Saat Dünyası 36: Eterna, Montblanc, Alan Hosman...


Dünyanın hangi ülkesinde olursanız olun saat dünyasının İsviçre’ye hem kalbinden hem göbeğinden bağımlı olduğunu göreceksiniz. Saat Dünyası dergisinin 36. Sayısı da bu durumun bir göstergesi. Ayrıca Baselworld 2011 için 36. Sayı ile birlikte aynı sayının İngilizce baskısı da hazırlanmış.

Dergi güzel ama kapağındaki saat çirkin bence, keşke 34-38. sayfalar arasında bulunan Eterna’lardan biri kapak olsaydı. Eterna demişken 155 senelik bir şirket ile ilgili yazı güzel, efsane rotor düzeneği eterna-matic'ten de söz edilmiş. Eda Altay Deniz'in yazısının girişinden ülkemizde Eterna saatlerini artık Aydın Saat'in temsil edeceğini öğreniyoruz. Aydın Saat, Seiko saatlerinin istenen modellerini ülkemize getirmemesiyle ile ilgili olarak çok eleştirilmişti, Eterna saatleri orta-üst sınıf bir marka olduğundan eleştirileceğini zannetmiyorum.

 
Dergide Montblanc saatleri ile ilgili yazı da önemli. Daha başka yazılar da var: Baume&Mercier, Cenevre Saat Fuarı, Edox, İsviçre saat ihracatına ilişkin ekonomik veriler, Tag Heuer ve Alain Prost, Zenith, Omega, Quantum ve Creo... Bu arada dergide Romain Jerome Moon Invader serisi saatleriyle ilgili yazıyı görünce ilgiyle okudum, fakat Moon Invader çirkin bir saat ama Romain Jerome çok yaratıcı hakkını vermek gerek, bir de Moon Fighter adı verilen dolmakalemleri var ki şaşırmamak elde değil.

http://www.romainjerome.ch/wp-content/uploads/2011/01/RJ_M.OE_.IN_.001_zoom1.jpg
Bir saat dergisini saat dergisi yapan biraz da teknik yazılardır. Bu nedenle Alan Hosman'ın Kronograf sistemleriyle ilgili yazısının 3. bölümü çok iyi ve dergiyi saklanılacak bir dergi yapıyor.


MekanikSaat blogu okurları için derginin sürprizi ise 114. sayfada bulunuyor. Bu sayfada bulunan yazı saat tamir ustaları hakkında.

Saatin elleri


Saatlerin elleri huzurlu kedi ayakları gibidir. Patiler sakince hiç canınızı yakmadan hayatınıza merakla bakar.  Akrep ile yelkovan, varsa saniye ibresi size veya çevrenize bakar durur, kimi ağır ağır güngörmüş bir şekilde kimi aceleyle kimi de orta karar bir hızla dünyanızı izler.

İnsan saati icat ederek bir devrim yapmıştır, fakat saatin icadı insanın daha iyi olmasına neden olmayıp, belki de iyiliğin haddinden fazlasının kötülük olduğu düsturundan hareketle bu devrimin beklenenin aksine insana çok zarar verdiğini de söyleyebiliriz. Oysa kendi başına saat büyük hesapların peşinde değildir, üreten zihni temsil eder, hayatımızın içinde adeta canlı bir varlık gibi yer edinir.

Saatiniz meraklıdır ama sizin istediğiniz kadar merak eder. İsterseniz onu bir kenara bırakır ve uzaklaştırırsınız yanınızdan. İsterseniz daha çok saatin yanınızda durmasına izin verirsiniz.

Saatler aldırmaz gibi görünür, oysa onlar hayatınızın bir parçasıdır.

Sizler uyurken veya yürürken, saatlerin elleri hayatımızı bir dolmakalem gibi yazar, onlar ömrümüz boyunca görünmeyen daireler çizip dururlar.

Saatin ayakları işte bu dairelerdir, bize sarılmak, bizi avutmak isteyen akrebin, yelkovanın, saniye ibreleri dönerken unut demek isterler, unutmak iyidir, saate her zaman bakman gerekmez, soyut sayıların bir anlamı yoktur zaten.

Saatler şu kısa dünyada avunmak içindir, zamanı öğrenmek için değil.

Kirli dünya, temiz Tissot,


Günlük kullandığımız ve çok sevdiğimiz saatlerimiz var, bir de sürekli kullanmaya kıyamayıp arada sırada kullandıklarımız. Fakat ne yaparsak yapalım önce haddinden fazla sevdiklerimiz bizden zarar görüyor. En çok da saatlerin camları çiziliyor, saatlerin kasaları da ikinci sırada zarar görenler.

Benim dünya güzeli Tissot'm da böyle her gün benimle beraber, ben nereye gidersem bir kolumda daimi yeri olduğu için (diğer kolumdaki saat hep değişir) çok zarar gördü, yüzü gözü çizikler içinde kaldı.

Yine de bu çiziklere bile alışmıştım, fakat geçenlerde Saat Hastanesi'nin bulunduğu yapının önünden geçerken Mehmet Ali Karaçuha'ya bir selam vereyim, bir de saatimi göstereyim dedim. Duvarlarda epeyce guguklu saat olan bu dükkan temiz ve düzgün hizmet veren bir yer.

Saatim de pırıl pırıl oldu öyle ki kordonunu da değiştirince (hayır hâlâ nato kordon bulamadım) gözlerime inanamadım.

Demem o ki yanınızda yörenizde saatlerin temizliğini yapan saatçiler varsa, saatiniz de kirliyse hiç üşenmeyin, gidip saatinizi temizletin.

Çok sevdiğim saatimi temizletmenin bir başka faydası da şu oldu, saatin kolumda şıkır şıkır durduğunu görünce daha bir özen göstermeye başladım. Tekrar çizilmemesi için daha dikkatli olup, önceden önlemlerimi alıyorum: Mesela dolmakalemlerime mürekkep doldururken ne olur olmaz diye kolumdan çıkartıp güvenli bir yere bırakıyorum artık veya evde bir eşyanın yeri mi değişecek, saatimi kolumda göremez kimse, güvenli bir yerde tehlikenin geçmesini beklemeye bırakıyorum. Çizilme kırılma (evlerden ırak!) tehlikesi geçince, kaybettiğim kıymetli bir yadigâra kavuşur gibi memnun mesut yeniden bileğime takıyorum saatimi.

Darısı yüzü gözü tanınmaz bir hâle gelmiş derbeder saatlerin başına...

(Tissot'nun üzerinde durduğu kitap: "Why photography matters as art as never before")
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...