Ali Aydınoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ali Aydınoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GEÇEN 67 YIL
Ali Aydınoğlu'nun saatleri tamir ettiği dükkanı İstanbul'da, Beyoğlu'nun arka sokaklarından birinde bulunan küçük ve çok sevimli bir mekân. Daha çok torunu Aydın Aydınoğlu ile çene çalsam da dükkâna ne zaman uğrasam Aydın Bey olmasa da bir kenarda oturur ve dükkandaki sesleri dinlerim. Camekân'ın arkasından Ali Aydınoğlu'nun saatleri tamir etmesini izlerim. Kapının önünden insanlar gelip geçer, gürültü patırtı olur, biri diğerine seslenir, köpekler kediler görünüp kaybolur bazen.
Ali Aydınoğlu pek konuşmaz, sokaktaki seslere görüntülere de hiç aldırmaz, elindeki minicik saatin sokaklarına bakar, devrilmiş bir enkazı ayağa kaldırır, bu arada zaman geçer, dükkânın içindeki irili ufaklı yüzlerce saatin arasında kendimi zamana bakıyormuş gibi hissederim. Bir gün çok acele eden biri paldır küldür girmişti içeriye, saatinin bir an önce tamir edilmesini istiyordu, Ali Bey de acele etmek istemeyince sinirlenen arkadaş geldiği gibi hışımla çıktı gitti. Ali Aydınoğlu ise hiç oralı olmayıp işine geri döndü. Yine de ben dayanamayıp bir şeyler söylemek istedim "Saatçi dükkanında aceleci olmak iyi değil galiba" dedim. Sakin bir ses tonuyla "Sabır selamettir" dedi. Gülümsedim.
Aslında öyle uzun boylu durmam dükkânda, vakit gelince ben de giderim, Anabala Pasajı'ndaki Nurtap Hanım'a uğrarım mesela, çizgi romanlardan filan konuşurken aklımın bir köşesinde Ali Aydınoğlu'nun sessizce tamir ettiği saatlerin gölgeleri gezinir. Bazen tam karşıdaki kuyumcunun vitrinine bakarım, her zaman genç ya da yaşlı bir kadın vardır vitrine bakan, bazen biri elini boynunda gezdirir farkında olmadan, ben de farkında olmadan ellerime bakarım... Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, aylar ve yıllar nasıl da dökülüyor ellerimizden.
Bilmem bir saatin içinde ne vardır?
Her şey göründüğü gibi midir?
Yoksa her saatin içinde bir ömür mü saklıdır?
80 yıl mı geçmiş sahiden Ali Bey?
KOSOVA SAATÇİSİ'NDE BİR GÜN
Cumartesi öğleden sonra müzisyen ve fotoğrafçı bir arkadaşımla buluşmak için Beyoğlu'ndaki Anabala Pasajı'na doğru gitmek için işten biraz erken çıktım. Kosova Saatçisi yolumun üzerinde olduğu için uğramadan geçmem zaten. Vitrindeki Omega Seamaster'a yine alıcı gözüyle bakıp içeriye girdim.
Dükkanda sadece torun Aydın Aydınoğlu vardı, dedesi Ali Aydınoğlu yoktu oysa ikisini yan yana çalışırken görmek çok güzel oluyordu. Neyse işi olduğu için fazla konuşmadan saatlere bakmaya başladım. bir ara bana bir Vacheron Constantin gösterdi, "Bak bakalım beğenecek misin?" dedi, alıp inceledim güzel gerçekten, fakat bana göre değil, böylesine korkunç pahalı şeyleri sevemedim, ama saygı duyarım ve incelemekten de zevk alırım orası ayrı. Saati koluma taktım ve şöyle bir baktım, yakışmadığına karar verdim.
Sonra içeriye siyah elbiseli, kırmızı babet ayakkabıları ve kırmızı çantasıyla bir kadın girdi. Kolunda nefis bir Longines vardı.
Aydın Aydınoğlu ile konuşmaya başladılar, eski ve kadranında minik kalpler olan şahane Nacar'ını almaya gelmiş. Aydın mekaniksaat blogundan söz edip tanıştırdı beni kendisiyle. Derya Hanım, minik kalplerle bezeli Nacar'ın hikayesini de anlattı.
1996 senesinde Çukurcuma'da 25 kuruşa almış. Saatin camı ve tacı yokmuş o zaman. Nacar yazısı da epeyce yıprandığından artık okunmuyor. Sonra diğer saatlerini de gösterdi.
