "Otomatik saatler Kurmalı Saatlere Karşı" başlıklı yazısı enfes. Yazarın dergideki diğer yazısı ve önceki sayılardaki yazılarını yeniden yeniden okuyorum ve her defasında Alan Bey'in bilgisine hayran oluyorum. Hem bir müzisyen hem de bir mucit olan Hosman'ın ününü duymuş ama saatlere ilgisini Saat Dünyası dergileriyle karşılaşmadan önce bilmiyordum. Kendisinin dergideki yazıları bir araya getirilse ve kitap yapılsa keşke, çünkü mekanik saatlerin tarihine ve genel kültüre dair bir kaç tane kitap olsa da işleyişine ilişkin yayın yok maalesef. Alan Hosman bu açıdan eşine az rastlanır bir insan, kadrini kıymetini Saat Dünyası dergisi anlamış ancak bu yetmez, dergiler de iyi güzel ama daha kalıcı bir eser ile Alan Bey'in bilgisi, kültürü taçlandırılmalı ve böylesi değerlere sahip çıkılmalıdır.

Levent Kırca ve korsan saatler

Dergide ilgi alanlarıma dahil olmadığı için en sona bıraktığım bir röportaj vardı, dün akşam okudum ve çok şaşırdım. Levent Kırca korsan saatleri (replika, sahte) övüyor ve onların bir emek ürünü olduğunu iddia ediyor. Doğru elbette dolandırıcılar da bir emek harcar insanları kandırmak için. Lakin yılların oyuncusuna böyle sözler yakışmıyor. Saatleri sıradan tasarım ürünleri olarak baktığı da bu sözlerinden anlaşılıyor. Yazik ki Levent Kırca saatler konusunda yüzeysel bilgilere sahip. Ayrıca evindeki saatlerine baktım ve çok da zevk sahibi olmadığına karar verdim.

Yalnız tek bir doğrusu vardı, ışıklı bir duvar saati bulamadığını, bu tür bir saatin yaşlılar için, geceleri tuvalete gitmek isteyenler için çok iyi olacağını söylemesi doğru. Ancak böyle bir saati bulmak zor olsa da, bu durum böyle saatlerin üretilmediği anlamına gelmiyor. İnternet üzerinde herhangi bir arama motoruna "Işıklı duvar saati" veya "Night Light Wall Clock" yazması yeterli.

Saat Dünyası dergisinin Facebook sayfası da çok güzel, bakılmasını öneririm.

Watch Plus



Watch Plus dergisinin ikinci sayısı elime ulaştığında çok sevindim. Alır almaz yutarcasına okudum. Her şeyden önce daha derginin kapağından görüleceği üzere kaliteli bir dergi. En çok hoşuma giden Hublot yöneticisi Jean-Claude Biver ile yapılmış olan söyleşi oldu.

Efsane bir saat markasına dönüşen Hublot'u Hublot yapan bir insanın söyledikleri önemli. Bir yerde şöyle diyor Jean-Claude Biver:

"Biz saat satmıyoruz; kim olduğunuzu, ne düşündüğünüzü, nasıl hareket ettiğinizi söyleyen bir iletişim cihazı satıyoruz."


Saat dünyasından haberlerin de olduğu dergide Panerai saatleriyle ilgili güzel bir yazı da var. Ama asıl o kapaktaki muhteşem saatle ilgili (Quai de L'ile) yazıyı büyük bir keyifle okudum. Bu saatle ilgili bütün yazıları okumak istiyorum aslında :)

Eleştirmek için sayfalarını karıştırmaya başladığım ve bitirene kadar elimden bırakamadığım Watch Plus dergisini çok beğendim. Tasarımı güzel bir defa, insanı boğmuyor, yazıları fotoğrafları rahat rahat görebiliyoruz. İçeriğin daha yoğun olmasını tercih ederdim. Sayfa sayısı da daha fazla olsaydı keşke, bana kalırsa 64 sayfa az. Saatlerle ilgili daha çok şey okumak isterdim doğrusu. Bir de derginin adı benim gibi Türkçeseverleri yaralayacak cinsten. Ama saatler dışarıdan geldiği için konuyla azıcık ilgilenmeye başlayanların ingilizce ile karşılaşmaları doğal. Yabancı bir derginin ülkemizdeki temsilcisi olmadıktan sonra Türkiye'de ve Türkçe yayımlanan dergilerin isimlerinin de Türkçe olması gerektiğini düşünenlerdenim. (Ancak bu saatten sonra derginin adını değiştirmezler sanırım.)

Saatçilik sadece saat üreticileriyle ilgili bir konu değildir, felsefeden bilimden astronomiden şiire matematiğe oradan makine mühendisliğine kadar gider. Acıdır ki bu konuda Türkçe içerik çok zayıf, bu tarz dergiler çoğalmalıdır.

(Dünyada saat dergiciliğinde sürekli bir gelişme var, mesela Singapur kökenli bir şirket kadınlara yönelik 24:7 isimli bir dergi çıkarmaya başlamış.)

Bizde hep ihmal edilen bir alan oldu saat dergiciliği. Oysa bir saat kültürü yaratmanın önemli koşullarından biri yayın yapmaktır, kitap veya dergi yayımlamaktır. İnsanlar saat kültürü edindikçe ve bu sayede marka bilinci oluştukça daha kaliteli ürünlere yöneleceklerdir.

Saat dergileri üzerine


Saatlerle ilgili gördüğüm en güzel dergi Patek Philippe'in çıkardığı The Patek Philippe International Magazine isimli dergiydi. Sahafları gezinirken rastlamıştım bu dergiye, sadece üretici firmanın saatleriyle ilgili basit bir tanıtım dergisi değil bu, kültüre ve sanata/sanatçılara değer veren bir dergi.

Bizim ülkemizde ne yazık ki böylesine kaliteli bir saat dergisi yok. Elbette saatçileri gezerken rastladığım bir dergi var. Esnaf odası yayını olduğundan tasarım ve içerik beklediğim düzeyde değil, her sayıda aynı basmakalıp görüşleri biteviye tekrarlayan, üretici firmaların gönderdiği saat tanıtım yazılarını saymazsanı geriye bir şey kalmıyor, son sayfalardaki haberler bölümü biraz dikkat çekici, uzaktan gördüğüm ve merak ettiğim bir camiaya ait fotoğraflara merakla bakıyorum, ancak bu haberler de 1980'li yılların gazetelerindeki magazin/cemiyet haberleri kıvamında.

Dün bu yazının notlarını alırken bir e-posta geldi, söz etmezsem olmaz, yeni bir derginin olduğunu haber veriyordu. Henüz iki sayı çıkan Watch Plus adındaki bu dergiyi çok merak ediyorum. İnceler incelemez bir yazı yazacağım.

Başka saat dergilerine de bakalım: WatchtimeMagazine, QP Magazine, iW, hr: Watches Magazine, HH Journal
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...