İçlerinde Revue ve Falcon da olan küçümen fakat hoş bir koleksiyonu var.
Oradan ayrılırken çoğu insanın ne kadar düz bir yaşantısı olduğunu düşündüm, ne yazık ki saatlerin ve dolayısıyla zamanın, şiirin, öykülerin veya Gülten Akın'ın söylediği gibi durup ince şeylerin farkına varmadan yaşayıp gidiyoruz.
bizans@gmail.com
Dükkanda sadece torun Aydın Aydınoğlu vardı, dedesi Ali Aydınoğlu yoktu oysa ikisini yan yana çalışırken görmek çok güzel oluyordu. Neyse işi olduğu için fazla konuşmadan saatlere bakmaya başladım. bir ara bana bir Vacheron Constantin gösterdi, "Bak bakalım beğenecek misin?" dedi, alıp inceledim güzel gerçekten, fakat bana göre değil, böylesine korkunç pahalı şeyleri sevemedim, ama saygı duyarım ve incelemekten de zevk alırım orası ayrı. Saati koluma taktım ve şöyle bir baktım, yakışmadığına karar verdim.
Sonra içeriye siyah elbiseli, kırmızı babet ayakkabıları ve kırmızı çantasıyla bir kadın girdi. Kolunda nefis bir Longines vardı.
Aydın Aydınoğlu ile konuşmaya başladılar, eski ve kadranında minik kalpler olan şahane Nacar'ını almaya gelmiş. Aydın mekaniksaat blogundan söz edip tanıştırdı beni kendisiyle. Derya Hanım, minik kalplerle bezeli Nacar'ın hikayesini de anlattı.
1996 senesinde Çukurcuma'da 25 kuruşa almış. Saatin camı ve tacı yokmuş o zaman. Nacar yazısı da epeyce yıprandığından artık okunmuyor. Sonra diğer saatlerini de gösterdi.
İçlerinde Revue ve Falcon da olan küçümen fakat hoş bir koleksiyonu var.
Oradan ayrılırken çoğu insanın ne kadar düz bir yaşantısı olduğunu düşündüm, ne yazık ki saatlerin ve dolayısıyla zamanın, şiirin, öykülerin veya Gülten Akın'ın söylediği gibi durup ince şeylerin farkına varmadan yaşayıp gidiyoruz.
bizans@gmail.com
Tik tak sesleriyle geçen 67 yıl
İskender Özsoy
Uykusuz gecelerinizde hangi saati dinliyorsunuz? Size hayatın sırlarını hatırlatan vücut saatinizi, mi yoksa duvardaki saati mi?
Yavru kuşun kanadı gibi çarpan kalbiniz mi daha yakın size yoksa sabaha yaklaştığınızı hatırlatan duvar saati mi?
Hangisinin sesi daha çok sevindirir sizi?
İcadından bu yana bir birini kovalayan akreple yelkovanı 67 yıldır kovalayan İstanbul'un en kıdemli saat tamircilerinden Ali Aydınoğlu 'na göre ikisi de.
Sabahların uyanınca yaşadığına şükrederek ezan okunmadan evinden çıkan ve Sabah namazını İstiklal Caddesi'ndeki Ağa Camisi'nde kıldıktan sonra dükkânını açan Ali Aydınoğlu Priştine'de 1929 yılında doğmuş. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, 1939 yılında mesleğe başlayan Ali Usta okumayı ve çalışmayı güç koşullara karşın beraber yürütmüş. Sabahları yaşadığına şükretmesi gibi dükkânının duvarlarından saatlerin seslerini duymasına da, mesleğine hâlâ sürdürüyor olmasına da şükreden Aydınoğlu şöyle konuştu:
İşini çok seviyor
''Priştine'de hem okula hem dükkâna giderdim. Ustamın adı Aslan Ramadan . Mesleğe onun yanında başladım. 1960 yılana kadar yanında çalıştım. O benden iki sene önce Türkiye'ye geldi. Ben de buraya göç etmeye hazırlanırken boş gezmeyeyim diye yine Piriştine'de Cavit Saatçi adındaki başka bir ustanın yanında 18 ay çalıştım. 1963 yılında ailece İstanbul'a göç ettik. İstanbul'a gelir gelmez iki ay içinde dükkânımı açtım. O tarihten beri aynı sokakta çalışıyorum. İşimi seviyorum. İşimden bıkmadım. Çalışmaktan zevk alıyorum. Her çeşit saatin tamirini yaparım. Guguklu, duvar, cep, kol saati, fark etmez. Pilli saatleri bile yapıyorum. Eski saatler daha dayanıklı. Yeni saatler yaramaz. O saatleri yapıp satan para kazanıyor, biz kazanamıyoruz. Bana Türkiye'nin her yerinden tamire saat gelir. Eski saatleri zevkle onarıyorum. Parça sıkıntısı pek çekmiyorum. Bulamazsam kendim parça yaparım.''
Mesleğinin bazı meslekler gibi kaybolmayacağına, ancak ustalığın zamanla değerini yitireceğine inanan Aydınoğlu'na göre insan var oldukça saat de olacak, tamir de edilecek. Ali Usta bu yargısını yıllar önce seyrettiği bir filmi özetleyerek şöyle pekiştiriyor:
''50-55 sene önce bir film seyretmiştim. Saatçi bir duvar saatini tamir etmeye uğraşıyordu. Ustanın saçı sakalı birbirine karışmıştı. Ailesi isyan ediyordu. Usta ne zaman saati çalıştırdı o zaman sevinçe 'bir gün benim kalbim durur ama dünya var oldukça senin kalbin durmaz' dedi. O film kahramanı saatçinin dediği gibi saatlerin şekli değişecek belki ama saat hep var olacak.''
Saat zaman demek
Dükkânın duvarlarındaki saatlerin kısa aralıklar çalmasından zevk duyan Ali Aydınoğlu kendisine bırakılan saatleri tamir etmeden, onların akreple yelkovanını yeniden yarıştırmadan elinden bırakmıyor. Dükkânında olmaz kelimesini kullanılmasını yasaklayan Aydınoğlu, bir zamanlar saat koleksiyonu da yapmış.
'Gençler ilgisiz'
Ali Usta bu konuda da ''Memlekette güzel bir koleksiyonum vardı. Buraya gelince sermaye yapmak için kıymetli saatlerimi sattım. Bazı saatlerimin Yunanistan'daki koleksiyonculara gittiğini duydum sonradan. Şimdi elimde bir iki cep saatiyle duvar saati var'' diye konuştu. Saatin zaman olduğunu söyleyen Aydınoğlu ''Zaman insanın hayatıdır'' diyor.
Bir oğlunu saatçi olarak yetiştiren ve ona el veren Ali Aydınoğlu torunu Aydın Aydınoğlu'nu da yetiştirmiş.
Şimdiye dek yetiştirdiği kalfa ve ustaların bayramlarda, kandillerde kendisini aramalarına çok sevinen Ali Usta, gençlerin mesleğine karşı pek ilgi göstermediğinden şikâyetçi bu yüzden mesleğinde ustalığın yok olmaya başladığını dile getiriyor.
Kaynak: Cumhuriyet 08.10.2006, s.9
Uykusuz gecelerinizde hangi saati dinliyorsunuz? Size hayatın sırlarını hatırlatan vücut saatinizi, mi yoksa duvardaki saati mi?
Yavru kuşun kanadı gibi çarpan kalbiniz mi daha yakın size yoksa sabaha yaklaştığınızı hatırlatan duvar saati mi?
Hangisinin sesi daha çok sevindirir sizi?
İcadından bu yana bir birini kovalayan akreple yelkovanı 67 yıldır kovalayan İstanbul'un en kıdemli saat tamircilerinden Ali Aydınoğlu 'na göre ikisi de.
Sabahların uyanınca yaşadığına şükrederek ezan okunmadan evinden çıkan ve Sabah namazını İstiklal Caddesi'ndeki Ağa Camisi'nde kıldıktan sonra dükkânını açan Ali Aydınoğlu Priştine'de 1929 yılında doğmuş. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, 1939 yılında mesleğe başlayan Ali Usta okumayı ve çalışmayı güç koşullara karşın beraber yürütmüş. Sabahları yaşadığına şükretmesi gibi dükkânının duvarlarından saatlerin seslerini duymasına da, mesleğine hâlâ sürdürüyor olmasına da şükreden Aydınoğlu şöyle konuştu:
İşini çok seviyor
''Priştine'de hem okula hem dükkâna giderdim. Ustamın adı Aslan Ramadan . Mesleğe onun yanında başladım. 1960 yılana kadar yanında çalıştım. O benden iki sene önce Türkiye'ye geldi. Ben de buraya göç etmeye hazırlanırken boş gezmeyeyim diye yine Piriştine'de Cavit Saatçi adındaki başka bir ustanın yanında 18 ay çalıştım. 1963 yılında ailece İstanbul'a göç ettik. İstanbul'a gelir gelmez iki ay içinde dükkânımı açtım. O tarihten beri aynı sokakta çalışıyorum. İşimi seviyorum. İşimden bıkmadım. Çalışmaktan zevk alıyorum. Her çeşit saatin tamirini yaparım. Guguklu, duvar, cep, kol saati, fark etmez. Pilli saatleri bile yapıyorum. Eski saatler daha dayanıklı. Yeni saatler yaramaz. O saatleri yapıp satan para kazanıyor, biz kazanamıyoruz. Bana Türkiye'nin her yerinden tamire saat gelir. Eski saatleri zevkle onarıyorum. Parça sıkıntısı pek çekmiyorum. Bulamazsam kendim parça yaparım.''
Mesleğinin bazı meslekler gibi kaybolmayacağına, ancak ustalığın zamanla değerini yitireceğine inanan Aydınoğlu'na göre insan var oldukça saat de olacak, tamir de edilecek. Ali Usta bu yargısını yıllar önce seyrettiği bir filmi özetleyerek şöyle pekiştiriyor:
''50-55 sene önce bir film seyretmiştim. Saatçi bir duvar saatini tamir etmeye uğraşıyordu. Ustanın saçı sakalı birbirine karışmıştı. Ailesi isyan ediyordu. Usta ne zaman saati çalıştırdı o zaman sevinçe 'bir gün benim kalbim durur ama dünya var oldukça senin kalbin durmaz' dedi. O film kahramanı saatçinin dediği gibi saatlerin şekli değişecek belki ama saat hep var olacak.''
Saat zaman demek
Dükkânın duvarlarındaki saatlerin kısa aralıklar çalmasından zevk duyan Ali Aydınoğlu kendisine bırakılan saatleri tamir etmeden, onların akreple yelkovanını yeniden yarıştırmadan elinden bırakmıyor. Dükkânında olmaz kelimesini kullanılmasını yasaklayan Aydınoğlu, bir zamanlar saat koleksiyonu da yapmış.
'Gençler ilgisiz'
Ali Usta bu konuda da ''Memlekette güzel bir koleksiyonum vardı. Buraya gelince sermaye yapmak için kıymetli saatlerimi sattım. Bazı saatlerimin Yunanistan'daki koleksiyonculara gittiğini duydum sonradan. Şimdi elimde bir iki cep saatiyle duvar saati var'' diye konuştu. Saatin zaman olduğunu söyleyen Aydınoğlu ''Zaman insanın hayatıdır'' diyor.
Bir oğlunu saatçi olarak yetiştiren ve ona el veren Ali Aydınoğlu torunu Aydın Aydınoğlu'nu da yetiştirmiş.
Şimdiye dek yetiştirdiği kalfa ve ustaların bayramlarda, kandillerde kendisini aramalarına çok sevinen Ali Usta, gençlerin mesleğine karşı pek ilgi göstermediğinden şikâyetçi bu yüzden mesleğinde ustalığın yok olmaya başladığını dile getiriyor.
Kaynak: Cumhuriyet 08.10.2006, s.9
Üçüncü mekanik saatim ve Kosova Saatçisi
Epeyce bir düşünüp taşındıktan sonra üçüncü mekanik saatimi 12 Temmuz 2008 Cumartesi günü, ikindi vakti satın aldım.
Dün Kosova Saat'e oğlumla beraber uğradım ve dede Ali Aydınoğlu yönetimindeki küçümen dükkanda, torun Aydın Aydınoğlu'ndan 1970'lerin başında doğmuş (benimle yaşıt olmalı) bir Tissot Seven Automatic aldım (ETA 2481 mekanizma, 21 taşlı, ayrıntılar şurada).
Saatin sesi olağanüstü! Gece uyurken kulağıma yakın tutarak uyudum :)
Saat tıkır tıkır çalışıyor, sağlam bir mekanizması var. İçini de merak ediyorum. Uygun bir vakitte Kosova Saatçisi'ne uğrayıp saatin mekanizmasına bir göz atmak için kapağını açmasını rica edeceğim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)